Sayfalar

6 Haziran 2010 Pazar

SOLA ACILAN HACLI SEFERI ve CUMHURIYET 1

Önceki sayfadan devam...(Önceki sayfa için tıkla)
"
THE CRUSADE DECLARED TO THE LEFT AND OUR REPUBLIC HISTORY"

FEVZİ ÇAKMAK PAŞA’nın PARTİSİ MUVAZAAYI AÇIKLAR;

• Devletin nasıl bir entrikaya kurban gittiğini gören ve bunu halkla paylaşarak onları uyandırmayı deneyen,DP içindeki sertlik yanlıları DP’den koparak Millet Partisini (MP) kurdular (20 Temmuz 1946). Mareşal Fevzi Çakmak’ın fahri başkanı olduğu Millet Parti’si, DP’yi «muvazaa partisi-(Gizli Anlaşma-ŞİKE Partisi)» olmakla suçluyor gerçek muhalefeti kendisinin temsil ettiğini ileri sürüyordu.
• DP’nin bir muvazaa partisi olduğu hakkındaki söylentileri Bayar cevaplandırdı(1946):
• “…Partimizin yurt içinde serpilip gelişmesi yolundaki çalışmalarımızdan bugüne kadar aldığımız sonuç bizi memnun etmektedir… ne Halk Partisi’ne ve ne de partimize böyle küçültücü bir hareketi yüklemeğe imkan yoktur.” Deseler de doğruyu söylememişlerdir. • • • • • • • •
• Bu olaydan 14 yıl sonra,ADB Cuntasının kurduğu Yassıada Mahkemelerinde, kendisini savunacak avukat bulamayan Adnan Menderes’e ABD işbirlikçisi cuntanın bulduğu,kendini “Hıristiyanlara daha yakın gördüklerini söyleyen” “solcu-Alevi” cemaatından olan avukat Hüsamettin Cindoruk,bu hizmeti yüzünden,Mandacı,feodal,Nurcu-Saltanatçı tayfa tarafından “kutsanıp, koruma altına alınacak”, ABD’ci cuntanın emri ile 2007 yılında Süleyman Demirel’in “gizli talimatıyla” yeniden kurduğu Menderes’in partisine başkan olacak ve onu “Atatürkçü-Demokrat” gösterme şirinliği içinde bu “muvazaa” işini de aşağıdaki cümlesinde itiraf edecekti.

64 YIL SONRA H.CİNDORUK DA muvazaa’yı İTİRAF EDER.
• DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un DP’nin 64. Kuruluş Yıldönümü Töreninde Yaptığı Konuşma ( 07.01.2010 ) ; “Şunu da ifade etmek istiyorum, Demokrat Parti’yi, Atatürk’ün son Başbakanı Celal Bayar ve arkadaşları kurduğu zaman, en büyük itiraz, bu partinin bir muvazaa partisi olduğu yolunda, kendi içlerinden geldi. Aradan geçen 64 sene sonunda şunu söyleyebiliriz, “Evet, Demokrat Parti bir muvazaa partisiydi ama, cumhuriyetle muvazaa yaptı, demokrasi ile muvazaa yapmıştı, laiklikle muvazaa yapmıştı.” Bugün o muvazaa devam ediyor, cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe sıkı sıkıya bağlıyız. Çünkü biz, Demokrat Partiyiz. Demokrat Parti’nin içinden çıkan partiler zaman zaman bu ilkelerden vazgeçtiler ya da cumhuriyetin bazı girişimleri, partileri, laiklik ilkesinden vazgeçtiği için bugün bu ilke tartışılır hale geldi.” Diyerek en azından 1945’de başlayan CHP-Celal Bayar’lı,Menderes’li DP şike hükümet bağlantılarını itiraf etmiş olmaktadır.

ABD'ci Turgut Özal ASALA-PKK işbirliğini atağa kaldırır.Örgütte yarattığı iç çatışmalar sonucu örgüt,1991'de Sünni İslam Kürdistancılarının eline geçer. Ardından Özal'ın "bölücü" önerileri gelir.
Gazeteyi okumak için resmi tıkla.
Bu gün de sayın Hüsamettin Cindoruk yeni bir "muvazaa'ya" imza atmıştır.Bir kaç ay önce,Turgut ÖZAL'ın eşi Semra ÖZAL'ın,"dikili ağacı olmayan" ve T.ÖZAL'ın "bir kerecik delmekle Anayasa'ya bir şeycik olmaz" diyerek Star Tv'yi Cem Uzan ile birlikte kurmalarına izin verdiği oğlu Ahmet ÖZAL ile birlikte,Irak Erbil'de görüşmüştü.

T.ÖZAL'ın ABD lobilerine ve devlet adamlarına tanıttıktan sonra, II.Körfez harekatı sonucunda Kuzey Irak'ta yapılandırılan sözde Kürdistan Özerk Bölgesinin başına ABD'ce getirilen Mesut BARZANİ'den bu görüşmede destek istemişlerdi.

İşte o destek üç gün önce yapılan Demokrat Parti kongresinde,Ahmet ÖZAL'ın Hüsamettin CİNDORUK'un yardımcılığına getirilmesi olayı DP'nin Mesut Barzani'nin ülkemizdeki partilerine bir yenisini eklemiştitir.
Buna da "son muvazaa" demek herhalde yerinde bir ifade olacaktır.

