Sayfalar

11 Ocak 2012 Çarşamba

AVŞARLARDAN MU KÜLTÜNE


AVŞARLARDAN MU KÜLTÜNE

Avşarlar hakkında yazılmış ve yayınlanmış birçok tespit vardır, ancak bu tespitime ben başka hiçbir yerde de rastlamadığımdan önemli olduğu inancındayım. Ayrıca Avşarlar, son zamanlarda “Kürt” gösterilerek bölücülük siyasetleri içine çekilmeye çalışılmaktadırlar. Bu yüzden önce Kürtlerin Vatikan (Roma’da papalığın merkezi olan kale.) bağlarına kısaca bir değinelim.

M.S.12.yy.’da Moğol/Türk istilalarına katılarak bölgeye yeni gelen Afgani (Kuşi) Kürtlerinin bir kısmı İran Zerdüştlük dinine ve büyük bir kısmı da Şafi mezhebine inanmaktaydılar.
Şeyh Adi/Şeytan Tavus/ Allah olduğunu söyler.
Emevi halifelerinden Mervanilere soyu uzanan Şeyh Adi (Hadi’nin) Hicaz uyarlaması olan Hicaz Arap melezi Yahudi Yezidiliğine dayalı Kürt Yezidiliğini kurması ile Kürtler Türklerden ve Müslümanlarla olan birliklerinden koparılmak istenmiştir. Çünkü o çağlarda bile Emevi’lerin hanedanı Abbasilerden almak için Vatikan ve Bizans’la işbirliği yaptığı bilinmektedir. I.Haçlı Seferi sonrasında kurulan Kudüs Krallığı ile işbirliği içinde olduğundan Abbasilerce de takip altında olan Şeyh Adi, Lübnan’dan Sincar’a bu amaçla hareket etmeden öncesine kadar bölgeye yeni gelen Kürtler Romalılara karşı bir güçtüler. Bu Mushaf- Reş’te (Kara Kitaplarında) de geçen bir konudur.

Çok az Kürt tarafından benimsenen ve şeytana tapan bu dinin mensupları tarih içinde Türk, Fars, Arap ve Kürt Müslümanlarca engellenmişlerdir.
Osmanlı’nın çöküş dönemlerinde “isyanlar çıkarmalarını önlemek amacıyla” namaz kıldıklarından dolayı bu dinin, Kürt Yezidiliğinin kurucusu Şeyh Adi (Hadi) adından “Adeviye” adı altında  “Sünni Mezhebi” kabul edilmesine rağmen, Yezidi Kürtler Mason Yahudi örgütleri ve Hıristiyan ülkelerle el ele vererek Müslümanları, Türkleri ve Müslüman Kürtleri arkadan vurmuşlardır.

Kürt Milliyetçiliğinin başını Ermeni ve Süryani işbirlikçileriyle bir arada çekmişlerdir. Kürt milliyetçiliği yapan bir çok kimsenin özünde Ermeni, Süryani, Arami çıkması bu yüzden şaşırtıcı değildir.
19.yy. ve ardından Sümer tabletlerinden çıkan bazı bilgilerin Yezidilik inancına, Fars, Türk ve Arap dillerine hitap eden verilerini de kullanarak Kürt Milliyetçiliğini Menderes Hükümetiyle ve ardından gelen iktidarlarda arttırarak yürütmüşlerdir. Oysa Kürt dilinin Farça’nın bozuk, gelişmemiş bir dağ şivesi olduğu bütün filologlarca kabul edilmektedir. Diğer yandan Sümer, Akad, Babil, Asur ve Pers kaynaklarında yani Kürtlerin yaşadıkları coğrafyada geçmiş tarih içinde “Kürt” adı M.S. VIII. yy.a kadar hiç geçmemektedir.

Said-i Kürdi Deliüzzaman
14.Mayıs.1950 genel seçimleriyle iktidar olan Demokrat Pati’nin sözde ülkeyi birleştirmek ve ayrımcılık siyasetlerini bitirmek amacıyla başlattığı “fakir Kürtleri kalkındırma ve Türk yurdunda istihdam etme ” siyaseti, geçen “60” yıl içinde Türk yurdunun Kürt işgaline uğramasına, Said-i Kürdi (Nursi) gibi ırkçı Kürtçülerin önderliğinde örgütlenerek siyaset, ekonomi, basın, bürokrasiden yasa dışı çetelere ve son olarak günümüz bölücülük faaliyetlerinin azmış haline ülkeyi taşımıştır.

