Sayfalar

3 Eylül 2012 Pazartesi

HACLI ISGALINDA TURKIYE VE KURTLERIN GÖREVLERI


HAÇLI İŞGALİNDE TÜRKİYE, KÜRTLER İLE PKK’NIN GÖREVLERİ

Türkiye Cumhuriyeti, 12 Eylül 1980 askeri darbesini takiben Askeri Cunta-ANAP hükümeti-Üniversite ve diğer sivil kuvvetler ile ABD-AB önerileri doğrultusunda 21 yüzyılın “Yeni Dünya Düzeni” ni oluşturmak üzere hazırlanan bir projeye onay verdiler ve bu bağlamda ilk yapılan işlerin başında PKK terör örgütü TSK’yı “Ortadoğu Jandarmalığına” hazırlamak üzere Türkiye Cumhuriyeti-NATO işbirliğinde kuruldu.

Kenan Eren'in Sekiz Eyaletli Türkiye Haritası
Buna ek olarak Kars, Ağrı bölgelerinde yerleşik olan Mele Ahmet Barzani’nin Barzani Kürt (Yahudi Kürtler) aşireti de Kuzey Irak’a indirilmiş ve Mahabat Kürt devletinin kurulmasında SSCB tarafından kullanılmıştı.
Onun oğlu olan Mustafa BARZANİ ile Süleymaniye bölgesindeki Talabani Kürt aşiretinin Mir’i olan Celal Talabaniye de Irak’ın kuzeyinde “Kürdistan” kurulması görevi verilmiş, bu görev gereği bu aşiret feodalleri, aslen Tunceli Çemişkezek’li Yezidi bir öğretmen anne ile Malatya’ya yerleşmiş muhtemelen aynı kökenden gelen babadan olma cunta başbakanı Turgut ÖZAL’ın emriyle “Kırmızı  T.C. pasaportu” verilerek başta ABD ve AB devlet başkanlarına takdim edilmişlerdi.

Görev talimatını Turgut Özal, gene Tunceli Çemişkezek Yezidilerinden olan ve Dersim isyanlarının bastırılmasından sonra Manisa’ya sürgün edilmiş bir aileden gelen Yezidi cunta önderi Kenan Evren ile batılı devletlerden alan Kürt aşiretleri silahlandırılmış ve Saddam rejimine karşı isyana girişmişlerdi.

Ülkesini emperyalist işgalden koruma kararlılığında olan Saddam Hüseyin de Kürtlere karşı ciddi bir mücadele başlatmış, SSCB ile işbirliğine girmiş ve silahlı Kürt isyancılarına karşı kimyasal silah dahi kullanarak 130.000 Kürdü öldürmüştü.

İşte bütün bu sinsi emperyalist hile-dolapların çevrildiği Irak tiyatrosunda PKK da batılı devletlerden hibe edilen veya satılan silahları Kürt aşiretlerine iletmede başrol oynamış, TC devletinin içindeki işbirlikçi subaylarca da Irak Kürtlerinin silahlandırılmasına her şekilde destek verilmişti.

Bu gün halen sürmekte olan “Ergenekon Çetesi” olmakla suçlanılan yüksek rütbeli subayların bu suçla suçlandıklarını ve davanın sürdüğünü artık bilmeyen yok.

Bana sorarsanız bu silahlandırma işini yapan TSK içindeki askeri yapılanma gerçekte Ergenekoncular değil de mevcut idarenin başında olanlardır. Ergenekonculardan da “emir-komuta” zincirinin işlemesi gereğince katılanlar olmuş olabilir veya topu yer almış ta olabilir. Bunun aslını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Zira bu suçlamaları yargılayan mahkemeler ABD-AB karşıtı olan subayların yargılamalarında “suçlama gerekçesi” olduğundan yani tasfiyede kullanıldığından şaşırtmaca halkın gerçeği görmesini engellemektedir.

Zamanın SSCB’si ile işbirliği içindeki Saddam Hüseyin Irak’ının sindirilmesine yönelik olarak yapılan 1991Körfez harekâtında da silahlandırılan Kürt aşiretleri ve PKK emperyalist işgal güçlerini Irak içine çekmekte başrol oyuncusu olmuşlardır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti de “NATO Üyesi” olmanın gereğince ve sözde Irak’ın “TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE” ÖZEN GÖSTERİLMESİ” talebiyle “Kerhen destekleme” siyasetini sürdürmüştür.