• Profesör Oktay Sinanoğlu’nun yakın zamanlarda yaptığı bir değerlendirme ile sözüme son vermek istiyorum. Diyor ki sayın Sinanoğlu:
• “Derken 1947, geldi Amerika: Her konuda ikili (aslında tek taraflı) anlaşmalar, sonra da illa borç alacaksınız dayatmaları, askeri fabrikaların atıllaştırılması, yeni stratejik sanayilerin engellenmesi, demiryolu siyasetimizin durdurulması, tramvayların sökülmesi, tarihi şehirlerin ortasından otoyollar geçirilmesi, İstanbul’un muhteşem bir Türk-Osmanlı şehri olmaktan çıkartılıp yeni Bizans’a doğru meşum adımların atılmağa başlanması. 1950’lerde hızlanan sömürgeleşme, eğitimin yabancı danışmanlarla sınıflanmaya doğru gidişi, dış siyasette ABD’ye tek taraflı bağımlılık, gelişmekte olan Avrasya ile ilişkilerin hemen hemen hiç olmaması, zamanla komşularımızdan,Orta-Doğu, bin yıllık arka bahçemiz, ülkemizi diyarından soyutlamamız, köyden kente düzensiz, amaçsız göçlerle kentlerin çığırından çıkması, köy yaşamının yok olmaya başlaması ve ilanihaye... Dıştan planlı, içten ihanetli gidişat. Ve sonunda, baş gösteren açlık.”

• Türkiye’nin yavaş yavaş İngiliz-ABD himayesine girdiğini SSCB’nin görmesi üzerine Bulgarları Türkiye’ye karşı kışkırtırlar.Türklere karşı soykırımlara başlanır,Kafkasya ve Kırım’da Türkler ve Müslümanlar sürgünlere gönderilerek Türkiye tahrik edilir ve Bulgaristan üzerinde uçan ,”arkamızda ABD var şişinmesi” ile kaldırdığımız “Soydaşlara dokunmayın” gösterisi yapan iki askeri uçağımızı da Bulgarlar, 20 Şubat 1948’de düşürünce ateş bacayı iyice sarmıştı.Türkiye’deki mandacı iktidar, kurulacak NATO’yu dört gözle beklemektedir.
• Ama,Gürcü papaz Stalin,Ermeni İsmet’e kızıp Kafkasya ve SSCB himaye bölgesinde mÜslüman ve Türk soyunu kazır.
• Bu konuda,Amerika da bir halt etmez.

NATO ÖNCESİ YARATILAN SOL DÜŞMANLIKLARI VE SOL’A AÇILAN SAVAŞLAR;
13 Mart 1947 Ulus Gazetesi;Truman, Türkiye ve Yunanistan için 400.milyon Dolar istedi. Haberinin altında,Başkan diyor ki;”Türkiye’nin bağımsız olarak bekasının ehemmiyeti büyüktür.Birleşmiş Milletler anayasasının baskı ve siyasi nüfuz gibi oyunlarla ihlali suretiyle bozulmasına müsaade edemeyiz.Bu ehemmiyetli anda Türkiye ve Yunanistan’a yardımdan kaçınacak olursak ihmalimizin büyük tepkileri olacaktır.”

03 Mayıs 1947 (Son Posta Gazetesi) Amiral Bernard H.Bieri komutasındaki Amerikan donanmasına ait Leyte uçak gemisi,Pardi,Dayton muhriplerinden oluşan filo İstanbul’a gelir. Boğazı tutturamayan koca filo sabah 06.00’dan 07.00’ye kadar yapılan aramalardan sonra Hayırsız ada açıklarına bulunur.Daha sonra Selimiye önlerinde demirleyen filo yirmi parça top atışı ile karşılanır.Şehri gezmeye çıkacak askerlerine Amiral;”Unutmayın ki siz dostluk elçilerisiniz” der.

27 Ocak 1948 Cumhuriyet;Londra Tımes and Lida adlı dergini “Yunanistan ve Türkiye” başlıklı yazısında,Rusya’nın İran-Yunanistan arasında Türkiye’yi sıkıştıracak bir siyaset izlediğini,bu siyasetin sonucunda boğazlar,Kars,Ardahan üzerinde denetim hakkı elde etmeyi planladığını yazdı.....

• Milli Türk Talebe Birliğinin Komünizmle mücadele komisyonunun bir aydan beri yaptiği çalışmalarını bitirmiş ve bir mücadele programı hazırlamıştır.Bu programa göre Komünizmle mücadele için edebi,ilmi kitaplarla komünizmin mahiyetini açıklayan eserler yayınlanacak,bunun için de radyolardan yayınlanacaktır”... deniliyor.