Bu faşist Kürtçülük akımı aralarında yaşayan Türk ve Türkmen boylarının da Kürtleştirilmelerini içeren sinsi, emperyalizme göbekten bağlı ihanet siyasetleri ile desteklenmektedir.
Kürt gösterilen Avşar Türklerinin de bazı kendisini Kürt gösteren sahne ve sinema sanatçılarının soyadları da kullanılarak bu ihanet siyaseti sürdürülmektedir.

Bunları bildiğimiz halde ve bazı tarihçilerimizin karşı çıkmalarına rağmen tarihçilerimizin gösterdikleri deliller ya görmezden gelinmiş ya da tatmin edici bulunmamıştır. Bir yanda “Türk Milliyetçiliği” öte yanda “Kürt Milliyetçiliği içinde bir “Avşar” savaşı ulu orta sürüp gitmektedir.

Ben aslında bu konuda bir araştırma içinde olmadan Sümer /Akad, Babil/ Asur, Mısır/ Grek, Yahudi /Kürt tarihleri konusunda araştırma yaparken tesadüf eseri bir tespite denk geldim. Bu yazıyı da bu nedenle yazma gereğini duydum. Ayrıca yukarıda verdiğim kavimlerin tarihlerini araştırırken yabancı kaynaklarda Türk Tarihini ilgilendiren ve Türkleri de onurlandıran çok daha fazla yazılması gereken konular bulduysam da bu konuyu ayrıca yazmamın ayrı bir faydası olacağı kanaati oluştuğundan bu yazıyı karaladım.

Suriye/Asur tanrısı Aşşur/Asur
(London College University) Londra Kolej Üniversitesi Asur Bölümünde ders veren  Theophilus G.Pinches LL.D. yayınladığı “Asur ve Babil Dinleri” adlı kitabın İnternet’te yayınlanan İngilizce halinde, Asur tanrısı Aşşur’un eşinin adında “Avşar” adına tesadüfen denk geldim. Ve uydurma, çarpıtma yapmadığımı da göstermek için yazıdaki cümlenin İngilizce halini ve Türkçesini vereceğim.

Cümlenin İngilizce hali aynen şöyledir;
As a sun-god, and at the same time not the god Šamaš,  he resembled the Babylonian Merodach, and was possibly identified with him, especially as, in at least one text, Bêltu (Bêltis) is described as his consort, which would possibly identify Aššur's spouse with Zer-panîtum. The original form of his name would seem to have been AUŠAR, "WATER-FİELD," probably from the tract where the city of Aššur was built.

Şimdi cümlenin kendi tercümem olan Türkçesini verelim;
Bir güneş tanrısı olarak ama Şamaş olmayarak Asur’un Marduk’u gibi temsil edildi ve onun kimliği verildi, bir metinde Aşşur’un eşi olarak ta Beltis/Beltu tanımlandı, Zer-panitum’un kişiliğine büründürüldü.
Adının orijinal biçimi “Auşar” (Aušar) (Avşar-sulak yer) anlamındaydı ve Asur şehrinin inşa edildiği yere atfen bu ad verilmiş görünmektedir”.
Görüldüğü gibi “Auşar” adının telaffuzu “Avşar” şeklindedir. Düşünün “5000” yıllık Sümer’den, “3000” yıllık Asur’dan değişmeden telaffuzu bozulmadan kalmış bir bileşik adla anılan Türk boyu, Türk milletini “mecücler/lanetli cüceler- Şeytanın ordusu” gösteren ve gerçekte kendileri çöl şeytanlarına ve cinlerine tapan bu hileci, yalancı, tüccar Sami toplumlarının iftiraları yüzünden köklerinden utanır hale getirilmişlerdir.
Yerleşik Sami toplumlarının hile, yalan, dolanlara dayalı kültürleri aslında geçmişte tek tanrıcı, adil Ra-Mu dinin çarpıtılmasından oluşturulmuştur. Zaman için “göçer/Yörük” olan Türklerin kültürlerini kaybetmelerinde de sorumlulukları yok değildir. Ama biz bunu toparlamak zorundayız.

