AVŞARLARDAN
MU KÜLTÜNE
Avşarlar
hakkında yazılmış ve yayınlanmış birçok tespit vardır, ancak bu tespitime ben
başka hiçbir yerde de rastlamadığımdan önemli olduğu inancındayım. Ayrıca
Avşarlar, son zamanlarda “Kürt” gösterilerek bölücülük siyasetleri içine çekilmeye
çalışılmaktadırlar. Bu yüzden önce Kürtlerin Vatikan (Roma’da papalığın merkezi
olan kale.) bağlarına kısaca bir değinelim.
M.S.12.yy.’da
Moğol/Türk istilalarına katılarak bölgeye yeni gelen Afgani (Kuşi) Kürtlerinin bir kısmı İran Zerdüştlük dinine
ve büyük bir kısmı da Şafi mezhebine inanmaktaydılar.
Şeyh Adi/Şeytan Tavus/ Allah olduğunu söyler. |
Emevi
halifelerinden Mervanilere soyu uzanan Şeyh Adi (Hadi’nin) Hicaz uyarlaması
olan Hicaz Arap melezi Yahudi Yezidiliğine dayalı Kürt Yezidiliğini kurması ile
Kürtler Türklerden ve Müslümanlarla olan birliklerinden koparılmak istenmiştir.
Çünkü o çağlarda bile Emevi’lerin hanedanı Abbasilerden almak için Vatikan ve
Bizans’la işbirliği yaptığı bilinmektedir. I.Haçlı Seferi sonrasında kurulan
Kudüs Krallığı ile işbirliği içinde olduğundan Abbasilerce de takip altında
olan Şeyh Adi, Lübnan’dan Sincar’a bu amaçla hareket etmeden öncesine kadar
bölgeye yeni gelen Kürtler Romalılara karşı bir güçtüler. Bu Mushaf- Reş’te
(Kara Kitaplarında) de geçen bir konudur.
Çok az
Kürt tarafından benimsenen ve şeytana tapan bu dinin mensupları tarih içinde
Türk, Fars, Arap ve Kürt Müslümanlarca engellenmişlerdir.
Osmanlı’nın
çöküş dönemlerinde “isyanlar çıkarmalarını önlemek amacıyla” namaz
kıldıklarından dolayı bu dinin, Kürt Yezidiliğinin kurucusu Şeyh Adi (Hadi)
adından “Adeviye” adı altında “Sünni
Mezhebi” kabul edilmesine rağmen, Yezidi Kürtler Mason Yahudi örgütleri ve
Hıristiyan ülkelerle el ele vererek Müslümanları, Türkleri ve Müslüman Kürtleri
arkadan vurmuşlardır.
Kürt
Milliyetçiliğinin başını Ermeni ve Süryani işbirlikçileriyle bir arada
çekmişlerdir. Kürt milliyetçiliği yapan bir çok kimsenin özünde Ermeni,
Süryani, Arami çıkması bu yüzden şaşırtıcı değildir.
19.yy.
ve ardından Sümer tabletlerinden çıkan bazı bilgilerin Yezidilik inancına,
Fars, Türk ve Arap dillerine hitap eden verilerini de kullanarak Kürt
Milliyetçiliğini Menderes Hükümetiyle ve ardından gelen iktidarlarda arttırarak
yürütmüşlerdir. Oysa Kürt dilinin Farça’nın bozuk, gelişmemiş bir dağ şivesi
olduğu bütün filologlarca kabul edilmektedir. Diğer yandan Sümer, Akad, Babil,
Asur ve Pers kaynaklarında yani Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada geçmiş tarih
içinde “Kürt” adı M.S. VIII. yy.a kadar hiç geçmemektedir.
Said-i Kürdi Deliüzzaman |
14.Mayıs.1950
genel seçimleriyle iktidar olan Demokrat Pati’nin sözde ülkeyi birleştirmek ve
ayrımcılık siyasetlerini bitirmek amacıyla başlattığı “fakir Kürtleri
kalkındırma ve Türk yurdunda istihdam etme ” siyaseti, geçen “60” yıl içinde
Türk yurdunun Kürt işgaline uğramasına, Said-i Kürdi (Nursi) gibi ırkçı
Kürtçülerin önderliğinde örgütlenerek siyaset, ekonomi, basın, bürokrasiden
yasa dışı çetelere ve son olarak günümüz bölücülük faaliyetlerinin azmış haline
ülkeyi taşımıştır.
