Sayfalar

11 Mayıs 2014 Pazar

DEMOKRATİK İSLAM KONGRESİ OLASI KÜRDİSTAN’IN SİYASİ YAPISINI BELİRLEDİ

OLASI KÜRDİSTAN’IN SİYASİ YAPISI BELİRLENDİ


Bu gün Diyarbakır’da Kürtler düzenledikleri Demokratik İslam Kongresinde önce emperyalizmin taşeronu Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği bildirisini okudular.
Bu bildiride benim dikkatimi çeken en önemli cümle şuydu;
“Çoğulcu, demokratik İslam Birliğini kuracağız.” İfadesiydi.

Diyarbakır'daki Kürt İslam Kongresinden görüntü.

Yaklaşık 15 gün kadar önce bu kongreye davet edilen Sosyalist İslamcı hareketin önderi İhsan Eliaçık’ın davet edildiğini biliyoruz.
09.5.2014 akşamı CNNTURK kanalında da konuşan İhsan Eliaçık, bu toplantıya katılacağını, daha önceden Hikmet Kıvılcımlı ile Abdullah Öcalan’ın kitaplarını da okuduğunu, yapılan davetten memnuniyet duyduğunu v.b. anlatmıştı.
Bu gün de 12 yıllık AKP siyasetleri sayesinde kuruluşunu resmen ilan etmek için gün sayan olası Kürdistan’ın siyasi rejiminin sosyalist İslam temeli olacağı açıklandı.
Kürt siyasi hareketinin kanallarından birisinde de bu konu yaklaşık üç saat kadar tartışıldı.

Geçtiğimiz yıllarda özellikle üç seçim dönemi boyunca geçen AKP iktidarı boyunca Nurcuları, Zerdüştleri ve son olarak da Fethulah Gülen’in Işıkçılarını Kürt siyasi ideolojisine dahil eden Abdullah Öcalan’ın bunları geri itip, son zamanlarda hızla gelişen sol ve en azından Atatürk Cumhuriyetinin getirilerini korumakta birleşen sol, Kemalist, demokratik hareketleri dikkate alarak çağdaş bir siyasi rejimi benimsemesi dikkat çekicidir.

20. yüzyıl başlarından beri doğu bölgelerimizde batılı sömürgeci devletlerce desteklenerek büyütülen Işıkçı ve Deliüzzaman’ın Nurcu hareketi nasıl olduysa başbakan Erdoğan’ın da başını çektiği Nurcular ile Işıkçıların iktidarı olan uzun AKP hükumeti döneminde gözden düşmesine de dikkat etmek gerekir.
Yeni yetişen gençlik ister köyde, ister şehirde isterse Kandil dağlarında olsun Işık ve Nur cemaatlerini benimsemediğini göstermiştir.

Öcalan da, kurmay kadrosu da buna dikkat etmiş olsalar ki “çoğulcu, demokratik İslam” da karar kıldıklarını ilan etmeye karar vermişler.

Kongre metinlerinde dikkat çeken ikinci önemli konu ise AKP döneminde sürgünden dönen  Ertuğrul Kürkçü Kürtçüsünün idaresinde yeni kurulan siyasi partinin Türkiye’nin genelinden oy almak için çalışırken mevcut BDP’nin de Kürdistan olarak ilan edilecek bölgede etkin olacağı ilan edildi ve bir cümle ile ifade edildi.
“Türkiye HDP’ye, Kürdistan BDP’ye emanet”. Bu cümlenin diğer anlamı da Kürtlerin özerklik istediklerini ve mevcut devleti bölmek istemedikleridir


A.Öcalan
Bu günkü kongrenin derin analizlerinin yapıldığı programda, AKP siyasetlerinin Suriye ve Kürt hareketi üzerindeki işbirlikçi, baskıcı eylemleri eleştirildi, kınandı. Esad rejimine destek verildi, Hatay’dan Urfa’ya her yerde AKP ve başta ABD, Fransa, İngiltere olmak üzere 22 NATO ülkelerinin askeri, mali, siyasi desteklerini alan kripto Hristiyan Rum Selefi çetecilerin faaliyetlerine karşı mücadele edileceği, “yeni Kürtçülük hareketinin” bütün Ortadoğu ve hatta bütün dünyaya örnek teşkil edeceği işlendi.

Doğrudan sosyalizme geçmenin stratejik hata olduğunu, ilk görevimizin, Nurcu-Işıkçı cemaatlerin AKP hükumeti eliyle ilan edecekleri Yahudi-Süryani-Yezidi harmanı Mason İslam rejimini önlemek için bütün sosyalist, demokratik, dindar, antiemperyualist kesimin önce Atatürk cumhuriyetinin kazanımlarının korunmasında, azınlıkların kendi dillerini konuşmasında, eğitiminde serbest ama milli eğitimde Türkçe’nin varlığının korunmasını, sonra dini serbest bırakan ama misyonerliği yasaklayan, kıyafet, harf, kısaca Kültür devrimini koruyan bir çizgide “ileri demokrasi” dönemine geçmenin, silahlı mücadele yerine Gandi tarzı pasif anarşinin daha mantıklı olduğunu yedi yıldır ben de yazmaktayım.
Bunu da bir çok demokratik internet sitesinde yazdığım yazılarımda dile getirdim.
Bu durumda, bizim ile PKK arasında birkaç önemli vergu dışında bir fark kalmadı denilebilir.

