İRANLI
GÖZÜYLE ZERDÜŞTLÜK VE MİTRACILIK
İran’lı yazar Raşit Keyhüsrevi’nin yazdığı “A Period of Unawareness'- Bir Gaflet Dönemi” adlı kitapta geçen bazı önemli konulardan alıntı yaparak, Nurbakış Rahimzade’nin “İran Kültürünü Doğru Tanıtma” amacıyla kurulmuş olduğu belirtilen, “İran Chamber Society- İran Oda Topluluğu” İnternet sitesinde yazdığı “Zarathushtra; First Monotesit Prophet- Zerdüşt, İlk Tektanrıcı Peygamber” başlıklı yazısını dilimize çevirerek faydalanmanız için sunuyorum.
Daha önce yaptığım birçok tercüme yazımın yazılarım arasında en çok okunan ve başka sitelerde yayınlanan yazılar olması ışığında birkaç günlük gayret sonunda çeviriyi tamamladım.
Yazı hakkında hiçbir yorum yapmadım çünkü hem çok uzun hem de “pek yoruma gerek bırakmayacak berrak bir aklın iradesiyle yazılmış yerinde tespitleriyle bilgilendirici bir yazı” diyeyim o kadar.
Günümüzde dindarların aralarındaki anlaşmazlıkların ve düşmanlıkların dinsizlerle olan uyuşmazlıkların üzerine çıktığı, dini mezheplerin bütün büyük dinler dâhil yüzleri binleri geçtiği bu asırda, bu yazının aslını yazan kişi, biraz “Zerdüşt bir Kürt” araştırmacı biraz İran Şii kültürüyle harmanlayarak bu makaleyi yazmıştır.
Ben, yazıyı dilimize çevirirken, geçmiş tercüme tecrübelerime tarih, mitoloji ve din bilgilerimi de katarak en uygun kelimelerin tam gerçek anlamlarını vermeye gayret ettim. Sonunda bu yazıyı ne yazan İngiliz’di ne de ben Amerikalıydım. Her ikimiz de bu dili yaşayan insan olmadığımızdan ileride bir yorum farkı çıkarsa kusuruma bakmayınız. Ancak ben çıkacağı inancında değilim. Öyle olacak olsa yazıdaki cümlelerin anlamları daha okurken çelişmeye başlar, anlamını yitirir, kafaları karıştırır ve yazının ana fikrini bulamazsınız. Bu öyle bir çeviri değildir. Ancak uzun cümleleri anlayamazsanız tekrar okuyunuz. Kolay gelsin!
Religion in Iran-İran’da Din
Zarathushtra; The First Monotheist Prophet –
Zerdüşt; İlk Tektanrıcı Peygamber.
By: Noorbakhsh Rahimzadeh-
Nurbakış Rahimzade tarafından.
Zerdüşt |
“Geçmişten günümüze kadar bir çok araştırmacı yazar “tek tanrıcı dinin ilk kurucusu” olan
peygamberin hangisi olduğu konusunda yüzlerce belki de binlerce yazılar,
kitaplar yazmışlardır. Bütün bu kitapları okuyup incelediğimizde, insanlık
tarihindeki peygamberlerin doğumlarından ölümlerine yaşamlarını uzatarak veya
kısaltarak yapılan tespitlerden takip ettikleri özel nesnelere kadar hiç
birisinin gerçek üzerine dayanmadıklarını görürüz.
Bütün bu çalışmalarda mızrağın ucunun bütün merhametsizliğiyle İran peygamberi Zerdüşt’e doğrultulduğunu görürüz. Siyasi nedenler yüzünden peygamberlerin hayatlarının bir çok defalar değiştirilmiştir.
Bütün bu çalışmalarda mızrağın ucunun bütün merhametsizliğiyle İran peygamberi Zerdüşt’e doğrultulduğunu görürüz. Siyasi nedenler yüzünden peygamberlerin hayatlarının bir çok defalar değiştirilmiştir.
Şimdi, araştırmacıları açıklamalarına göre tezleri sınıflandırıldığında İran
peygamberi Zerdüşt’ün doğum tarihi hakkında iki teori vardır.
İlk teoriye göre, peygamber İsa’dan 660 yıl önce doğmuştur.
İkinci teoriye göre de, İbn’i Sina’nın öğrencileri olan astronomlar,
Bircandi ve Bahmanyar’ın, çağdaşımız olan profosör Sabih Behruz’un da
desteklediği bu görüşe göre Zerdüşt, M.Ö.1768 yılında, İbrahim peygamberin
doğumundan 47 yıl sonradır. İbnî Sina’nın öğrencisi, ünlü bilim adamı Behruz’a
göre de bu doğru değildir. Bu hüküm batıya vardığında onlara dev bir kültürü
kurma ehliyetini de vermişti. Zerdüşt’ün kurduğunu beyan ettiği bu hükme
dayanarak Zerdüşt’ün İbrahim peygamberin öğrencisi olduğu ve Zerdüşt dininin de
“Tek Tanrılı/Monoteist” Yahudi dininin
bir mezhebi olduğunu çıkarabiliriz.
Üçüncü bir teoriye göre de Hint-Fars araştırmacılarından Prof. Cemşid Kavus
Ceykatrak ise Zerdüşt’ün İsa’dan 6600 yıl önce yaşadığına dair birçok kuvvetli
yargıda bulunmuştur….
(Bir kaç paragarafı çevirmeye gerek
duymadım.)
…Grek kronograflarına (tarihi
olayları sıralama bilimiyle uğraşan)
göre Zerdüşt’ün doğum tarihi kayıtlarında yanlışlıklar olmasına rağmen,
öteki elyazmalarının peygamberin doğumunu M.Ö.6000 olarak belirlerken
Lertius’un üçüncü el yazma metni buna sonradan esas bir kaynak olarak sınırlama
getirmektedir. Zerdüşt, Truva savaşından “5.000” yıl önce doğdu diyen yazar,
Plato’nun öğrencisi Hermodoros’un kitabında geçmektedir. Zerkses Yunanistan’ı
M.Ö 480’de feth etti, Truva savaşı, M.Ö. 1184’de olduğuna göre, Zerdüşt’ün
doğum yılı Lertius’un ki ile bağlantılı olarak M.Ö. 6184 olmalıdır…”
Bir kıyaslama yaparsak, Tevrata göre Âdem M.Ö.3761’de, Nuh,
M.Ö.2705’de, İbrahim M.Ö.1815’de, Musa M.Ö. 1392’de doğdular.
Biz İranlılar olarak itiraz eden millet olduk.