Bu faşist
Kürtçülük akımı aralarında yaşayan Türk ve Türkmen boylarının da
Kürtleştirilmelerini içeren sinsi, emperyalizme göbekten bağlı ihanet
siyasetleri ile desteklenmektedir.
Kürt
gösterilen Avşar Türklerinin de bazı kendisini Kürt gösteren sahne ve sinema
sanatçılarının soyadları da kullanılarak bu ihanet siyaseti sürdürülmektedir.
Bunları
bildiğimiz halde ve bazı tarihçilerimizin karşı çıkmalarına rağmen tarihçilerimizin
gösterdikleri deliller ya görmezden gelinmiş ya da tatmin edici bulunmamıştır.
Bir yanda “Türk Milliyetçiliği” öte yanda “Kürt Milliyetçiliği içinde bir “Avşar”
savaşı ulu orta sürüp gitmektedir.
Ben
aslında bu konuda bir araştırma içinde olmadan Sümer /Akad, Babil/ Asur, Mısır/
Grek, Yahudi /Kürt tarihleri konusunda araştırma yaparken tesadüf eseri bir
tespite denk geldim. Bu yazıyı da bu nedenle yazma gereğini duydum. Ayrıca
yukarıda verdiğim kavimlerin tarihlerini araştırırken yabancı kaynaklarda Türk
Tarihini ilgilendiren ve Türkleri de onurlandıran çok daha fazla yazılması
gereken konular bulduysam da bu konuyu ayrıca yazmamın ayrı bir faydası olacağı
kanaati oluştuğundan bu yazıyı karaladım.
Suriye/Asur tanrısı Aşşur/Asur |
(London
College University) Londra Kolej Üniversitesi Asur Bölümünde ders veren Theophilus G.Pinches LL.D. yayınladığı “Asur
ve Babil Dinleri” adlı kitabın İnternet’te yayınlanan İngilizce halinde, Asur
tanrısı Aşşur’un eşinin adında “Avşar” adına
tesadüfen denk geldim. Ve uydurma, çarpıtma yapmadığımı da göstermek için yazıdaki
cümlenin İngilizce halini ve Türkçesini vereceğim.
Cümlenin
İngilizce hali aynen şöyledir;
“As a sun-god, and at the same time not the god Šamaš, he resembled the Babylonian Merodach, and was possibly identified with him, especially as, in at least one text, Bêltu (Bêltis) is described as his consort, which would possibly identify Aššur's spouse with Zer-panîtum. The original form of his name would seem to have been AUŠAR, "WATER-FİELD," probably from the tract where the city of Aššur was built.”
Şimdi
cümlenin kendi tercümem olan Türkçesini verelim;
“Bir güneş
tanrısı olarak ama Şamaş olmayarak Asur’un Marduk’u gibi temsil edildi ve onun
kimliği verildi, bir metinde Aşşur’un eşi olarak ta Beltis/Beltu tanımlandı,
Zer-panitum’un kişiliğine büründürüldü.
Adının orijinal biçimi “Auşar”
(Aušar) (Avşar-sulak
yer) anlamındaydı ve Asur şehrinin inşa edildiği yere atfen bu ad verilmiş
görünmektedir”.
Görüldüğü
gibi “Auşar” adının telaffuzu
“Avşar” şeklindedir. Düşünün “5000”
yıllık Sümer’den, “3000” yıllık Asur’dan değişmeden telaffuzu bozulmadan kalmış
bir bileşik adla anılan Türk boyu, Türk milletini “mecücler/lanetli cüceler-
Şeytanın ordusu” gösteren ve gerçekte kendileri çöl şeytanlarına ve cinlerine
tapan bu hileci, yalancı, tüccar Sami toplumlarının iftiraları yüzünden
köklerinden utanır hale getirilmişlerdir.
Yerleşik
Sami toplumlarının hile, yalan, dolanlara dayalı kültürleri aslında geçmişte
tek tanrıcı, adil Ra-Mu dinin çarpıtılmasından oluşturulmuştur. Zaman için “göçer/Yörük” olan Türklerin
kültürlerini kaybetmelerinde de sorumlulukları yok değildir. Ama biz bunu
toparlamak zorundayız.
Asurlular,
Babil’in yıkılmasının ardından dinlerinde Sümer/ Akad kültürüne geri
dönmüşlerdir. Akadlar Sümerlerin hem komşusudurlar kem de onların kültürlerinin
en büyük dayanaklarıdırlar.