Asurlular, Babil’in yıkılmasının ardından dinlerinde Sümer/ Akad kültürüne geri dönmüşlerdir. Akadlar Sümerlerin hem komşusudurlar kem de onların kültürlerinin en büyük dayanaklarıdırlar.
Bu eserin yazarı Akad’ların da Türk veya Moğol olmaları gerektiğini yazısının en başında vurgulamaktadır. Akadlar benim çıkarımlarıma göre Irak, Suriye, Mısır, İran, Anadolu bölgelerinde yaşayan eski köklü, Mu kıtası ve onun uzantısı olan sınırları Sarı Deniz’den Avusturya sınırlarına uzanan tarihi Uygur İmparatorluğunun kalıntısı Türkler olmaları gerekir ki başka da açıklaması yoktur.

Sümer, Babil, Asur ve Perslere kadar Mezopotamya tarihi Kronolojik tablosu
Sami kabul edilen Sümerler, “köleci unsur” barındırmayan kadim Ra-Mu dinini değiştirerek “kölecilik unsuru” eklemişlerdir. Şeytanlara ve cinlere tapınılması gibi başka değişiklikler de yapmışlardır. Bu yüzden, Hint, Pers, Babil, Asur, Mısır ve Grek kültlerinin özünde barındırdıkları “düalizm/ ikicilik, “iyi şeytanla /kötü şeytan arasındaki “kötünün iyisine sığınma” ihtiyacından doğmuştur. Bu ikicilik bölge toplumlarının inançlarına, Şiva/ İndra- Mitra-Varuna, Ahura Mazda/Ehriman, Horus/ Set, İsa/Şeytan, Allah/Şeytan şeklinde halen sürmektedir.

Göçer kavimlerin kültlerinde de olan bu ikicilik asla “köleci olan iyiye” sığınma ile sonuçlanmamaktadır. Bu yüzden Yörük kavimlerin dinleri doğayı, özgürlüğü daha koruyucu, daha evrensel dinlerdir. Ancak yerleşik toplum ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde geliştirilmemişlerdir ve “kölecilik” unsuru barındırmadıklarından dolayı da Sami toplumlarınca lanetlenmişlerdir.

 Sümerliler her ne kadar çoban Dumuzi ile şehirli İnanna’yı evlendirdiyseler de dinde yaptıkları uygunsuz değişiklikler yüzünden Çoban Akadlar, Sümerleri bu yüzden yıkmış olabilirler. Akad/Arap kültü olan Asur dininin “Tek tanrıcı” açılımı, tanrının protokolde “kraldan sonra”  gelmesinin benimsenmesi “öze dönüş” izlenimi verdiğinden ilginçtir.

İnanna veya Nergalİ'n karısı Erşkigal/Şeytan
Bu konuda Türkçüleri sevindirecek birkaç naçiz tespitim de hazırdır ve yakında yayınlayacağım. Ama amacımız “ırkçılık, şovenlik” değil sadece, emperyalizmin oynadığı “mikro milliyetçilik” oyununun kaynağının, Sümer tanrısı Nergal’in milletler arasında “karşılıklı düşmanlık, fesatlık yaratarak onları birbirine kırdırma ve salgın hastalıklar ile doğal felaketler yaratarak insanların çoğalmalarının ve bir araya gelmelerinin önlenmesi” siyasetinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden bu Sümer, Babil, Asur ve Mısır tarihleri önem taşımaktadır.
Emperyalizmin terör, işgal siyasetinin köklerinin Sümer tanrılarına dayandığını ve bu kavimlerin onlara göre Sami soyu (Nuh’un lanetlemediği büyük ve tek oğlu)  olduğundan yola çıkarak dünyada yaşaması gereken “tek ırkın” bu ırk olduğuna dayalı soykırımcı siyasetlerini asırlardır sürdürmektedirler.

Amerika ve Avrupa devlet adamlarının Nergal’in insanlığa karşı olan bu düşmanca siyasetini üstlenmiş olmaları yüzünden asırlardır, soykırım siyasetine dayalı gereksiz savaşlar, işgaller, terör, anarşi, salgın hastalıklar ve geçen yüzyıldan itibaren depremler ve suni doğa olaylarıyla kavimler sömürgeci güçlerce kıyılmaktadırlar.
Bu iğrençliği kırmak için onların beslendikleri kültürleri de deşifre etmek, bu pis siyasetler yüzünden evlatlarını ve bağımsızlıklarını kaybeden her milletin kafası çalışan her ferdinin görevidir.

Saygılarımla!