OYSA DESTEK GÖRÜNDÜĞÜNDEN DE KUVVETLİYDİ VE KERHEN FALAN DA DEĞİLDİ.
Çünkü Kenan “Evren’in Askerlerinden” oluşan TSK ve cuntasının iktidara getirdiği, kökenleri Ermeni, Yezidi Kürtlere, Süryani Hıristiyan-Sabi Araplara, Sabetaycı Yahudilere ve Mihri Ermeni ve Arnavutlara dayalı iş birlikçi hükümetler 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunu ve Atatürk Cumhuriyetini tarihe gömmek, bölgeyi Haçlılara teslim etmekteki asırlara uzanan yandaşlıklarını “Türk ve Müslüman” kimlikleriyle gayet iyi yürütüyorlardı.


Amaç Müslümanları inceden Hıristiyanlaştırmaktır! 

Böylece bölüp, birbirine kırdırmak ve köleleştirmektir.
Kökleri bu kadar eskilere uzanan kripto azınlıkların oluşturduğu hükümetler ve devlet yapılanması olmasa bu topraklardan Haçlı Dünyası ile “kayıtsız-şartsız işbirliği” yapmak mümkün olabilir miydi?

Olamazdı elbette!

Gene bu işbirlikçi iktidar mensupları aynen Osmanlı’da olduğu gibi “para vererek, fakirleri için aralarında para toplayarak askerlikten kurtuldukları” gibi günümüzde de “paralı askerlik” yasaları ile bu geleneği sürdürmektedirler. Bu konuyu yazar Soner Yalçın “Efendi” adlı kitabında Adnan Menderes’in askerlik konusunu işlediği bölümde yazmıştır. Ben de bu kaynaktan yaptığım alıntıları “Savaş Kararı Veren Asker Kaçağı Başbakanlar” adlı yazımda işlemiştim.Elmalılı Hamdi Yazır’ın, Sabileri işlediği Kur’an Maide Suresi 62. ayetin tefsirinde “Sabiler ve Yezidi Kürtler zaman içinde İncil okumaya başlamışlar ve Osmanlı bunların arasını Hıristiyanlarla bir tutmuştur” demektedir.

Nurcuların Elmalı’lı hocayı sevmemelerinin birinci nedeni de benim tespitlerime göre, kendilerinin Müslüman değil Sabi, Yezidi Hıristiyan ve işbirlikçileri olduğunu yazmasıdır.

Sekizinci yüzyılda Bağdat İslâm Üniversitesinde İslâm’ın Hermetik Aristo felsefesi ile yeniden düzenlenmesini takiben İslâmiyet, Yahudilerin babası sayılan İbrahim peygamberin Mısır’lı köle prenses Hacer’den olma ilk oğlu İsmail’in soyundan “Melez Yahudi” oldukları iddiasındaki Hicaz’ın Kureyş kabilesinin dini olmaktan çıkartılmış ve “-ırk ayrımı yapmayan” bir din haline getirilmişti.

Yezidi Kürt bayrağı ile PKK bayrağının güneşlerine dikkat ediniz! Bunlar komünist değil Yezidilerdir!
Bu zamandan beri yani yaklaşık 1250 yıldır İslâm “ırk ayrımını dışlayan” bir din haline getirildiğinden Müslüman olanlar arasında soy sop ayrımı kaldırılmıştı. Buna rağmen hem Müslüman olan/görünen hem de haçlı devletleri ile sürekli işbirliği güden Yezidi (Şeytan EZD, YEZD, YEZDAN, TAVUS’tan ürediklerine inanan) Arap-Kürt ve “cennetten kovulmuş dişi şeytan Ruha/Roha’dan” ürediklerine inanan Harran (Urfa- Mezopotamya Arapları) Sabi Arapların “ırkçı” isyanları Osmanlı zamanında anlaşılabilir bir şeydi.
Sonraları, Osmanlı’nın gerileme devrinde bunlar namaz kılıp oruç tuttukları için “Sünni tarikatlar” arasında sayıldılar ve Yezidilere “Adeviye Tarikatı”, Sabilere de “Sabiyyeler” denildi.
Şeyh Adi'nin temsili resmi.

Bunlardan başka adlar da aldılar. Cumhuriyet döneminde “Ulusalcılık siyaseti” gereğince halka bu kökenleri unutturuldu. Yalnız unutanları sadece Türkler oldular. Ama bunlar sinsice kendi kültürel özelliklerini korudular, haçlılarla işbirlikçiliklerini asla terk etmediler. Bunlardan olup da emperyalizme karşı olan, tüm insanları kardeş gören ve “tam bağımsızlık siyasetinden her türlü özgürlükçü siyasetler içinde yer alanlar bu kapsam içinde değerlendirilmemelidirler.