Çünkü Arap, Moğol ve Tatar işgalcilerince milyonlarca ciltlik eserlerimiz yakıldı küle çevrildi. Arap işgalinden önce 12.000 inekte saklanılan altın mürekkeple yazılmış Avesta’nın tamamına sahip değildik ama Avesta’nın Tisfun’daki kütüphanede olan bizdeki uyarlamalarında 400.000 cilt tarihi, dini ve milli kitaplarımız vardı.
Çünkü Arap, Moğol ve Tatar işgalcilerince milyonlarca ciltlik eserlerimiz yakıldı küle çevrildi. Arap işgalinden önce 12.000 inekte saklanılan altın mürekkeple yazılmış Avesta’nın tamamına sahip değildik ama Avesta’nın Tisfun’daki kütüphanede olan bizdeki uyarlamalarında 400.000 cilt tarihi, dini ve milli kitaplarımız vardı.
Bunların arasında bulunan Avesta, 7.259.700 kelime (83.000 kelimesi
o zamanın nesline inmişti),348 bölüm ve 21 ciltten ibaretti.
Tisfun kütüphanesi Said İbn Abi Vakkas ile Susa’lı Ramhurmüz ve Kavrazm
tarafından yakılmıştır. Milli kütüphanenin yakılmasından sonra geçen 500 yıl
boyunca İran çocukları kimliklerini bilemeyecekleri bir şekilde Arap/İran İslam
hareketi tarafından karanlığa gömülmüşlerdi. İleride Hasan Sabbah gibileri bir
havari olarak çıkıp bir şeyler anlatmaya çalıştıklarında onları kimse
anlayamamıştı.
Hasan Sabbah, Mısır’daki İskenderiye kütüphanesinde ve Greklerde
bulunan İran tarihi ve dini ile ilgili kitapları çevirmeleri için öne çıkmış
din adamlarını Alamut’tan Afrika’ya, Suriye’ye ve Yunanistan’a göndermiş ve Şii
Mezhebini kurmuştu. “İçinde bulunduğumuz dönem, yakılmış ve unutturulmuş olan
tarihimizin İskenderiye’de bulunan İsmailiye vaizlerince geri getirilerek
yeniden inşa edilmiştir” denilmişti.
Günümüzde ortaya çıkartılan Sasani imparatorluğundan kalan 125 Pehlevi
tablet kaydı elde edilmiştir. Bu tabletlerde 83.000 kelimelik kutsal şiirler
Hindistan’daki Zerdüştlerce korunmuştur.
Bu 125 Pehlevi kaydına Firdevsi’nin Şahname’si de eklenince 126 Pehlevi
tableti kabul edilmelidir. Çünkü Şahname, Pehlevi Kodanamesi ve Kodaname
Akameniş, Part, ve Sasani dönemleri takvimlerini de içerir.
1979 İran devriminden sonra meclisimiz aldığı bir kararla, Dez Nebeşt
ve Azer Goşab ya da Tisfun Kütüphanesi kazılarında korunan bu milletin tarihi,
bütün insanlığın tarihidir ve korunmalıdır” kararını aldı.
Buna paralel olarak da Çin, Tibet, Hint tarihi kayıtlarında korunmuş
İran kanlarını bulduk. Onların dillerinde yazılmış bu eserleri prof. Sacide ve
öğrencileri gibileri güvenli olarak dilimize kazandırmaya gayret edeceklerdir.
Önceden söz verdiğim gibi okuyucularıma ve ikinci sınıf araştırmacılara
Zerdüşt hakkında sıkıntıya düşmemelerini, bana kanıtlandığına göre, Zerdüşt
“İlk tek tanrıcı” değil, ikinciydi.
Sonra “İnsanlığın kayda geçirdiği “İlk tek tanrıcı peygamber” kimdi?
Kırk dört yıllık araştırmalarımdan sonra, keşfettiğime göre muhterem
peygamberin doğum tarihi,1997’den geriye dönüşümlü olarak “11.697” yıl önce
veya İsa’dan “9700” yıl önce, Zerdüşt’ün doğumundan “3593” yıl önceydi.
Bu peygamber,
dünyada İranoviç* olarak bilinen ülkede/vilayette peçeli olarak yaşayan, peçeli, eski zamanların “tek tanrıcı” dinini
kuran Mehr (Mitra) dır.
*Tarih boyunca İran etki bölgesi Hint,Ortadoğu ve Avrupa.
Mitra/ Mehr/ Mihr |
Dünyadaki araştırmacıların peygamber Meşir (Mehr /Mihr/Mitra)
adlı bu peygamberi ve Mehr dinini tanımlamakta başarısız olmalarından
beri, bütün araştırmacılar onun ve dininin güneş tanrısına ibadet eden “tek tanrılı” bir din olduğunu söylemeyi
yeterli buldular.
Şans eseri olarak Meşir peygamberin doğum tarihi İran’lı bilim adamı
Sabih Behruz tarafından M.S.25
Aralık.271 olarak keşfedildi. Oysa bu bize (İranlılara) inmemiş olan
Mehr’in Mitraizm’in kutsal kitabı Atrank’ta
geçen ikinci peygamberdi ve 25 yaşında olduğu, 40’ında takipçilerini Mehr’e (Güneş
İbadetine) davet ettiği onaylandı.
Ancak biz biliyoruz ki, Mehr veya Mitra dini sadece Part dönemiyle
alakalı olmayıp Zerdüşt tarafından İran’da uygulanan dinin onayladığı bir
dindi. Zerdüşt’ün tanrıyla buluştuğu bölgede “7. Dereceye” ilerlemiş
olduğu onaylanmadan önce Zerdüşt’ün “sıkı bir Mehr destekçisi olduğu”
kanıtlanmıştı.
O halde Mehr/Mitra dininin kurucusu kimdi?
Kurucusuz bir din olabilir miydi?
Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, Pişdadi kralı Huşhang’ın hükümranlığı
döneminde Mehr dinine saygı gösteriliyordu. Çünkü Ebul Kasım Firdevsi’nin
Kodaynamak veya Tanrının Kitabı’na dayandığımızda çok sayıda doküman bulmaktayız.
Firdevsi der ki;
“Eski imanımızdan utanmadık,
Dünya, Huşhang’ın imanından daha iyisine sahip değil ki,
Mehr’in bütün yasası doğruluk ve adalettir,
Ve bütün yasalar imtihan tarzımızdır bizim.”
Böylece, Zerdüşt’ün doğrulamasından çok önceleri Mehr/Mitra dini
şüphesiz olarak İranlılarca Kiyani ve Pişdani dönemlerinde hiçbir tarihçi
bahsetmese de Huşhang zamanında vardı seviliyordu, bu şiir de onun delilidir.
