Sayfalar

15 Nisan 2013 Pazartesi

MEZARINIZ SİZİN Mİ


 MEZAR TAPUNUZ SİZİN Mİ?

15 Şubat 2013 günü vefat eden kızım Yağmur Yavuz’un defni ikindi namazı sonrasına kaldığından ücretsiz mezar hazırlanması için geç olduğu maddi imkânımız varsa hazır lahit mezarlardan satın aldığımızda defninin hemen yapılabileceği Mezarlıklar Müdürlüğü görevlilerince bana söylenildiğinde param olmamasına rağmen kredi kartını devreye sokup 1.400 TL ödeyerek bir lahit mezar aldım.

Lahit mezar konusunu bilmeyenler için açayım. Yaklaşık “2 metre” derinliğinde dört bir tarafı beton kalıptan ibaret olan üst üste iki kişinin gömülebileceği, ikinci cenazeyi alttakinin “1 metre” kadar üstüne konulan beton kalıplar üzerine döşenmiş toprak üzerine defin etmeye uygun bir mezardır. Çift sıralı, düzenli, yolu yapılmıştır.

Böyle giderse yaklaşık “50 ile 100” yıl içinde asansörlerle inilip çıkılarak defin ve ziyaretlerin yapılabildiği mezarlıkları insanlığın görebileceği inancındayım. Elbette bir üçüncü dünya savaşı çıkıp insanları çöp gibi kıymazsa! Umarım hiç çıkmaz.

Önce Teşekkür;

Bu arada Kartal Soğanlık’ta bulunan Mezarlıklar Mezarlıklar Müdürlüğüne kızımın yıkanması, yıkanırken gerekli Kur’an ayetlerini de okuyabilecek yetkin görevliler çalıştırdığından, cenaze arabasından defni ile görevli imamına kadar her görevliyi temin eden ve ücret almadığından dolayı teşekkür ederim.

Gerek defin işleminde görevli olan imamın gerekse Kartal Cevizli Bankalar Caddesindeki cami imamının kıldırdığı cenaze namazına karşılık bahşiş kabul etmeyen karakterli tutumlarından dolayı bu din görevlilerini de yürekten kutlarım.

Gerçek dindarlığa örnek davranış sergileyen devlet memurlarının azalıp tarihe karıştığı günümüz şartlarında böyle gerçekten dinine bağlı insanları görmek beni çok memnun etmiştir.

Oysa o parayı ben her ne kadar sıkışık olsam da gönlümden koparak vermiştim. Buna rağmen gösterdikleri bu irade beni hala gerçek dindar insanların olduğunu görmem konusunda çok memnun etmiştir.

Benim bloglarımı okuyan, bilenler buna şaşırabilirler. Çünkü ben dini inancı olmayan biri olduğumu açıkça ilân etmiş birisiyim. Buna rağmen, evimde eşime, çocuğuma dini konularda baskı yapmadığımı, hatta eksik dini bilgilerini namaz dualarından namaz kılmaya, çağdaş hukuk biliminin getirdiği adalet anlayışından uzak olan toplumumuzda en azından Kur’an ayetlerinden hadislere uzanan dini akideler doğrultusunda “dini adalet kavramını” öğretmeye gayret ettiğimi, yazılarımın da bu yönde olduğunu da belirtirim. Çünkü dini adalet kavramını bilmeyen İslâm toplumuna çağdaş hukuk biliminin getirdiği adalet kavramını anlatmanın olanaksızlığını da yazmaya başladığımdan beri savunmaktayım.

Bu yüzden dininin adalet kavramlarını bilerek yaşayan bir dindar ile ancak çağdaş adalet kavramını konuşmak olasıdır. Beyni hurafelerle doldurulmuş, Tevhidden, mealden, tefsirden haberi olmayan dindarların kafalarında herhangi bir adalet mefhumu olması olanaksız olduğundan bunlarla doğru-yanlış kavramını tartışmak bile olanaksızdır. Bilinçli, imanlı dindara bu yüzden saygım her zaman olmuştur ve olacaktır.

Diğer yandan ailemde ve çevremde dine inancı olmayan benden başkası da yoktur. Çocuğumun hayvan ölüsünden farkı olabilmesi için de ben, dini inancı olan ailem de inancından dolayı dini ayine itiraz olamıştır.

Şimdi gelelim “Mezar Tapusu” olayına.

Kızımı defnettiğim mezarın halk dilindeki adıyla “Mezar Tapusu” 1.400 TL'yi ödedikten sonra yapılan defninden yaklaşık bir hafta içinde "100 TL" karşılığında düzenlendi ve bana verildi.

Tapu belgesi aslında “tapu” değildi ve üzerinde “Mezar Kullanım Belgesi” yazıyordu. Bu belgenin mezarlık arazisi üzerinde “mülkiyet hakkı vermediği” , kullanım hakkının belediyeye ait olduğu, 634 sayılı “KaT Mülkiyeti Kanununa” tabi olmadığı da açıkça belirtiliyordu. Diğer önemli konu da mezarın kullanım hakkının “25” yıl ile sınırlı olduğu, bir yıl içinde (Lahit Mezar için) yaptırılmadığı takdirde “iki katlı/iki kişilik” olduğundan başkasının üzerine defnedilebileceğine dair uyarı da mevcuttu. Lahit olmayan diğer mezarların ise “5” yıl içinde yaptırılmadığı, sürekli bakımının yaptırılmadığı takdirde kullanım hakkının sona ereceğini yazıyordu.

Bu da şu demekti. Mezar yaptırılmaz, bakılmazsa gömülü bulunan yakınınızın üzerine başkasını gömecekler ve mezara koyduğunuz yakınınızın adı silinip gidecektir.