Evliya Çelebi meşhur eseri Seyahatname’sinde bu Yezidi ve Sabilerin Mezopotamya (Dicle-Fırat nehirleri arasındaki ada toprakları) bölgesinde yaşadıklarını, mavi,  beyaz, siyah renkli burka, çarşaf-peçeler giydiklerini yazmaktadır. Osmanlı’nın diğer bölgelerinde bütün Müslüman kadınların “ferace”  giydiklerini tespit ettiğimi belirteyim.

Atatürk’ün öldürülmesinde de işbirlikçiliklerini gösterdiler ve 1946 “Dörtlü Takrir” dümeni ile kurdukları Demokrat Parti ile iktidarı ele geçirerek Türk askerini Kore’ye göndererek haçlı askeri ettiler.

Bu günde yapıkları budur ve başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın yasaklı olduğu dönemde bir Avustralya radyosuna verdiği demeçte PKK mücadelesinde hayatını kaybeden askerlerimize “Kelle” demesinin sırı da buradadır.
Pers İmparatorluğu haritası

Pers imparatorluğu döneminde kralları, beyleri, babaları öldürülüp başlarına Pers krallar, beyler, babalar getirilip Pers/İranlı, İskender döneminde aynı yolla Grek/Yunanlı, Emeviler dönemin de aynı yolla Kureyşan/Kureyşli Yezidi, Roma ve Bizans dönemlerinde de Rum/Grek yapılan bu Sabi, Yezidilerin yanında onlarla pek anlaşamayan, daha çok Rusya ile işbirliği içinde olmakla birlikte Haçlılarla da işbirliğini yürüten ikinci grup ta kendilerine “namaz kılmayan Kürt Alevileri” diyen Grek imparatoru Büyük İskender öncesi Pers (İran) İmparatorluğu kalıntıları olan eski İran dini olan Mihri (Güneş-Mitra)  dinine inanan Ermeni, Fars eski Türkmen kökenli Zerdüştler de PKK örgütünün kurucularını ve idare yapılanmasını oluşturmaktadır.

Tarih boyunca Ermenilerin yoğun dağılış coğrafyası. 


Yunan işgali sırasında 1921’de Grek ordularının Ankara Polatlı’ya kadar girdikleri dönemde “Koçgiri İsyanını” çıkartarak Yunanlılarla işbirliği yapanlar da, Atatürk devrimlerini ve cumhuriyetin kurumlarının yerleşmesini engellemek için 1937-38’de iki Dersim isyanı çıkaranlar da bunlardır. 11 Kasım 1939’dan İsmet İnönü-Fahrettin Altay paşa darbesi sonrası devletin bürokrasisi bunların eline geçmiştir. CHP, MHP, sol siyasi yapılanma bunların ellerindedir. Devleti İngiliz sömürgesi etmişlerdir.

Her ne kadar MHP “Sünni-Alevi Türkçü” hatta Kürtleri de içine alan ulusalcı bir yapılanma sergilese de MHP’nin ilk beyinleri ve militanları gene bu milletin mensuplarından oluşmaktadır. MHP’nin devlet siyasetinde var olması öteki azınlıklara “milliyetçilik-ayrımcılık siyaseti” yürütme gerekçesi vermektedir. Bu da emperyalizmin “etnik bölücülük siyasetlerine” hizmet etmektedir.

Bu yüzden, Ermeni ASALA örgütü ve onun yerini alacak olan 1980’lerin başında PKK ilk kurulduğunda “Kürtçülük” siyasetinin “II. İsrail Projesine” hizmet ettiği işleniyordu. Bu da, sözde soykırıma uğratılmış mazlum Ermenilerin doğu Anadolu’da kuracakları hayali “Büyük Ermenistan’ın” adıydı. Oysa bölgede her ne adla olursa olsun kurulacak kukla devletçikler ABD-AB emperyalizminin askeri-ekonomik üsleri olmaktan öteye gitmeyecek ve yerli halkları köleleştirecektir.

AKP ile bu “Büyük İsrail Devleti” hayalini içine alan Büyük Ortadoğu Projesi” haline getirilmiş oldu. Ergenekon ile de bu “Rusyacı-Ermenistancı” yapılanma tasfiye edilmiş oluyordu. Çünkü bu yapılanma Rusya bağları yüzünden bazı ABD projelerinin gerçekleştirilmesinde engel çıkarıyorlardı ve bunu “Yurtta Sulh cihanda Sulh” siyasi ilkesi ile açıklıyorlardı.