Mitra dininde "2.Dereceye" yükselme ayini |
Zorunlu evrelerine veya rütbelerine geçiş yaşı “5- ile 15” arasıydı.
Günümüz hesaplama yöntemine göre eskinin evrelerini hesaplarsak bu evreleri,
ilk/acemi evre, ilk orta/ çırak (İlk aşamaya kadar) evre, son orta evre
ve sonunda çok zor olan mezuniyet sınavı aşamalarına bölebiliriz.
Bu evrelerin son ikisi tek aşamada, kalan üçü ise “karga/sevinç çığlığı, nişanlanma ve dövüş” adlarını taşıyordu.
Bu evrelerin son ikisi tek aşamada, kalan üçü ise “karga/sevinç çığlığı, nişanlanma ve dövüş” adlarını taşıyordu.
İlk aşamada takipçi, okuryazarlık ve dinin temelini, alt yapısını
öğreniyordu. Bundan sonra eğitim, vücut geliştirmeye ve dirence dayalı fiziki
spor eğitimi (Bahadırlık) ile sonuna
kadar ilerleyebileceği sosyal bilimler olarak ikiye bölünüyordu.
Bedeni idmanların ötesinde öğretmenler öğrencilerine sert açlık, cehennemi andıran çok sıcak bölgelerde susuzluk ve kutupları andıran soğuk bölgelerde iklim
şartlarına direnmesi öğretiliyordu. Öte yandan yüzmek ve geniş ovaları
yürüyerek geçmek ve zorluklarına katlanmak ta eğitimin içindeydi. Ata binme,
polo oynama, arkadaş kazanma ve sadakat, insanların sevgisini kazanma, atların
sahiplerine itaat ettirilmesi (terbiye) eğitimin temel öğeleriydi.
Sosyal bilimlerde öğrenciye doğru düşünme, günlük abdest alma ve
anlaşmalara doğru olarak uymak, adalet ve doğruluk öğretilmekteydi. Örnek
olarak adaletle ilgili konularda, ödüllendirme ve cezalandırmanın ilkeleri, doğruyu
destekleme ve yanlışla savaşma, dinin yedinci derecesine erişmek, tanrının
görkemini kavramak için bilgi biriktirme öğrenciye belletilen temel ilkelerdi.
Dövüş eğitimi üç temel savaş evresine ayrılmıştı. Bu dönem 10 yıldan
oluşuyordu ve 3/10 yani 3.5 yıl zor sınavlardan oluşan nazari ve uygulamalı
dövüş, savaş tekniklerinden oluşuyor ve mezuniyetinde, tarihe geçmiş Behram
Gür’ün Bican’ı Zaloğlu Rüstem gibi büyük savaşçı ve ordu komutanlarını
yetiştiriyordu.
Nizami’nin Gencavi’sinde Behram Gür hakkında İran topraklarına girmiş Çin ordusunun üzerine 100 savaşçı askeriyle saldırarak dağıttığını ve bozguna uğrattığını ve Rüstem’i de hiçbir yabancı işgalcinin yenemediğini okuruz.
Nizami’nin Gencavi’sinde Behram Gür hakkında İran topraklarına girmiş Çin ordusunun üzerine 100 savaşçı askeriyle saldırarak dağıttığını ve bozguna uğrattığını ve Rüstem’i de hiçbir yabancı işgalcinin yenemediğini okuruz.
Üç aşamalı eğitimini tamamlayan öğrenci çok zor bir sınavdan
geçirildikten sonra mezun ediliyor ve ona bir “deri kemer” veriliyordu. Sonraları Zerdüşt tarafından bu
kemer güreşçiler için mezuniyet belgesine dönüştürüldü.
Eğitimini tamamlayan öğrenci, Mehr/ Mihr dininde herkesçe gıptayla
bakılan kemerini aldıktan sonra topluma girmesine izin veriliyordu.
Diğer dört evreye Mitra takipçileri sorunlu değillerdi, ancak
ileriki aşamadaki eğitimi almaya onları çekecek oldukça etkileyici nedenler
de vardı.
Örnek olarak “küçük şahlar- paşalar” dördüncü dereceden, valiler beşinci
dereceden, Ordu komutanları ve Mahistan Meclisinin seçkin üyeleri
altıncı dereceden mezun olmayı gerektiriyordu.
Mitra/ Mihr dini olan Roma'da Kuzgun tanrıça Diana'nın omuzunda görünüyor. |
Altıncı
dereceden mezun olan birisi, sahibinin sağ omuzunda duran ilahi bir kuş olan Ferri İzadi’yi almış sayılıyordu ve öyle
saygı görüyordu. Tanrı tarafından ona adil bir savaşçının şöhreti bağışlanmış
sayılıyordu. Altıncı dereceyi öğrenmiş olan birisi eğer valiyse bir bölgeye
savaş açabiliyordu. Tanrı kuşunu geri
çağırırsa paşa bütün güçlerini kaybediyordu. Cemşid de Mehistan meclisinde rütbesini böyle
kaybetmişti.
Ferri İzadi eğitimsiz kişilerce görülemezdi. Kuş, sahibine bir insanın sahip
olabileceğinden fazla güçler bahşetmekteydi. Rüstem, Zal, Giv, Gûdarz, Tûs,
Bizhan, Kişvad ve Gurgin/Gürcan gibi Keykavus döneminin Mehistan Meclisinde
biçimlenmiş ünlü kralların hepsi öğrendiler.
Yedinci dereceye ulaşmak, dinin hükümran olduğu zamanlarda çok az
sayıda insana nasip olmaktaydı. Yedinci derece dinde en yüksek dereceydi ve
tanrı ile iletişime geçebilecek her şeye sahip olan demekti. Pişdadi kralı
Cemşid, Kiyani hanedanı Keyhüsrev, Mehr dininde yedinci dereceye ulaşmış
olan peygamber Zerdüşt’ün derecesine cennette ulaşmış kimselerdi.
Adının peygamberliğe yazılmasından önce Zerdüşt, Mehr dininin çok sadık
bir uygulayıcısıydı. E’tekaf
mağarasında 10 yıl altıncı dereceye onu tamamladıktan sonra oruç gibi bedeni kefareti içeren
uygulamalardan oluşan yedinci dereceye de 10 yıl devam ettikten sonra,
Zerdüşt’e peygamberliğin gelmesi pek de şaşırtıcı olmadı.
Mehr/ Mitra dinindeki Yedinci dereceyi Zerdüşt elde ettikten
sonra tanrı ile iletişime geçti ve eski Mehr dinini onarmayı kararlaştırdı. Zerdüşt’ün peygamberliğinin
onaylanmasından önce Mehr dininde Tanrı “Ahura-
(Frs. Ohr- Tr-Hür)” olarak
biliniyordu ve sonra Zerdüşt onu “Ahura
Mazda- (Frs-Ohrmazd-Tr-Hürmüz)”
olarak değiştirecekti.