24 Temmuz 1949 Ulus Gazetesi. Amerikan Marşal yardımı ile verilen,sekizi mayın arama-tarama,üçü de akaryakıt ve tamir gemisi olmak üzere 11 gemi 40 günlük yolculuktan sonra geldi.
16 Ocak Pazar 1949 İstanbul’da ilk İmam Hatip kursunda ilk derse başlandı. Haberi.
16 Ocak Pazar,1949 Balıkesir’de gençlerin katıldığı Kıbrıs için saat 14.00’de miting düzenlendiği haberi.
16.Ocak Pazar 1949 “Sovyetlere karşı Mukavemet” başlıkla haberde,Sovyetlerin beşinci kolunun olmadığı tek Avrupa memleketi Türkiye başlığı Amerikan gazetesinden alıntı.
03 Mayıs 1950 Milliyet-Şehrimizde bir komünist şebekesi meydana çıktı” haberiAdana,Ankara ve Erzurumda tevkifler yapıldı.İstanbul’da tutulup Ankara’ya gönderilen 6 kişiden 4’ü talebe,1’i memur,1’i de işçi” alt başlığı atılmış.
Aynı sayfa (1) SEÇİM GÜNÜ YAKLAŞTIKÇA BASKI İDDİALARI ARTIYOR
• Haksız nakiller,gazeteler kapanıyor,meydan dayağı,gülünç idddia,okuması olmayan aday,dağıtılmayan seçim kararları alt başlığı geçmiş.Bingöl’de D.P’li Arif Gündoğdu ağır yaralanmış,Fakran bucağında,Ali Korkmazla kardeşi ağaca bağlanarak meydan dayağı atılmış,sabaha kadar karakolda dövilmüş,Artvin Şavşat’ta gezici öğretmen ve orman şefinden oluşan 4 kişinin Artvin’e nakledildikleri haberi.
04 Mayıs 1950 Milliyet-AMERİKA’YI KEMİREN BEŞ YÜZ BİN KOMÜNİST TARAFTARI HABERİ;
• New York’ta konuşan FBI başkanı,Edgard Hoover,Amerika’daki komünist Partisinin 55.000 üyesi bulunduğunusöylemiş ve eklemiş;Birleşik Amerika için asıl tehlike teşkil eden komünist taraftarların sayısıdır.500.000 kadar olan komünist parti taratarları Amerikan cemiyetinin temellerini kemirmektedirler.
04.5.1950 Milliyet;TİCANİ ŞEYHİ DÜN TAHLİYE EDİLDİ;Ticani tarikatı şeyhi olduğu ve bu yüzden yargılandığı belirtilen Kemal Pilavoğlu ve arkadaşlarının 3.Asliye Ceza Mahkemesinde yargılandığı davada,tarikatın halifesi olduğu belirtilen Yusuf Başkan ifadesinde;”Benim siyaset ve tarikatçılıkla alakam yok.Ben ilim adamıyım,Ben Kemal beyin eseri olan Din Rehberi ve Komünizme Hücum adlı kitaplarını Çubuklu köylerinde para kazanmak için sattım” dedi ve suçsuz bulunarak tahliye edildi.
Aynı gün;Gazeteci Ali YALÇIN’ın İzmir’den geçtiği İNÖNÜ KADERE BOYUN EĞİYOR
• haberde;
• İsmet paşa “Gerekirse muhalefet geçerim,mücadeleme orada devam ederim” diyor.

• AYNI SAYFA –ANKARA ADLİYESİ DÜN İKİ KOMÜNİSTİ TEVKİF ETTİ HABERİ,
• Bir mayısta duvarlara afiş yapıştırmaktan sanık Şevket KARAKAYA (Erzurumlu) ve NACİ SAL’ın tutuklandığı geçilmiş.
• 05.Mayıs 1950 Kıbrıs Komünistleri adada ihtilale Hazırlanıyorlar.başlıklı haber.Yunanistan’da mağlup olan komünistler adada bir peyk devlet kurmak istiyorlar.Lefkoşa4 (AP)-Kudretli bir Komünist azınlığı İngiltere’nin Akdenizde mühim ehemmiyeti olan bu stratejik adasını bir YunanHalk Hükümeti haline getirmeğe çalışmaktadır.Bu geçen seneki bozgundan sonra kuvvetlertini Arnavutluk ve Bulgaristan’a toplamışolan Yunan komünist kukla hükümeti.
08.Mayıs 1950 (Milliyet)Kadınlar Birliği CHP’yi “İrtica” ile itham ediyor.:Kadınlar Birliğinini İl kongresi dün saat 10.30’da Marmara lokalinde yapıldı.Kongreyi birlik başkanı açarak hazır bulunanları Aatatürk’ün ruhunu taziz için bir dakikalık saygı duruşuna davet etti.Kongre başkanı seçiminden sonra söz alan İffet HALİM,idare heyeti rapotunu okuyarak ...memleketimizde kadın davasının ihmal edilmiş olduğunupartilerin az kadın aday göstermesini tenkit etmiş ve yaptığı konuşmada CHP’yi irticayı yaymakla itham etmiştir.

Aynı sayfada Nazım Hikmet’in 6 gündür açlık grevinde olduğunu ve avukatının izlenimleri ile ceza evi doktorunun gerekirse müdahale ederiz dedğini yazıyordu.