Bu
eserin yazarı Akad’ların da Türk veya Moğol olmaları gerektiğini yazısının en
başında vurgulamaktadır. Akadlar benim çıkarımlarıma göre Irak, Suriye, Mısır,
İran, Anadolu bölgelerinde yaşayan eski köklü, Mu kıtası ve onun uzantısı olan
sınırları Sarı Deniz’den Avusturya sınırlarına uzanan tarihi Uygur
İmparatorluğunun kalıntısı Türkler olmaları gerekir ki başka da açıklaması
yoktur.
Sümer, Babil, Asur ve Perslere kadar Mezopotamya tarihi Kronolojik tablosu |
Sami
kabul edilen Sümerler, “köleci unsur” barındırmayan kadim Ra-Mu dinini
değiştirerek “kölecilik unsuru” eklemişlerdir. Şeytanlara ve cinlere
tapınılması gibi başka değişiklikler de yapmışlardır. Bu yüzden, Hint, Pers,
Babil, Asur, Mısır ve Grek kültlerinin özünde barındırdıkları “düalizm/
ikicilik, “iyi şeytanla /kötü şeytan arasındaki “kötünün iyisine sığınma”
ihtiyacından doğmuştur. Bu ikicilik bölge toplumlarının inançlarına, Şiva/
İndra- Mitra-Varuna, Ahura Mazda/Ehriman, Horus/ Set, İsa/Şeytan, Allah/Şeytan şeklinde
halen sürmektedir.
Göçer
kavimlerin kültlerinde de olan bu ikicilik asla “köleci olan iyiye” sığınma ile
sonuçlanmamaktadır. Bu yüzden Yörük kavimlerin dinleri doğayı, özgürlüğü daha
koruyucu, daha evrensel dinlerdir. Ancak yerleşik toplum ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde geliştirilmemişlerdir ve “kölecilik” unsuru barındırmadıklarından
dolayı da Sami toplumlarınca lanetlenmişlerdir.
Sümerliler her ne kadar çoban Dumuzi ile şehirli
İnanna’yı evlendirdiyseler de dinde yaptıkları uygunsuz değişiklikler yüzünden Çoban
Akadlar, Sümerleri bu yüzden yıkmış olabilirler. Akad/Arap kültü olan Asur
dininin “Tek tanrıcı” açılımı, tanrının protokolde “kraldan sonra” gelmesinin benimsenmesi “öze dönüş” izlenimi
verdiğinden ilginçtir.
İnanna veya Nergalİ'n karısı Erşkigal/Şeytan |
Bu
konuda Türkçüleri sevindirecek birkaç naçiz tespitim de hazırdır ve yakında
yayınlayacağım. Ama amacımız “ırkçılık, şovenlik” değil sadece, emperyalizmin
oynadığı “mikro milliyetçilik” oyununun kaynağının, Sümer tanrısı Nergal’in
milletler arasında “karşılıklı düşmanlık, fesatlık yaratarak onları
birbirine kırdırma ve salgın hastalıklar ile doğal felaketler yaratarak
insanların çoğalmalarının ve bir araya gelmelerinin önlenmesi” siyasetinden
kaynaklanmaktadır. Bu yüzden bu Sümer, Babil, Asur ve Mısır tarihleri önem
taşımaktadır.
Emperyalizmin
terör, işgal siyasetinin köklerinin Sümer tanrılarına dayandığını ve bu
kavimlerin onlara göre Sami soyu (Nuh’un lanetlemediği büyük ve tek oğlu) olduğundan yola çıkarak dünyada yaşaması
gereken “tek ırkın” bu ırk olduğuna dayalı soykırımcı siyasetlerini asırlardır
sürdürmektedirler.
Amerika
ve Avrupa devlet adamlarının Nergal’in insanlığa karşı olan bu düşmanca
siyasetini üstlenmiş olmaları yüzünden asırlardır, soykırım siyasetine dayalı
gereksiz savaşlar, işgaller, terör, anarşi, salgın hastalıklar ve geçen
yüzyıldan itibaren depremler ve suni doğa olaylarıyla kavimler sömürgeci
güçlerce kıyılmaktadırlar.
Bu
iğrençliği kırmak için onların beslendikleri kültürleri de deşifre etmek, bu
pis siyasetler yüzünden evlatlarını ve bağımsızlıklarını kaybeden her milletin kafası
çalışan her ferdinin görevidir.
Saygılarımla!