Dinin onarılmasından önce Mitra
yeryüzünün koruyucusu olarak biliniyordu ve yeryüzüne indiğinde ona bir
inek kurban ediliyordu (İsa’nın son yemeği Mehr dininin taklididir.)
Sonra gene cennete iniyordu.
Bu anlamda aynı tanrı Zerdüşt’ün yasasında tanrılardan birisi olarak
yaşadı. Her nasılsa Zerdüşt, kurban törenini kaldırdı ve Mitra
Zerdüştlük imanında diğer bir yer görevine getirildi (Yeminlerin
kayıtlarının tutulup korunması, gerçek ve adalet için savaşılması görevleri-
Grek Hermesi).
Mitra zamanından günümüze kalan heykellerde Mitra, taşın kalbinden
doğarken, doğumu sırasında ve ileriki dönemlerde kurban törenlerinde de ona
secde edenler (Kootes and Kootypates) görünmektedir.
Allah’tan ki bir kısmı Avrupa’da bir kısmı da Asya’da olmak üzere
hatırı sayılır miktardaki bu heykeller keşfedilebilmişlerdir.
Bu heykeller orta düzeydeki her insana şu soruyu sordurabilir;
“-İranlı Mehr dini inananları eğer Mitra’nın “tek tanrı”
olduğuna inanıyorduysalar neden onu, tanrının yarattığı sıradan bir
mağarada veya taştan doğmasını sağladılar? Ve devamla;
-Eğer o “tek tanrı” ise neden doğumunda bazı yaratıklar ve insanlar
hazır bulunmaktaydılar?
Eğer tanrı taştan doğduysa o taşı/kayayı ve hazır bulunan Kûtileri ve
Kûtibaşlı meşale taşıyıcıları kim yarattı?
Şahname’de Pşidadi ve Kiyani yöneticilerince korunan bazı dersler
verilmiştir. Bu idarecilerin tahta geçiş törenlerinde “tanrı adına
adaletsizlikten kaçınıp, adalet için savaşacaklarını” işaret ettiklerine
tanık olmaktayız.
Bütün Pişdadi yöneticilerinin ve öteki Kiyani krallarının diğer dinlere
taptığı sırada, Kiyani kralı Guştasb’ın krallık döneminin 40.yılında “tek
tanrıcı” Zerdüştlük dinini kabul ettiğini biliyoruz.
Bu yüzden Firdevsi Siyamak oğlu Huşhang’ın taç giyme törenindeki
konuşmasını tanımlamaktadır;
“O yükseltilmiş tahta oturduğunda,
Bu yüzden ona kraliyet tahtından işaret edildi;
Ben yedi milletin kralıyım,
galibiyet ve zaferler neredeyse ben oradayım,
Galip tanrının emri üzerine,
Yeryüzünde adaleti yayacağım!”
Zerdüşt inancına kadar, Huşhang’ın hangi dini ve tanrıyı işaret ettiği
gerçeğinin tanıtılmadığı kabul edilir.
Şimdiye kadar batılı araştırmacılar, Mehr dini hakkındaki zayıf
bilgiler yüzünden sesiz kaldıklarından, Mitra dinini, Aşu Zertoşt’un bir
tarikatı olarak gördüler.
Bu resimde Zerdüşt Promoteus'un atası, "Işık getiren" olarak görünüyor. |
İran’da Zerdüşt’ten önce belirli bir din vardı demekle yetindiler.
Sabih Behruz gibi öne çıkan İran’lı ulemalardan Muhammed Mokadam ve mühendis
Hami bu dine atıf yapmaya cesaret gösterdiler.
Profesör Behruz, İbn’i Sina’Nın öğrencileri olan Bircandi ve Behmanyar
gibi astronomların raporlarına dayanarak, Partlar döneminde M.S. 25. Aralık
271’de Pazar günü akşamı, Mehr dininin peygamberinin doğduğunun belirlendiğini
ilan ettiler.
Bu yargı, çağdaş bilim adamlarının doğru yargılama ilkelerine
uymaktadır. Elbette peygamber Maşi (Mehr peygamberi/ Mitra) o günde doğmuştu ama doğumundan önce Mehr
dini gerçekte var mıydı?
O elbette Huşhang’ın taç giyme töreninde işaret ettiği tanrıya atıf
yapan dinin peygamberiydi.
Bunu kabul etmekten başka çaremiz
yoktur ama Mehr dininin Mesihi veya ikinci İran peygamberi olduğunu da
kabul etmeliyiz.
Ve kendimize, dinin kurucusunun ve ilk peygamberinin kim olduğunu
sormalıyız?
Batılı araştırmacılar, her iki Mehr ve Zedüştlük dinleri dönemlerindeki
İran kültürlerindeki, İzad Mehr ya da Mitra’nın, gün doğumundan önce çıkan ışık
olan, “Güneş Dininin” takipçileri ve tapınıcıları olduklarını yazmışlardır.
Bu dinin monoteist / tektanrıcı doğasına ışık tutan, batılı
araştırmacıların Avrupa boyunca tapınaklarında buldukları heykelciklerden daha
iyi bir kayda sahip değiliz.
Bu heykellerde Mehr’in, Ku’ti ve Kûtibaşlılar olarak adlandırılan canlı
iki erkek çobanın şahitlik ettiği, ya bir çam ağacının gövdesinden ya da bir
kayanın kalbinden doğumu temsil edilmektedir.
Heykeldeki çağ veya kaya hangi mesajı vermektedirler?
Mitra’nın doğumundan önce, mevcut olan tek tanrının yeryüzünü ağacı ve
kayayı yaratmış olduğu anlamına gelmez mi? Mehr dininde Mitr’nın “tek tanrı”
olduğu inancı özel bir şekilde sona mı eriyordu?
Zerdüşt, Mehr dinini iptal etmemiştir ancak onu kendi görüşüne göre
onarmıştır.
O kurban ayinlerini dinden kaldırdı, Ahura’yı (Frs-Ohr) Ahuramazda’ya
(Frs-Ohrimazd) ve iyilik ile yardımseverliğe çevirdi. İzad Mehr’in kuruluş
yapısını korudu ve onu /Mitra’yı, son akşam yemeğinin ve kurbanın koruyucusu
gibi resmetmek yerine, imanın takipçilerine zaferler kazandıran, yeminlerin ve
antlaşmaların yerine getirilmelerinin gözleyicisi olarak saygın bir göreve
atadı.