AYNI SAYFA ALİ NACİ KARACAN’IN “MEMLEKET PARTİLERİN MÜLKÜ DEĞİLDİR” MAKALESİNDEN ;

• “CHP İstanbul İl Başkanı İlhami SANCAR’ın radyo konuşmasında “Amerikalı’ların CHP’nin iktidarda olduğu bir Türkiye’ye önem verdiği açıklamasını eleştirmiştir.
• ...Amerika Halk Partisinin İktidarda olduğu bir Türkiye’ye ehemmiyet verdikleri doğru değildir ve bu iddia baştanbaşa siyasi ve coğrafi hakikatleri bilmemekten gelen bir efsanedir.Amerika bizim ela gözlerimize aşık değildir.Amerika değil şu veya bu partiye,Türkiye’ye de aşık değildir.Amerika kendi siyasi,iktisadi menfaatleri icabı olarak “Boğazlara hakim olan Türkiye”ye ehemmiyet verir.Bu Türkiye’nin iktidarında ister Halk partisi ister Demokrat partisiolsun bu da Amerika’nın umurunda değildir.Amerika’nın ehemmiyet verdiği,kendisine müttefik olarak tanıdığı,güvendiği kuvvetlenmesini istediği Türkiye’nin milli iradeyi gerçekten temsil eden bir iktidarın elinde olmasıdır.Zira milli iradeyi temsil etmeyen iktidarları desteklemek Amerika’nın demokratik ananesine aykırı daha çok Rusların tipik tabiyetidir.....
13 Mayıs 1950”ÜÇ DIŞ İŞLERİ BAKANI RUSYA’YI TAKBİH ETTİ.Shuman evvela Sarre meselesinin görüşülmesini istiyor.Bevin de uzak şark işini ele almak taraftarı.Üç dış işleri bakanı yeni bir Alman-Sovyet yakınlaşmasını ihtimallerini ortadan kaldırmak ve Almanya’yı kati surette batı devletleri arasına almak için planlar hazırlamaktadırlar.ABD dış işleri bakanı Dean Acheson,İngiltere dış işleri bakanı Ernest Bevin ve Fransa dış işleri bakanı Schuman konferansın ikinci gününde de Almanya ve Avusturya meseleleri ile meşgul olmuşlardır.Almanya ve Fransa’yı kömür ve çelik birliğine katma ABD’ce önerilmiştir.Rtusya ile anlaşma mümkün görülmemektedir.Komünizmle mücadele kararı alınır.
• 14.5.1950 Aynı gazete aynı konuda “KIZIL TECAVÜZE KARŞI TEDBİRLER ALINIYOR başlığı kullanmış.
• 16.5.1950 DP DÜN GECE YARISI 41 VİLAYETTE 370 MEBUSLUK KAZANARAK ÇOĞUNLUĞU ALDI” haberi.
19.5.1950 RUSSELL DORR”MARŞAL YARDIMI ESKİSİ GİBİ DEVAM EDECEK” dedi başlığı.
• “Türkiye İngiltere’den sonra en çok yardımı gören memlekettir”
• Pariste toplanacak Marşal yardımı idarecileri konferansına katılmak üzere şehrimizden ayrılmış bulunan idarenin Türkiye temsilcisi Mr.Russell DOR hareketinden evvel ABD elçiliğinde basına açıklama vermiştir.;
• Her şeyden evvel Türkiye’nin iç siyasetine karışma hakkım olmadığını bildirmek isterim.Bununla beraber,14 mayıs seçimlerinin her bakımdan mükemmel olduğunu ilave temek istiyorum.Dünyanın bütün demokrat memleketleri sizde vuku bulan son demokrat gösterisi ile iftihar edeceklerdir.Benimle birlikte öyle sanıyorum ki,Demokrat Parti mensupları da,İnönüGünaltay ve Nihat Erim’in bu büyük hadisedeki hisselerini azımsamayacak ve unutmayacaklardır.
• ...Bir kaç gün evvel Bayar’la yaptığı görüşmesinin işe ait olduğunu söyledikten sonra daha fazla malumat vermek için kendini selahiyetli bulmadığını bildirmiş,Tuz,ziraat,krom,tütün,çimento kunularında yardımlarının süreceğini ve İngiltere’den sonra en çok yardımın Türkiye’ye yapıldığını anlatmıştır.
17 Mayıs 1950 Celal BAYAR Cumhurbaşkanı,Adnan Menderes Başbakan oluyor haberleri.
• 22.5.1950 Milliyet İnönü Çankaya’dan Kavaklıderedeki İnönü ilkokulu yanındaki evine taşındı.haberi.
• Aynı sayfa.YENİ AF KANUNU çıkacağı haberi.
27.5.1950 Milliyet-TÜRK SOVYET MÜNASEBETLERİ başlıklı yazıda SSCB’nin büyük elçi Aleksandro Lavriçev’in Stalin ile görüşmek için ülkesine çağrıldığı haberi yapılmış.
• Celal BAYAR’ın Türkiye’nin ABD yanlısı siyaset izleyeceği ifadesinden sonra bu olayın gerçekleşmesine ve elçi olayının SSCB’nin mevcut Türkiye siyasetini değiştirmeyeceğini ifade eden İngiliz yorumu da eklenmiş.
07 Haziran 1950 Milliyet-Ordu Komutanlarının hepsi değiştiriliyor” Haberi.Genelkurmay başkanı,Abdurrahman Nafiz Gürman yerine Orgeneral Nuri YAMUT,Korgeneral Şahap Gürler’in Genelkurmay ikinci başkanlığa getirileceği,Deniz,Hava ve 1.Ordu komutanlarının hapsinini değiştirildiği belirtiliyor.
• Aynı sayfada dün değiştirilen kanunla Arapça ezan yasağının kaldırılmasının sevinici işleniyor.
• 14 Haziran 1950 tarihli Vakit Gazetesi Başbakan Adnen Menderes’in D.P Meclis grubu toplantısında CHP’yi “İrticayı teşvikle” suçladığını yazar.
• Haberin satırları arasında,”Başbakan,muhalefetin orduyu tahrik yollarına saptığına,irticayı teşvike yeltendiğine,bir şark meselesi yaratmağa çalıştığına işaret ederek,hükümetin bu beyhude çabalayışları