Türk milletinin genelinde Ergenekon tasfiye olayında sessiz kalmasının en baştaki sebebi de bu yapılanmanın 1940’lardan itibaren içlerine tek bir Sünni Müslüman ve Türk’ü almamaları olarak açıklanabilir.
Atatürk sonrası bütün sol ve antiemperyalist siyasi yapılanmalarda yer alan yasal-yasadışı örgütlenmelerin bu cemaat mensupları ile Yahudi Kırım tatarlarından oluşması şaşırtıcı değildir.

Günümüz CHP’sinin de tam parsayı toplayacağı zamanda bizzat genel başkanlarının karıştıkları skandallar ve sakarlıklardan oluşan eylemleri ile gözden düşmeleriyle gözden düşen iktidar partisi AKP’yi “alternatifsiz kılmaları”, keza MHP’nin AKP karşıtı siyaset izleme görüntüsü içinde en zor zamanında AKP ile işbirliğine çekinmeden girmeleri bu işbirlikçiliğinin kanıtlarıdır.

Şimdi bu yeni yapılanma gereğince Kuzey Irak’ta oluşturulan sözde Kürt Devleti ile PKK terör örgütü ve onun Suriye kolu olan PYD Suriye içine sokulmuş ve “Dört Devletten Toprak Koparacak Büyük Kürdistan” hayali için faaliyetlerini sürdürmektedirler. TSK/NSK da bu gayretlerine canla başla yardım etmektedir.

PKK’nın ülkemiz içinde yaptığı eylemler halkın ve komşuların gözlerini boyamakta kullanılmaktadır. Terör örgütünün öldürdüğü asker, polis, sivil halkımız ise bu göz boyama oyununun masum kurbanlarını oluşturmaktadırlar.

Geçen hafta yapılan BM toplantısında dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yalnız bırakılması sadece bir tiyatrodur. Bunu takiben ABD’nin çuvalcı generali David Petreus ülkemize gelmiş ve Suriye’ye karşı yürütülen “Yumuşak işgal” siyasetinin hızlandırılması için son emirlerini devlet yetkililerine sunmuştur.

Türkiye’nin dört yönden her ilinde Suriyeli işbirlikçilerden oluşan sözde mültecilerin yerleştirildiği kamplar kurulmuş, bu sözde mültecilere serbest dolaşım verilmiş, hatta şehir içinde sivil halkın arasında silahlı dolaşarak halkı ve güvenlik güçlerini tehdit ettikleri her gün yer almaktadır.

Suriye’nin kuzeyinde PYD-PKK-Irak Kürdistan’ı merkezli özerk bölgeler oluşturulmuş, Suriye sınırının Türkiye tarafında bu sözde mültecilerin yerleştirildikleri tampon bölgeler faaliyete geçirilmiştir.

Terör örgütünün Hakkâri ve komşu illerde yürüttüğü askeri faaliyetleri de B.O.P projesinin Türkiye’den toprak koparma zamanın geldiğine işaret etmek olarak yorumlanmalıdır.

Emperyalizm, eski ABD dış işleri bakanı olan Henry Kissinger’in “Biz kendi hainlerimizi öldürürüz, ama diğer milletlerin başlarına onların hainlerini getirerek isteklerimiz gerçekleştiririz” ifadesinde dediği gibi başımıza getirdiği hainlerle, işbirlikçilerle vatanımızı bölmeyi, doğal kaynaklarımıza el, geleceğimize ipotek koymayı gerçekleştirmektedir.

Siyaset, ordu, üniversite, iş dünyası, basın ve sivil toplum örgütlerinden oluşan “işbirlikçi hainler ordusu” bu olayın en büyük sorumluları ve icracılarıdırlar!

Türk ve Müslüman milletlerinin yapacakları en önemli şey bu iktidarların ve güçlerin vaatlerine itibar ederek Rusya-Çin-İran-Suriye ittifakına karşı emperyalizmin askeri olmaktan kaçınmalarıdır.