Masonluğun temeli Mitra dininde "3.Derece" yükselme ayini |
Zerdüşt, dindeki yükselme derecelerini temsil eden, tanrıca bilinen
Mehr ibadetinin yedi derecesi olan yedi Amşasepandayı tanıtmak yerine
kaldırmıştır. Şimdi bu Amşasepandaların altı derecesi sonraları, yanlış
sanıların, tanrıların üstüne kurulmuş yediye çıkarılmış derecelerinin
bazılarının uygulanmaları sürdürülmektedir. Yasnaların başlıcalarında,
Ahuramazda’nın adı ile üstünde ki Amşesapandaların yedisine atıf yapılmaktadır.
Ahuramazda, bir tanrı olarak tanrılık derecesinin yanında kendi
tanrılığının derecelerinden biri miydi?
Zerdüşt, kendi dininde bütün Mitra tanrılarının haklarını kesinlikle
geri vererek Mehr dininin onarılmış uyarlaması olan Zerdüşt imanını kurmuştur.
Hatta Zerdüşt,15 yaşına kadar olan çocukların tapınaklardaki eğitimlerini de
kaldırmıştır.
Yaptığı tek değişiklik, ateş tapınaklarına mihrabın eklenmesidir. Hatta bu günlerde bile, Zerdüşt çocukları, dinin kurallarını öğrenip öğrenmediklerini görmek için sınandıkları sınavlara katılarak Sudralarını giymek ve Kusti kemerlerini takmak için bu imtihanları geçmek zorundadırlar.
Yaptığı tek değişiklik, ateş tapınaklarına mihrabın eklenmesidir. Hatta bu günlerde bile, Zerdüşt çocukları, dinin kurallarını öğrenip öğrenmediklerini görmek için sınandıkları sınavlara katılarak Sudralarını giymek ve Kusti kemerlerini takmak için bu imtihanları geçmek zorundadırlar.
Kuvvetle inanıyorum ki, Kusti kemerini takmak, Zerdüştler arasında
ibadet edilen Mehr/Mihr dini ibadetinin Zerdüştlüğe uzanmış kesin bir taklidi
olarak Zerdüştlerce yerine getirilen günde beş vakit namaz, Mehr dininin
Zerdüştlükte yaşayan bir ayin şeklidir.
Çünkü kendisi de bir Mehr imanlısı olan Kiyani kralı Keykhüsrev’in
tarihinde bilgilendirildiğimiz gibi,45 gün ve gece boyunca uygun bir yerde
geçici süre kalarak Ahura Mazda’ya ağlayarak yalvarmış ve tanrının yeryüzünde
üstün bir kuvvet olduğunda onun eşiğinde erimesine izin vermesi için
yalvarmıştır. Ayrıca tanrının onun yakarışlarını duyduğunu ve onun cennetin
tepesine inmesine izin verdiğini
biliyoruz.
Firdevsi’nin unutulamayacak kadar görkemli, değerli olan İran
kültürünün beklenmedik bir biçimde çerçevesini çizmiş ve kendimi, bu tuhaf
tarihi olayı ayrı bir dörtlüğün makalesinden bir çeviri yaparak yeniden yazmak
zorunda hissettim.
Mehr/ Mihr dininin tektanrıcı doğasına olan saygı ile, birçok belgeyi
açığa çıkarmaya zorlanmam noktasında hiç bir şekilde başımın ağrımak zorunda
kalmayacağını düşünüyorum.
Pişdai kralı Feridun’un annesi Faranak’tan aktarıyorum;
“O(kadın), başı ve vücudunu yıkayarak” her şeye gücü yeten tanrıya” dua etti,
Sonra, ilk önce evrenin efendisini ziyaret etti,
Ve yaratıcıyı övdü,
Bu onun günlerinin neşeli ve keyifli geçmesini sağladı.”
“Başı ve vücudunu yıkayarak” ve “evrenin efendisi” deyimleri veya
“yaratıcı” sözü çok önemli iki çizgidir.
İbadetten önce vücudun yıkanması ayini, örneğin bu gün kuzey Irak ve
Kuzistan’da Mehr/Mihr dininin kalıntıları olan Sabilerce hala uygulanagelen
Mihr dini ayinlerindeki “boy abdestidir”
.
.
Hatta Hıristiyan dinine Mehr dininden girmiş onlarca ayinin Hıristiyanlıktaki
en yaygın uygulamalarından birisi de yeni doğan çocuğa yapılan “vaftiz”
ayinidir.
Müslümanlarda olduğu gibi Zerdüştler de ibadet öncesi abdest/ boy abdesti
(özellikle Cuma ve bayram namazları öncesi) alırlar. Günde “beş vakit
ibadet” ederler. Bu abdest alma ve ibadet törenlerinin Zerdüştlükten İslam’a
aktarıldığına dair şüpheye bizleri sevk etmemelidir.
Zekeriya’nın oğlu Vaftizci Yahya’nın İsa’yı ilk vaftiz eden kişi
olduğuna ve birçok araştırmacıların saygısızca onu İsrail ırkının bir
peygamberi olarak saydıklarına inanıyorum.
Büyük bir olasılıkla Yahya, Yeruşalim/ Kudüs’te oturan bir İran Mehr
/Mihri dini inananıdır.
“Evrenin efendisi” veya “yaratıcı”
gibi öteki terimler okuyucuyu,
Faranak’ın abdest aldıktan sonra tam gerçek olmayan şekilde tanrıyı fiziksel
olarak ziyaret ettiği zannına yöneltebilir. Çünkü Faranak, evrenin hükümdarının
anasıydı.
Sonra şüphesiz ki tanrıya veya evrenin ruhani bir tanrısına ibadet ediyordu ve “tanrıya dua/ibadet etti” deyimi, tanrının eşiğinde ona dua etti demektir. Bu yüzden Mitra/Mehr/Mihri dinin inançlıları “tek tanrılı” bir dine inanıyorlardı ve “bedenlerini yıkadıktan sonra” tanrıya ibadete başlıyorlardı.
Sonra şüphesiz ki tanrıya veya evrenin ruhani bir tanrısına ibadet ediyordu ve “tanrıya dua/ibadet etti” deyimi, tanrının eşiğinde ona dua etti demektir. Bu yüzden Mitra/Mehr/Mihri dinin inançlıları “tek tanrılı” bir dine inanıyorlardı ve “bedenlerini yıkadıktan sonra” tanrıya ibadete başlıyorlardı.
Bu bizi, Mehr dinine inananların dünyada ilk tek tanrılı dine,
Zerdüştlük, Hıristiyanlık ve İslam gibi öteki dinlere inananlardan daha çok
taptıklarına inanmaya sevk etmemelidir ve bunu aklımızdan çıkartmalıyız.