• dikkat ve teyyakuz la takip ettiğini belirtmiştir.Beyanat,grup umum heyetinde büyük tezahurata yol açmış,sık sık alkışlarla kesilmiş,ittifakla tasvip edilmiştir.....”
16.6.1950 UYDURMA TÜRKÇE İÇİN MECLİSE BAŞ VURULDU.Bir Avukat,zorla kabul ettirilen nesebi gayri sahih kelimelerin kaldırılmasını istiyor.İstanbul barosu avukatlarından Burhan APAYDIN’ın UYDURMA TÜKÇE itirazı.”Öztürkçe namı altındadilimizde uydurma ve nesebi gayri salih kelime ve tabirler yar almıştır.Bu suretle milletin diline müdahale edilmiş ve binlerce kelime vatandaşlara zorla kullandırılmak istenmiştir.Bu suni dil,mektep kitapları ve resmi daireler kanalı ile zorla sürülmüştür.Buna kimsenin hakkı yoktur.Ben bunun menfi tesirini nefsimde duyan bir vatandaş sıfatı ile Büyük Millet Meclisinden kanun yolu ile vatandaşın diline müdahalenein kaldırılmasını talep ediyorum

• 06 Temmuz 1950 Perşembe Hürriyet “Kore’deki Amerikan Başarısı”.Komünistlerin bir zırhlı birliği geri püskürtüldü.
• Hürriyet Muhabirleri dün gece yarısı uçakla Mc.Arthur’un karargahına hareket etti.Kore’den haberlerimizi bekleyiniz....
• 07 Temmuz 1950 Milliyet.ORDUDAN 22 GENERAL EMEKLİYE AYRILIYOR haberi.İçlerinde genel kurmay başkanı da var.
16.7.1950 NAZIM HİKMET ÇIKARILAN AF KANUNUNDAN YARARLANARAK SERBEST BIRAKILIR.Milli Türk Talebe Birliği aleyhte propagandaya başlar.Cezasının af yasası ile 2/3’ünün af edilmesinin komünistleri sevindirdiğini,20 bin yüksek tahsilli gen adına üzüntülerini bildirirler...
03 Ağustos 1950 Miliyet “Ordu Terfi Listesi hazırlanıyor.Altı orgeneral tekaüt ediliyor.Teni terfi listesinde Orgeneralliğe yüksele n yok,emekliye ayrılanlar arasında Salih Omurtak,Mehmet Ali Ülgen,Kazım Orbay,Hakkı Akoğuz,Muzaffer Ergüder,Abdurrahman Nafiz Gürman bulunmaktadır.
• Mevzuat gereğince “8” orgeneral bulunması gerekirken 14 tane istihdam edilmiştir.Mevcut durumu statüye uydurmak için yapılmıştır.
• Aynı sayfada,Ramazan münasebeti ile her sabah 07.30-07.40 arası kuran okunmasına devam edilecektir.....
• Avrupa’nın Müdafaası için Hazırlıklar.-Rusların hareket geçmeye hazır 175 tümeni var. Washington-2(A.A)Amerikan hükümeti NATO paktı memleketlerine müracaat ederek ne miktarda askeri malzeme ile müşterek müdafaaya katkılarının olabileceğini sordu.
05 Ağustos 1950 Milliyet Rus delegesi Josef Malik,Çin’in Birleşmiş Milletlere alınmasında ısrar etti ve ABD Kore’den çekilmezse harp tehdidinde bulundu.

1950 Kore Haritası.Kırmızı Kuzey Kore işgalini,
Mavi NATO güçlerinin işgalini temsil diyor.
KOREYE GİDECEK OLAN TÜRK ASKERİ BİRLİĞİ -4500 kişinin Ankara ve Çankırıdaki alaylardan seçileceği bildiriliyor.Koreye gönüllü gitmek isteyen subayların müracaatları bu gün de devam etmiştir....Amerikan kıtaları ile güneydeki Masan Limanına ilerlemek isteyen düşman kuvvetleri arasındaki çarpışmalarda 600’den fazla komünistin öldüğünü müşahede etmişlerdir....

• SABOTAJ YANGINLAR BAŞLAR;

• Balıkesir’de dün başlayan yangınde 517 dükkan yanmıştır.Zararın 15.milyon TL olduğu tahmin ediliyor.
• Kayseri’de Mehmet Bürüncük’e ait büyük bir pamuk fabrikasında yangın çıkar.İki itfasiye eri İtfaiye yolda devrildiğinden görev esnasında ölmüştür.Fabrika 100.000TL’ye sigortalıdır. (Kayseri ticari zekası var gibi görünüyor.)
• KIZIL NEŞRİYAT-05.Ağs.t.1950-Ankara,İzmir’de bazı tutuklamalara neden olan ve duvarlara,ağaçlara çivilerle yapıştırılan komünizmi öven yayınlar üniversite öğrencilerince sökülmüştür.Reklam olmasın diye adı yazılmayan bu neşriyatın,ve bütün komünist neşriyatta yer alan resmin Moskova’da çıkan bir dergiden alındığı beyan olunmuştur.Bu resimde ASİ İŞÇİ’nin kalbi üstünde Lenin’in,bir kadın işçinin,sırt tarafında ise Marks’ın kafası görülmektedir.Mearks’ın,Lenin’in fikirlerini yayan yazılarla,isyan hikaye ve şiirleriyle doludur.....