Eğer yazılı talimatları tamamıyla uygularsanız da “Mezar Kullanım Hakkınız” belirtilen “25 yıllık” süre sonunda belediye görevlilerinin uygun görmesi halinde bir başkasına tahsis edilecektir.
Dörtlük bana aittir. Övünmek, yerinmek ve dövünmek dinen günahtır.


Mezarı yaptırmak ta ayrı bir işlem gerektirmektedir. Önce mezarlık çevresinde bulunan mermercilerle konuşarak bir sözleşme imzalayacaksınız, bir miktar da peşinat bırakacaksınız. Sonra bu sözleşmeyi alıp ona önceden aldığınız “mezar kullanım belgesini” de ekleyerek Mezarlıklar Müdürlüğüne götürüp “mezar yapım ruhsatı” alacaksınız. Bu da bedava değil. Ruhsat için “80 TL” ödeyeceksiniz. Ruhsatınız da inşaat bitene kadar müdürlükte rehin kalacak. Mezarın yapımı bittikten sonra mezarlıkta bulunan görevli noktadan sözleşme metinlerini alıp mezarlıklar müdürlüğüne götürüp ruhsatınızı rehinden kurtaracaksınız.

Bu mezarın satın alınması ve yapımı bana 3.300 TL’ye mal oldu. Bu gün öldünüz sadece mezar masrafınız "3-4.000 TL" dir. Ölmek bile parayla bu ülkede. Dünyada da genellikle böyledir. Buna mevlitler, okumalar, ayinler için yapılan masraflar hariç. Bunları da hesap ettiğinizde en azından "6.000-10.000TL" bir yerde hazır bulundurmanız gerekir.

Ölüm denen şey önceden telgraf çekip gelmiyor ki. Geldiğinde cebinizde paranız var mı yok mu diye sormadan geliveriyor. Siz yok canınızla, kaybınıza yanarken çektiğiniz acıların içinde bir de 3.200 TL masraf yapacaksınız. “25” yıl sonra da bu mezarın kullanım hakkı bittiğinden bir gün gittiğinizde mezarda bir başkasının yattığını gördüğünüzde de yanmayacaksınız.

Olur şey mi bu sayın okuyucular?
Büyütmek için resmi tıklayınız!


Bu devlet Adnan Menderes zamanında da Kore, Kıbrıs gibi sinsi Amerikan savaş projelerine hizmet etmek için asker gerektiğinden çocuk yapmayı teşvik etmiştir. O zamanlar her yere yol yapıldığından vatandaştan zoraki, ama tahıl ama nakdi olarak “yol vergisi” alınıyormuş. Bu da o zamanın şartlarında oldukça hatırı sayılır bir miktarmış. Menderes “Beş çocuk yapandan yol vergisi almayacağım” diye söz vermiş. Bu gün de onun yolunda olan AKP de önce “üç çocuk” ile başlattığı kampanyayı “beş çocuğa” çıkartmıştır.

Çocuk isteyen siyasilerin idaresindeki devlet bu çocukların doğumundan ölümüne onlara hiçbir hizmet vermemektedir. Biz çocukları yapacağız, zaten tek maaşla geçinmenin cambazlık olduğu ülkemizde bu güç bela yetiştirdiğimiz çocuklarımız lise, askerlik çağına geldiğinde devlet onlar ya terör, ya anarşi ya da NATO emrinde çıkan savaşlarda elimizden alacak ve hiçbir sorumluluk taşımadan, utanmadan onların cenazelerini teslim edecek bazılarının da parçası bulunamadığından ağırlık olsun diye askeriye buzhanelerinden temin edilmiş kırk-elli yıllık hayvan etlerini koyduğu tabutlara rükû ettirecektir.

Ya da toplumumuzun genel ahlak yapısına ters düşen sapık dizi filmlerle beyinlerini zehirleyip uyuşturucu bağımlısı, mafya özentili kişilik bozukluklarına sokarak suça ve ahlaksızlığa sürükleyerek ellerimizden alacaktır.

Bunca sorumsuzluk yanında bir de güç bela yaptırdığımız mezarlar da tüm talimatlara uyulduğu takdirde “25 yıllık”, aksi halde birkaç ay veya yıl içinde başkalarına tahsis edilecektir.

Amerika ve Avrupa Birliğinin tayin ettiği kukla işbirlikçi siyasetçiler bu millete parasıyla satın aldığı, yaptırdığı bir mezarı bile “süreli-şartlı” olarak kullandırmaktadır.

Bir devlet düşünün ki o bizim devletimizdir ve kendi kalkınması, güçlenmesi bekası için esas olan vatandaşının çalışması, zenginleşmesi, eğitilmesi için şart olan “iletişim, ulaşım, enerji kullanımı ve eğitim” hizmetlerini dünyanın en pahalı fiyatına satacak, dünyanın egemen güçlerinin çıkarları için açılan terör ve savaşlara asker, onların kölesi etmektedir. Sosyal güvenlik, sendikal haklar, eşitlik, adalet ise ülkemizin ilgi alanına bile girmemektedir.

Bu ülkede sokakta çöp toplayıcılarından iş adamlarına, en küçük memurundan bürokratına “adaletin olmadığı” dile getirilmektedir.

Parasıyla bile vatandaşına bir mezara bile “sahip olma hakkını” vermeyen, kökü dışarıda siyasetçi ve bürokratların ellerinde kalmış bir devlet için savaşmak ve ölmek yani “gazi ve şehit olmanın” ne anlamı var ki?

Takdir okuyucunundur!