Buna sevinelim mi dövünelim mi dersek, Kürtlerin, mevcut Kemalist rejimin Ulusalcı yapısı içinde “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türktür” ilkesine hoş bakmadığını, sosyalizmi “Kürt” adıyla uygulamaya geçirmekten hatta bütün Ortadoğuyu “Kürdistan” olarak ilan etme hayalinden vazgeçmediklerini de bana düşündürmüşlerdir.
Bunun   adı da bizim Nasyonal Sosyalizm yani Faşizmdir.

Ha böyle olmazda bütün ülkeyi kucaklayacak yeni Kürt partilerinin içine, idaresine Türkleri ve diğerlerini da alarak, hatta bu partiyi lağv edip, bütün sosylaistleri, devrimcileri, demokratları, Sünni ve Alevileri ve diğerlerinin de yer alabilecekleri “ulusal” karakterli bir devrimci parti kurabilmeyi hesaplarına dahil etmeleri halinde işin rengi değişebilir.

Aksi halde, ne kadar özgürlük vaat ederlerse etsinler, “Kürtçülüğü” ön planda tuttuklarından ulusal ve hayal ettikleri gibi evrensel bir kimlik kazanmaları zor olacaktır.

Gene de, derin NATO yapılanmasının ülkemizdeki kolunun eseri 12 Eylül 1980 askeri darbesinin darbecileri ile zamanın Nurcu-Gülenci ANAP hükmetinin destekleriyle kurulan PKK örgütü, geçen otuz yıl içinde aslında NSK (Nato Silahlı Kuvvetleri) olan TSK ile sokluduğu bir kayıkçı kavgasıyla büyütülmüş, bazı Kürtleri “Kürt Bağımsızlık Hareketinin” önderi olduğuna inandırdıysa da her alanda bunu sağlayamamış, ama NSK’yı eğitmiş, Saddam rejiminin devrilip ülkenin batı emperyalizmine peşkeş çekilmesinde Talabani- Barzani aşiretleriyle koordineli çalışarak emperyalizmin yıllarca taşeronluğunu yapıp, şimdi devrimci oluvermiştir.

Olası Kürdistan’ın siyasi rejim tercihi görünüşte güzel olmasına güzeldir. Çünkü, binlerce yıldır aşırı dini şeriat yasalarıyla yönetilmiş bölge halklarının mevut zihniyetleri göz önüne alındığında “bundan iyisi Şam’da kayısı” denilebilir.
Ama buna “asla Kürt devrimi” denilemez. Denilse denilse “Küresel Mason sermayenin ikramı” denilir.

Çünkü bu kongrede her ne kadar sol siyaset ve “iyi, demokratik yanları öne çıkarılmış İslami rejim” konuşulduysa da “asla emperyalizm karşıtlığı” işleyen tek cümleye rastlanılmamıştır.

PKK, Iraklı Yahudi, Yezidi soydaşları, Ermeni, Süryani işbirlikçileri ile birlikte 1000 yıldır Vatikan’ın destek ve idaresinde yürütülen “Kripto Rum/Grek/Yunan milliyetçiliğini, her ne kadar “Kürt Devrimi” diye savunsa da buna kendisi bile inanmamaktadır.
Dört ülkeden toprak almaya dayalı büyük Kürdistan hayaline konu olan bölgeler, o zaman Güney Azerbaycan olarak bilinen İran sınırımız, şimdi Güney Kürdistan ilan edilen Barzani, Talabani aşiretleri ile Süryani vilayetinin olduğu bölgeden Hatay’a kadar Suriye sınırı olmak üzere Atatürk’e de önerilmiş, ardından Adnan Menderes’e dayatılmıştır.

Her ikisi de komşularımıza ihanet sayılacağı endişesi başta olmak üzere, batı emperyalizminin zulmu altında inleyen bütün doğulu kavimlerle kader ortaklığı nedeniyle ret etmişlerdir ve “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine bağlı olduklarını açıklamışlardır.

Bu durumda PKK’nın ve işbirlikçilerinin yaptıkları da bütün komşularına ve ezilen Ortadoğu-Doğu halkarına ihanettir. Bırakın sosyalizmi, isterse Komünizmi getirsin, “antiemperyalist” olmadıkça, sömürgeci, işgalci, adları bile “Harry=yağmacı “ olan milletlerin taşeronu oldukça evrenselleşebileceklerini sanmıyorum.
Çünkü, Irak, Suriye’de ve ülkemizde 30 yıldır akan kanlar hala unutulmamıştır, acıları tazedir ve AKP’ye baskı yapmak uğruna son günlerde bu yola başvurmaktadır.

Oysa en temel demokratik ilke, “insanların doğumla kazandıkları kimlikleri yüzünden yargılanamayacakları, bu sebeple her türlü dini ve ırki ayrımcılığın yapılmaması” değil midir?


Fransızlar 1987'de ASALA liderini öldürüp, görevini PKK'ya devrettiler.Tıkla


Ama bir tutturmuşlar, Kürt, Kürt, Kürt.
Rus tarihçinin tespitine katılarak Kürtçeyi yasaklayan Çemişkezek'li Rum Kenan Evren'in ad takmasına hak veresi geliyor insanın. “Kart, Kurt, Kürt”. 

 Paranın Kürt yüzünün arkasını çevirdiğimizde, Derin Nato, Asala, Mossad, Vatikan projeleri çıkıyor.
Güzel bir deyişimiz vardır. “El şeyiyle gerdeğe girilmez.”  O halde, “emperyalizmin icazetiyle devlet kurulmaz, kurulur da umutla bakılmaz.”
Takdir sizindir.


Alaeddin Yavuz.