12.8.1950 Miliyet Ankara 11 Manşet –Kızıl Tahriklerle mücadele--KOMÜNİZM VATAN HIYANETİ SAYILIYOR. Uzun zamandır süregelen olaylar göstermiş ki komünizmle mücadele hususnda mevzuat gayri kafidir.Evvelki iktidar zamanında bu yara zaman zaman kanamış, ve so yıllarda kangren olmuştur.D.P iktidara gelmeden önce neşredilen parti programında da Komünizmle mücadele edileceği ve memleketin bütünlüğünün tehlikeye atılmayacağı bildirilmişti.
• Komisyonun bu günkü toplantısında yapılan uzun tartışmalar ve ceza kanunu üzerindeki tetkikler sonucunda Komünimin vatana ihanet olarak anlaşılmasında ısrar edilmiştir.
• Davranış ve hareketleri ile komünistliği belli olanların Türk vatandaşlığından çıkartılması ile sınırdışı edilmesi veya ceza kanunundaki “en ağır” ceza ile cezalandırılması konusunda ısrarla durulmaktadır.
• KOMÜNİZMLE MÜCADELE-Milli Eğitim de Tasfiye Hareketi.M.E.Bakanı Tevfik İleri sat 18.30’da Turizm Gnl Müd.Halim ALYOT ile birlikte İstanbul’a gelerek solcuların idareden temizleneceğini bildirerek Üniversitelerinsiyasetler uğraşmasına taraftar olmadığını söyledi.
• “Türkiye’de bu gün bilhassa hükümet olarak komünizmle mücadelye kati surette karar verilmiştir.Ben de diğer arkadaşlarım gibi kendi branşım dahilinde komünizmle mücadele etmeyi kendime vazife sayacağım.Bu mücadele hükümet programımızda da olduğu gibi en esaslı vazifemizdir.
• KIBRIS PROJELERİ GÖRÜŞÜLÜR.
19 Ekim 1950 Milliyet “VENİZELOS GELİYOR” –İtalya,Yugoslavya,Türkiye ve Yunanistanla işbirliği yapmıya teşvik edilecek.
• Londra,18(A.P)Yunanistan başbakanı Sofokles Venizelos,Doğu Akdeniz bölgesinde bir Türk-Yunan komünist aleyhtarı güvenlik sistemi kurulması muamelelerini hızlandırmak amacı ile yakında Ankara’yı ziyaret edecektir.Venizelos bu ziyareti yapmak niyetinde olduğunu Türkiye başbakanı Adnan Menderes’e bildirmiş bulunmaktadır.Kendi güvenlik tedbirlerini sağlamlaştırmaları için İtalya,Yugoslavya gi,bi memleketler de Türkiye ve Yunanistanla işbirliği yapmaya davet edileceklerdir.Müşsterek askeri manevralar ve hudut kontrolleri de görüşme kapsamı içindedir.
• Ayrıca haberin Amerika’da New York Tımes’da büyük puntolarla verildiğini ve Türk tezinin tartışıldığı belirtilmiş.
NATO’YA GİRİŞ:
KORE,KIBRIS VE ERMENİ SOYKIRIM TUZAKLARINA DÜŞÜRÜLME DÖNEMİMİZ
• 04 Nisan 1949’da sonunda Nato kurulur.
22 Mayıs 1950’de Demokrat Parti Başkanı Adnan Menderes’ in Başbakanlığa seçilmesinin ardından İsmet Paşa Cumhurbaşkanlığına yeni seçilen Celal BAYAR’a teslim eder ve partisi CHP’nin başında muhalefet yaşantısına başlar. Muvazaalı Menderes Hükümeti,seçilmesinden 15 gün sonra Haziran 1950’de ilk Nato müracaatını resmen yapar.
• 25 Temmuz 1950’de Kore’ye asker gönderme kararı meclisten geçer.İlk parti “4500” askerlerimiz de “Amerikan Emperyalizmine karşı,başlarındaki köleci-feodal işbirlikçilerden demokratik eşit vatandaşlık haklarını alabilmek için savaşan” Koreli’lere kurşun sıkmak üzere Kore yollarına düşer.

• 03 Ekim 1918 sonrası ülkemizi işgal etmiş olan İngiliz,Fransız, İtalyan ve ABD ve onun kışkırttığı Yunan,işgal ordularına karşı “Bağımsızlık Savaşı” veren Atatürk ve TBMM hükümetine yani Türk Milletine 30 yıl önce,”bağımsızlığımızı kazanmamız için” silah,para, siyasi,her türlü yardımdan çekinmeyen SSCB’yi yani Rusya’yı Güney-Kuzey Kore’den çıkarmak için,Rusya’ya karşı savaşsınlar diye asker gönderiyorduk.