Çünkü başımızdaki “Müslüman kisveli” kripto işbirlikçilerini desteklemelerine bakarak Müslümanların dinlerine göre yaşamalarını arzuladıklarını, demokrasi-eşitlik getirecekleri vaatlerine inanmayalım.
Lütfen dikkat ediniz, ABD-AB ülkelerinde her gün artan oranda “Türk-Müslüman Düşmanlığı” körüklenirken, bunların aldatmacalarına kanarak Sözde Arap Baharcılarılarının” ve onların eşiti olan öteki devletlerdeki işbirlikçilerinin yanlarında yer alarak Rusya-Çin koalisyonu halklarında da “Türk-Müslüman Düşmanlığını” körüklemiş olursunuz.

SSCB’nin Stalin döneminde Türk ve Müslümanları sürgüne göndermesi, soykırıma uğratmasının ardında, Türk ve Müslümanların Rus Çarı ve Almanya yanında, Çin’deki Uygur Türklerinin Amerika yer almalarıdır. Azerilerin Ruslarca, Balkanlardakilerin Sırp, Bulgar, Greklerce ezilmelerinin, Irak Türkmen kıyımlarının arkasında da gene bu halkların Türkiye’nin başındaki bu Yezidi-Sabi-Rum yapılanmasının ardına takılmış olmaları yatmaktadır.

Bir düşünün, “özgürlük, demokrasi, diktatörlüklerden kurtulmak” uğruna canınızı dişinize takıp savaşıyorsunuz, bunu yaparken bin yıllık düşmanınız olan haçlılardan destek görüyorsunuz ama bu ülkelerde size karşı düşmanlık körükleniyor.


Savaştığınız dikta yönetimlerini de batılı haçlı, ırkçı emperyalistlerin bölgeye girmesine ve kendilerini kıskaca almalarına engel olma derdinde olan Rusya-Çin desteklemektedir.

Ben özellikle Türkiye’nin ağzına bakıp ta ABD-AB yanında yer alan Irak, Suriye, İran, Uygur, Afgan Türkleri ve Müslümanları ve Türkiye halkı için çok endişelenmekteyim.

Bu da yaklaşık yirmi yıl içinde Türk-Müslüman Soykırımı” olarak kendisini gösterecektir.

Başımızdaki işbirlikçilere de son çağrım şudur;

Avrupa’nın idaresini kendilerine vermeyi vaat eden küresel mason ABD sermayesinin patronu Rockefeller fonlarıyla olağanüstü sanayi kalkınması yapan Almanlar birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkarmışlar ve iki büyük savaşta da Amerikan yumruğunu kafalarına yiyerek yıkılmışlar ve “soykırımcı millet “ ilan edilmişlerdir.

Küresel sermaye size, bin yıl kutsal Roma-Germen imparatorluğunu yönetmiş, bütün Avrupa ve Hıristiyan ülkelerinin krallarına taç giydirmiş Almanlardan daha da mı fazla sevgi beslemektedir?

Lütfen ihanetlerinize son vererek, Türk-Müslüman soykırımını ve ardından üçüncü dünya savaşını tetikleyecek olan işbirlikçiliklerinizi terk ediniz!

Akan kanları dindiriniz!

Dünyanın sonu olabilecek üçüncü dünya savaşında kullanılabilecek nükleer, kimyasal, biyolojik (NBC) silahlarının canlarına kıyacağı insanların, hayvanların bitkilerin lanetlerini alacak sorumluluklara ortak olmayınız!

Ey millet, içinde bulunduğumuz durum budur, her gün toprağa verdiğimiz evlatlarımız “Haçlılara hizmet eden siyasetlerin sonucu” öldüklerinden dolayı asla şehit değillerdir.

Çünkü bu savaşlar, Müslüman’ın dinini savunmak için yaptığı savaşlar değildir aksine dinin ve milletinin ezeli düşmanı olan haçlılara kölelik edenlerin siyasi oyunlarının figüranları olmaktadırlar.

Emperyalizmin tayin ettiği başımızdaki işbirlikçi devşirme siyasetçilere oy vererek, yabancı marka eşyalar, cihazlar, araçlar satın alarak, “şehit” dediğiniz,aslında “haçlıların kölesi” olmuş siyasetçilerin entrikaları sonucu yitirdiğiniz evlatlarınızın hesaplarını sormayarak, “vatan sağ olsun on tane daha doğururum” diyen desteklerinizle sizler de bu suça ortak olmaktasınız!

Takdir okuyucunundur!


 Ektir;

İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!

01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir" kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle bölmüştür;


01.10.2012 AKP kongresinde açıklanan eyalet düzeni haritası!
Haberin linki tıkla;
İşte, Osman Pamukoğlu paşadan Barzani tanımı;