Mihr dini takipçileri ibadetten önce “tam bir boy abdesti” alırlardı ve
en ufak bir kirliliğin, lekenin üzerlerinde bulunmasına izin vermezlerdi.
Ancak sonraki dinlerde “her şeye gücü yeten tanrıya” saygı azaltıldı ve
o dinlerin azizleri, ibadet öncesinde, vücudun sadece eller, ayaklar, baş ve
yüz gibi bölgesel temizliğinin yeterli olacağını vurguladılar.
Bu yüzden, kurucusunun aşağıda tanıtacağımız üzere, İran’da Guştab’ın
krallığı döneminden “40” yıl önce
Zerdüşt’ün kralın imanına çevirdiği Mihr/Mitra dininin insanlığın “ilk tek
tanrılı dini” olduğunun kesin olduğunu belirtiyoruz.
Bu ünlü peygamber sadece böyle ilahi bir dinin kurucusu değildi ama
insan medeniyetinin büyük Abad ve Mehabadıydı. Mehabad, Zerdüşt’ün doğumundan
3593 yıl önce İranoviç’in sofu yöneticisiydi.
Sadece İranlılar değil bütün insanlık, yeryüzünde “tek tanrılı dinin ilk
kurucusu” olan ve “Mitradad” olarak bilinen yeryüzünün ilk “Anayasasını” yazan, kutsanmış İranoviç’te insan
medeniyetini kuran ve yayan bu öncü peygamberin heykellerini yer kürenin her
yerinde yukarı kaldırmalılar, ona sevgi ve muhabbet göstermelidirler.
Evet, aslında ilahi ibadet hakkında “dört kitap” yoktur fakat bütün peygamberleri İran
coğrafyasına ait ve İran’ın iklim atmosferinde doğmuş, İran çıkışlı olan
beşinci kitap vardır. Mehabad ve Zerdüşt adlı İranlı peygamberlerce İranoviç’te
kurulmuş Zerdüştlük ve Mihri dinlerine hürmet edilir.
İbrani peygamberi Azer oğlu İbrahim, “ateş” anlamına gelen Hûr ya da
Ûr’da peygamber olarak doğduğu onaylanmış bir İran’lıdır. Kökleri Behram ile
Brahman’dan gelen İranlılar olan Medyan kavminin bir dalı olan Irak
Sümerlilerinden bir Sümerliydi.
Din İbrahim tarafından Sümer’de kuruldu sonra Kenan ve Hicaz’a
yayıldığında Yahudi dininin mevcut olmadığı kutsal Kur’an’da Ali İmran
Suresinde geçmektedir çünkü Zerdüşt’ün kaldırdığı “kurban ayini” Yahudi dininde yer almaktadır. Gerçek
Mehr/Mihr/Mitra dini, İbrahim tarafından günümüzün Hürremşehr adıyla bilinen
yeri olan Ûr’da yaygın olarak tanıtıldı.
Hatta, Hıristiyanlık Mihr dininin bir mezhebidir ve İslamiyet İran’ın
bir eyaleti olan Yemen’e bağlı Hicaz’da indi ve İslam’ın peygamberi de doğuştan
bir İranlıdır. Bu yüzden “tek tanrıcılık ve peygamberlik” katıksız bir İran
inancıdır.
Leonardo Da Vici'nin İsa'nın "Son Yemeği" sahnesi (The Last Supper) |
Hindistan’da geçen yüzyıllarda geç keşfedilmiş bir peygamberin
öğretileri, peygamber Mehabad’ın gerçek kişiliğinin bilinmemesi nedeniyle, ön
yargılı çok sayıda insan tarafından Dessatir inancına dayandırılmıştır. Halbuki
Mehabad, Mehr dininin kurucusudur. Bu nedenle Firdevsi Mehabad’ı aşağıdaki
dizeleriyle tanıtmaktadır;
“Onun atası soyağacı köklerinde dokuzuncudur,
Doğruyu söyleyen ve peygamber olan Mehabadın.”
Mitra'nın Kutsal Öküzü/ Koca Öküzü yediği yemek ayini, İsanın "Son Yemeği" sahnesinin kökenidir. En soldaki "Kuzgun" maskeli Sol, Mihr'in haberci meleğidir. |
Bu yüzden biz, Kiyani kralı Guştab’ın 40. Saltanat yılında Zerdüşt’ün
onaylamasına kadar Pişadi kralı Hûşhang’ın zamanında Mehr dininin İran’ın ilk
sevilen milli dini olduğundan eminiz.
Pişdadi ya da Peşdadi terimlerine sahip olmadan önce başlangıçta,
Hûşhang’ın doğuştan Acem/ İranlı olduğuna dair belgelerimiz vardır. Hûşhang
tahta çıktığında komutanları ve yaşlılarından oluşan Mahistan Senatosunca Mehr
Anayasasının veya Mitradat/Mitraizm’in kabulünü görüşmüştür.
Sonunda eski yasalar ve Mehri dinine ait bütün önerileri kabul edilmiştir. Bu da “pişdadi” adının neden verildiğini açıklamaktadır, çünkü “piş” yasa- kanun- bilgi” yani“ adalet anlamına gelmektedir. Mihr dininin kutsal kitabı hakkında bilgimiz yoktur ama Ermeni kraliçesinin kız kardeşi Şirin’i “kutsal yemini etmeye” cesaretlendirmek için çağırmasını anlatan Nizami Gencavi’nin şiirinden yol çıkarak gerçeğe yakın bir hale getirebiliriz;
Sonunda eski yasalar ve Mehri dinine ait bütün önerileri kabul edilmiştir. Bu da “pişdadi” adının neden verildiğini açıklamaktadır, çünkü “piş” yasa- kanun- bilgi” yani“ adalet anlamına gelmektedir. Mihr dininin kutsal kitabı hakkında bilgimiz yoktur ama Ermeni kraliçesinin kız kardeşi Şirin’i “kutsal yemini etmeye” cesaretlendirmek için çağırmasını anlatan Nizami Gencavi’nin şiirinden yol çıkarak gerçeğe yakın bir hale getirebiliriz;
“Şirin tatlı nasihati ve ipucunu işittiğinde,
onu bir küpe gibi kulağına astı,
İmanı ile uyum içinde olan,
söze kalben inandı.
Tanrının emri ve yasası olan,
Haft Orang’ın parlaklığıyla yemin etti.”
Zerdüştlük ve Hıristiyanlığa dönmeden önce Ermenilerin Mihr dininin
sadık, sıkı takipçileri oldukları kabul edilir. Ve Şirin’in “Haft Orang” veya
“Yedinci Derecede” olduğunu görüyoruz ve bu kitabın, dinin sütunları olan yedi
parlak dereceyi içerdiğinden ilahi bir kitap olduğunu onaylıyoruz.