• Yani “sol” veya SSCB Sarı Denize Kore yarımadasından inmesin diye emperyalizmle birlikte kafalarına vurmaya gidiyorlardı.
Amerika naz yapar;
• Yine bu arada Türkiye NATO ittifakına girmek için başvurmuş, DP Hükümeti de 11 Ağustos 1950’de ikinci başvuruda bulunmuştur. Ama başvurular reddedilmiştir. Başvuruların bir nedeni bir tugayın Kore Savaşı’na katılmasının ödülünü almaktır. Ama reddedilmiştir.
• Bu duruma generaller ve ihtilal yapmak üzere çalışma yapan subaylar ne diyorlardı? Değerlendirmeleri neydi? Ona bakmak gerekiyor.
Emekli General Esengin’in değerlendirmesi şöyle:
• “NATO’ya girişimiz, nasıl olsa silah, araç gereç ve yardım alıyoruz diyen bir zihniyetle DP yöneticileri, bütün tarihi geleneklerimize ve Ordu’nun onuruna ters düşen tavizler (ödün) veriyor, yabancılara denetim hakkı tanıyor, emir ve komuta zincirinde rütbe ve kıdem gözetmeden (Anımsatalım, Türk Orgeneralin üstünde Amerikalı bir Korgeneral bulunuyordu) onlara bir üstünlük tanıyordu. Bu da hoşnutsuzluklara ekleniyor ve Silahlı Kuvvetler’de yeniden politikaya karışma, siyasi iktidarı yıkma fikrini güçlendiriyordu.”

• Bu tür söylemler ve davranışlar Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında onulmaz bir çatışmanın başlangıcıdır. Anımsayanlar olacaktır. Mahalle ve köylerde DP’lilerle CHP’liler gidecekleri kahvehaneleri bile değiştirmişlerdir.
Devlet yukarıdan işgale açılmıştır.Olayı kavrayamayan alt kademe bürokrasinin gelişmeleri doğru yorumlayamaması iktidar partisinin suçlanmasına neden olur.Muvaza gösterilse de anlaşılmamıştır.

DARBE UYARILARI BAŞLAR;(HÜKÜMETİ MAĞDUR GÖSTERİP İKTİDARI SAĞLAMLAŞTIRMA AMAÇLIDIR.)
• Bu arada Ordu’nun içinde de kaynaşmalar vardır. Afyon Milletvekili Ali İhsan Sabit 31 Ocak 1951’de Başbakan Adnan Menderes’e “Genç Pilotlar Birliği 1 No’lu bildirisini” getirir. Bildiride Hava Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Kumanda Heyeti’nin tasfiyesi, Genç Subayların güvendiği generallerin işbaşına getirilmesi, Hava Kuvvetlerinin gücünün artırılması ve ücretlerin artırılması istemi vardır.
• Bu homurtuların yükselmesi,aynen bu gün kü gibi hem iktidarı hem de işbirlikçisi ABD’yi kızdırmaktadır.
• Aşağıdaki “ihbar” olayını anlamak için 1945 Celal Bayar-İsmet İnönü muvazaasını (Şikesini) hatırlayın.Olayın "püf noktası“" buradadır.
• İsmet paşa değil midir ki ilk müracaatları,yukarıdaki gerici icraatları yapan?
Şimdi,biraz da kronolik tarih takılırken,Emeperyalizm’in “Sol’u kötü göstermek için açtığı kampanyaları gözden geçirelim.Kronolojik haberlerin tümü Milliyet Gazetesi Arşivinden alınmıştır.Yukarıdaki kronoloji de böyledir.Farklı olan zaten belirtilmiştir.

22 Mayıs 1955 Milliyet –RUS ELÇİSİ ZORLU İLE GÖRÜŞTÜ-Görüşmeye dair bir açıklama yapılmadı. Rusya’dan altın ithali mıhtemel.Ankara-Hususi-Rus sefiri Nikita Semennoviç Rijov dün öğleden sonra hariciye vekili Fatin Rüştü ZORLU’yu makamında ziyaret ederek kendisiyle bir buçuk saat görüşme yapmıştır.Bu görüşme hakkında hiçbir açıklama yapılmamıştır.Ülkemize yeni dönen sefirin bazı teklifler yaptığı görüşü hakim.

03.Mayıs 1958 Milliyet- KIBRISTA YENİ HADİSELER-TÜRKLER,solcu Rumlarla işbirliği yapan ALTI TÜRK’ün kurduğu KOMÜNİST YUVASINI yıktı.
• Rumlar da içeri düşen ajanlarını kurtarırlar;
03.Mayıs 1958 Milliyet Grivas’ın sağ kolu olan bir tedhişçi üçüncü defa dün hapishaneden kaçtı.