Mehabad dini, ilk ilahi dinin olarak kurulmasının yanında, dini
temelinde peygamber Mehabad’ın ruhsal ilerlemesiyle paralel olarak fiziki
ilerlemesi ile tek tanrıya ibadet, gerçekçilik/ doğruluk, hoşgörü, anlaşmaların
takip edilmesi, adalet ilkeleri yanında insanlığın ilk anayasasının yapılmasını
da içermekteydi.
Bu Anayasa sonraları, , Musa’nın “On emri”, Hammurabi yasaları,
Konfiçyus, ve Mitradat Anayasası ile
eski İranoviç hükümetinin Anayasasının kurulmasına kaynaklık etti.
Bu kuralların bileşimi, daha önce yazdığım Vahooman Dergisinde yazdığım
makalenin konusuna atfen, ilgilenenlerin öğrenecekleri ilahi muhteşem kitabın
değişik zamanlarda tekrar ettiği, İran’ın “Değiştirilemez Bilgileri veya
Yasaları” adını taşıyordu. Mehabad ve onun tektanrıcı dini, bütün insanlığa
kaynak olarak hizmet edebilecek İranoviç medeniyetinin derlenmesinde çok önemli
esas bir rol oynuyordu çünkü devlet ve dinin kurulmasında doğruyu, iyi ahlakı
sunuyordu.
Peygamber, İranoviç’te, Maji/ Sihir/ Büyü rahiplerinin söyledikleri, “yalancılığın" ve hatta edilen yeminle yapılan anlaşmanın bir tek ilkesini bozmanın bile “dine küfretmek, dinden çıkmak” olduğu ilkesini yeni taraftarları eğitmek için kullanıyordu.
Peygamber, İranoviç’te, Maji/ Sihir/ Büyü rahiplerinin söyledikleri, “yalancılığın" ve hatta edilen yeminle yapılan anlaşmanın bir tek ilkesini bozmanın bile “dine küfretmek, dinden çıkmak” olduğu ilkesini yeni taraftarları eğitmek için kullanıyordu.
Kutsal Ayeş Dağı'nda" Zerdüştleri yıl sonu törenleri. Secde/Namaz olayına dikkat edin. |
O başkalarının yaptıkları baskılara karşı direnmenin güç vereceğini
öğrencilerine öğretiyordu. Bu nedenle, Pişdadi kralı Cemşid döneminde eski yedi
İran kralının yerleşmelerine kadar İranoviç’te hiçbir savaş kaydedilmemişti ve
Pencap’a Elam’a göç eden yeni yerleşimcilerin yabancı araştırmacılarca
bölgelerin yerlileri olan kıvırcık saçlılar ve
Dravidler ile kıyaslanmalarında, göçmenlerin yerleşik halkı ırkları ve
dinlerinin yanlış olduğuna ikna etmişler ve onları asimile ettikleri
görülmüştü.
İranlı göçmenleri hareket ettikleri rotada, yerliler başka kıtalardan
gelenlerin olmadığı arı bir ortamda ikamet ediyorlardı. Aslında göçmenler, ya
kendi ailelerinin istekleriyle ya da hükümet yönlendirmeli olarak göç
etmişlerden oluşmaktaydı. Bu nedenle yerliler kendilerinden üstün teknolojiyle
gelen göçmenlere bölgelerinde ve ülkelerinde onların koruyucuları gibi davrandılar
ve ardından hiç savaş çıkarmadılar.
İran tarihinde Cemşid dönemini peygamber Mehabad, İran Mitra dini inananları arasında savaşsız ve isyansız olarak tamamladı. Cemşid, peygamber Zerdüşt ve Mehabad’dan sonra peygamber olması tanrı tarafından önerilen tek kişiydi ama o bu rolü oynayacak yeteneğe ve hacme sahip olmadığını söyleyerek bu yoldan döndü.
İran tarihinde Cemşid dönemini peygamber Mehabad, İran Mitra dini inananları arasında savaşsız ve isyansız olarak tamamladı. Cemşid, peygamber Zerdüşt ve Mehabad’dan sonra peygamber olması tanrı tarafından önerilen tek kişiydi ama o bu rolü oynayacak yeteneğe ve hacme sahip olmadığını söyleyerek bu yoldan döndü.
Aslında tanrı onu dünyanın hükümdarı olarak tayin etmişti ve dünya
genişleyip süslenecekti. Cemşid dönemine nazaran İran tarihi bulanıktır. Genç
araştırmacılara bu büyük tarihi İran figürünü çalışmalarını tavsiye ederim.
Cemşid’in Mihr dininin yedi derecesini geçmeyi başarmasından sonra aydınlanmış,
ilahi gerçekle tanışmış, tanrıyla bütünleşmiş bir aziz olarak görüldü. Agüst’ün
kişiliğinde olduğu gibi o asla tanrının varlığını görmezden gelerek kendisini
tanrı kişiliğinde görmedi ve kendisini tanrı olarak adlandırmadı.
Farri İzadi veya göksel kuşun Cemşid’den ayrılmasına gelince onu tarih
belki bir yanlışlığa bağlı olarak açıklayamamaktadır.
Eski İran platosunda kurulan yedi krallık ile birlikte federatif bir
devlet olarak Cemşid imparatorluğunu, madencilik, dokumacılık, eczacılık ve
diğer birçok bilim alanında yaptığı yeniliklerle yeni şehirler inşa ederek
yönetti. Cemşid çok büyük hizmetler vererek insanlık medeniyetini
biçimlendirdi.
Partlar döneminde peygamber Mihr/ Mehr, Mihr dininin mevcut imanını M.Ö.
67’lerden itibaren Avrupa’ya yaymayı başardı ve M.S.356’lara kadar bu din
Roma’nın resmi dini olarak kaldı.
Dindeki yedi derecenin dördü, “Müşir, Parsa, Mehrpuya ve Pedar”
dereceleri veya katları adlarıyla biliniyordu. Mehr dinini bilmeyen bir çok
batılı cahil araştırmacının yazılarına veya kayıtlarına göre artık Mitra
ibadeti kaldırılmış ve hiçbir inananı kalmamıştır. Bütün insanlık da şunu
bilmelidir ki, Mihr dini, İran halkı tarafından kurulmuş ilk tektanrıcı dindir
ve kaldırılmamıştır ama Avrupa ve Amerika’ya yayılarak buraları fethetmektedir.
Evet, Hıristiyanlık, Avrupalıların ona, görkemli ayinler, yasalar ve
dinin yedi geçiş derecesini geçmek gibi dinden ayrılmış “Semitik” bir zemini ile Mihr dininin yeni
bir uyarlamasıdır ve inananlarını teslim olmuşlar ve işgalciler/ fatihler
olarak sıralamaktadırlar.
Pazar gününün, Hıristiyan çam ağacının, vaftizin, papaya/ pater’e
(babaya) uymanın kutsallıkları hep Hıristiyanlık tarafından Mihr dininden
emilmiş özelliklerdir.
O kadar korkutucu olan İngilizlerce kurulmuş dehşet “özgür masonluk” mafya
çetesinin temel ilkeleri Mihr dinine dayanmaktadır.
Mihr dininin “yedi derecesine” karşılık masonlar “otuz üç derece”
oluşturmuşlardır. Bu korkunç mafya çetesi, “Üç yüzler Meclisi” adı altında, insanlık üzerinde İngiliz
hâkimiyetini tesis etmiş, bu aynı çete 2000’li yılların yeni dünya düzenini de
tanıtmaya karar vermiştir.
Korkunç mason çetesinin Waşington’da C.I.A ve İngiltere’de Scotland
Yard gibi dalları İran milletine onarılmaz yaralar açmışlardır.
Evet, İranoviç’te İngiliz göçmenlerine medeniyeti, doğruyu, bahadırlığı
ve ilahi ibadeti içeren “tek tanrıcı” Mihr dinini propagandalarla yayarak
bahşeden İranlılardı.
Şimdi ise, Mitra ibadetinin bu nankör çocuklarının, atalarının dinlerini “özgür masonluk” ile değiştirerek yaptıkları adalet midir?”
Şimdi ise, Mitra ibadetinin bu nankör çocuklarının, atalarının dinlerini “özgür masonluk” ile değiştirerek yaptıkları adalet midir?”
Zerdüşt tanrıları Sol Anahita,sağ Ahura Mazda Ortasda Şah Koşro- Taki Bostan Nakşi Rüstem İran kaya kabartması. |
Yazar, Mitra/
Mihr veya Ahura Mazda’nın sadece “tek tanrı” olması üzerinde
durmuştur. Oysa bunca yazı içinde hiçbir yerde, Ahura Mazda/ Mitra/ Mihr adı
her ne olursa olsun bu tanrının özünde “su ve topraktan oluşan, ihtiyaçları
olan, insan veya başka varlıkların köle olarak bedava emeğine ihtiyaç duyan,
onlardan tahıl adakları, hayvan ve insan kurbanı isteyen” göksel sömürgeci
yapısı üzerinde hiç durmamıştır. Ardılı olan Grek, Yahudi, Hırisityan ve Yahudi
melezi Hicaz Arapları gibi köleciliği kutsallaştırmıştır.
Ataları
olan kitle uyutucusu rahipler gibi halkı ninnilerle avutup, milletçiliği
körükleyen ve “köleliği özendiren” anlatımı sürdürmüştür. Köüt Ehriman’ın her
yaptığını karşılıksız bırakan, yarattığı eserleri bozmasını engelleyemeyen, ama
insan kendisini, soyunu korumaya kalktığında “kâfir” ilan edip kavimleri yok
eden köleci bir tanrı ne kadar övülürse övülsün kıymetsizdir.
Çünkü bütün köleci dinler, eskiden var olan ve köleciliği benimsemeyen gerçek dini bozan, köle emeğine ihtiyaç duyan, ırkçı, şoven, özgürlük düşmanı, tabiatı yok eden birkaç sabık bozuk kavimlerden türetilmiştir.
Çünkü bütün köleci dinler, eskiden var olan ve köleciliği benimsemeyen gerçek dini bozan, köle emeğine ihtiyaç duyan, ırkçı, şoven, özgürlük düşmanı, tabiatı yok eden birkaç sabık bozuk kavimlerden türetilmiştir.
Aslolan
bireyin özgürlüğüdür ve insanı “kul/ köle” konumuna sokan bütün dinler özünden
saptırılmış dinlerdir ve tümü de “ekvator bölgesinde” yaşayan kavimlerden
kaynaklanmaktadır. İran da bu bölgeye ait olduğundan yadırganmamalıdır.
Kuzey
kavimlerine baktığımızda tanrılar/ cinler/ şamanlar insana daha yakın,
koruyucudurlar ve köle emeğine ihtiyaç duymazlar. Bunları hatırlatan her şey
ise “kötü ruh/ kötü cin” olarak nitelendirilmektedir ve dini ayinlerle
kovulmaları şarttır.
Örneğin Türk yaratılış destanlarının hiç birisinde “köleci
tanrı” imajı bulamazsınız. Hatta köleci kültürün egemen olduğu Çin’de tanrıya
inanan bir Lao Szu veya bilinen adıyla Tao bile şöyle demektedir; “Su temelli,
topraktan, sudan yaratılmış yiyen, içen, bedeni olan tanrılara tapmayınız.
Onlar insanlar için kötüdür. İnsanlar için iyi olan ışık tanrılarıdır” .
Demektedir. Konfiçyüs ise başlı başına bir özgürlük hayranıdır. Ama o da köleci hanedana karşı koyamaz ve sonunda onu da şövalye yaparlar.
Demektedir. Konfiçyüs ise başlı başına bir özgürlük hayranıdır. Ama o da köleci hanedana karşı koyamaz ve sonunda onu da şövalye yaparlar.
Göçer
kavimlerin dinleri bundan uzaktır. Kuzey Amerika Kızılderililerin dinleri de
böyledir. Ama ekvatora doğru inip Maya ve İnka dinleriyle tanıştığınızda
onların kertenkele ve yılan kökenli tanrılarının tiksindirecek derecede insan
ve hayvan kurbanlarına ve insan emeğine ihtiyaç duyduklarına tanık olursunuz.
Aynen Sümer, Hint, İran, Arap, Mısır, Grek ve Çin’de olduğu gibi. Ancak siyahi Afrika ve göçer Bedevilerden de bazı kabilelerin dinleri gene kölecilik barındırmazlar hatta yamyam olsalar bile.
Aynen Sümer, Hint, İran, Arap, Mısır, Grek ve Çin’de olduğu gibi. Ancak siyahi Afrika ve göçer Bedevilerden de bazı kabilelerin dinleri gene kölecilik barındırmazlar hatta yamyam olsalar bile.
İran’lı
yazar Raşit
Keyhüsrevi’nin yazısını buraya koymamın sebebi ise, her konuda daima
batı merkezli bilgilerin yanıltıcı yönlerine karşılık, kültürün ülkesinden bir
insanın verdiği bilgiler arasındaki farkları ortaya koymak içindir.
Türkçeye çeviren
Alaeddin Yavuz