KIBRIS’TA BİZİM AMERİKAN UŞAĞI ERMENİ GLADYO İLE YUNAN GLADYOSU EL ELE
Milliyet Gazetesi aşağıdaki bu haberden utanmıyor mu acaba?
• Lefkoşe-Faruk Demirtaş bildiriyor;
1.MAYIS GÜNÜ kızılların yaptığı yürüyüşe TÜRK OLDUKLARINI İDDİA EDEN altı kişi de katılmıştır.ANASI Rum,BABASI belirsiz TÜRK Ahmet Sadi adlı SOYSUZ beraberinde sürüklediği 5 kişi ile birlikte giriştikleri bu hareket bütün Türklerin infialini uyandırmıştır.Derhal toplanan Türk gençleri BU SOYSUZLAR tarafından kurulan “KIBRIS TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ” lokalinin içindeki eşyaları tahrip etmişlerdir.Bilahere binanın içinde bulunduğu LOKAL ATEŞE VERİLEREK yakılmıştır.Türklerin bu hareketi “SAĞCI RUMLAR TARAFINDAN” da takdirle karşılanmıştır.Komünist uşakları canlarını kurtarabilmek için komünist Rumların himayelerine sığınmışlar ve ortadan kaybolmuşlardır....
• Bu haber,Ermeni-Rum işbirliğini net olarak göstermektedir.Komünist olan Türkler “Rum Dölü” olmakla suçlanırken,Rumların takdiri de övünmeye sebep olur.Tam bir kepazelik.
• 05.5.1958 Milliyet-CHP MECLİSİ İRTİCAI TELİN ETTİ.Yayınlana tebliğde bazı politikacıların tutumunun bu hareketlere zemin hazırladığı belirtildi.İstanbulda da Günaltay “Karakuvvet başkaldırmıştır” dedi.Dün sona eren toplantıdan sonra neşredilen CHP tebliğinde iktisadi durum ve basına girişilen baskı hareketi de şiddetle tenkid edildi.NAKARA,HUSUSİ-İki günden beri CHP genel başkanı İsmet İnönü’nün riyasetinde toplanan parti meclisi dün akşam mesaisini bitirmiş ce irticai hareketlere de temas eden bir tebliğ yayınlamıştır.
23.5.1958 Millliyet-CHP-Nurcuların son faaliyetlerine dair bir gensoru veriyor.
24.5.1958 Milliyet -Amerikalı bir er iki kişiyi ezdi.Sarhoş olduğu tahmin edilen erin Anakara Kavaklıdere’de otomobiliyle çarptığı motosiklette bulunan bir kişi de yaralandı.
27.5.1958 KIBRIS’TA sağcı-solcu Rumlar birbirleriyle çarpıştı.Sağcı ve solcular arasındaki mücadele harb halini alıyor.
• 04.6.1958 Rusya’nın Türkiye’ye sulh taarruzu-İzvestiya gazetesi dostluğu batılı ülkelerin bozmuş olduğunu iddia ediyor.

RUS-TÜRK İLİŞKİLERİNİN 38.YILI NEDENİYLE SULH TAARUZUNUN YAPILDIĞI AÇIKLANMIŞTIR.İzvestiya 38 yıl önceki dostluk dönemini hatırlatarak ”Türk-Rus münasebetlerinin bu günkü durumu memnuniyet verici değildir.Islaha ihtiyaç vardır.Amerikan liderleri hazırlamakta oldukları tecavüz harbinde Türkiye’yi ileri karakol olarak kullanmak istemektedirler.Amerikan ve batılı liderlerin takip ettikleri siyaset yüzündendir ki Türk-Rus münasebetleri istenildiği şekilde dostane olmamaktadır.”
05.6.1958 RUSYA BİZİMLE KONUŞUP ANLAŞMAK İSTİYOR-Pravda yüksek kademede bir konferans teklif ediyor.Sovyet Komünist Partisinin yayın organı PRAVDA dünkü yazısında Türk-Rus münasebetlerinini islahını temin eçin yüksek kademede bir konferans aktini temenni ederken “Bu durumda hiç olmazsa Türkiye NATO ya karşı taahhütlerini genişletmekten kaçınmalıdır. Demiştir.Rus hükümetinin bu dostane önerisi maalesef hiçbir Türk hükümet yetkilisi tarafından cevaplanmamıştır denilmiştir.
03.7.1958-Türkiye’ye yeni bir Kredi Açılıyor-ANSA ajansı ABDnin ordu bakım masrafları için Almanya’ya yolladığı 150.milyon Doların Türkiye’ye verilmesini kararlaştırdı.
15.7.1958 Irak’ta Kral’ın devrildiği Cumhuriyet ilan edildiği yazılıyor.Abduillah ve Nuri Sait Paşa’nın ihtilaciler tarafından öldürüldüğünü bildiriyor.Yeni rejimi tanımayan aşiretler çarpışıyor.Kral Faysal ihtilalcilerin ellerinde.
AYNI GAZETE-İNGİLTERE’YE ULTİMATOM-Kıbrısta gereken tedbirler alınmadığı sürece bu tedbirleri bizzat Türkiye’nin alacağı bildirildi.Rumların giriştiği katliam sonucunda 8 ırdaşımızın öldürülüp çok sayıda yaralama olayları yüzünden bu ültimatoma karar verildiği yazılı.
16.7.1958 ABD Lübnan’a 5000 askerle Şemun’un talebi üzerine çıkarma yaptı.Fransız donanması Akdeniz’e açıldı,İngiliz birliklerin “hazırol” emri verildi.
17.7.1958 VAZİYET GERGİN –Amerikan 24.Hava İndirme tümenine ait birlikler Adana İncirlik’e geldi.Ortadoğu’da meçhul bir bölgeye sevk edilmek üzere Adana’da toplandıkları açıklandı.Sovyet Rusya, Amerika’nınLübnan’a asker çıkarmasını sert bir lisanla ihtar etti.Akdeniz ve Orta Şark’ta askeri harikatı gösteren harita yayınlanmış.
• İran’ın 110.bin kişilik ordusu ile Irak sınırında gösteri yaptığı işlenmiş.
18.7.1958-Ürdün’e Kral Hüseyin’in talebi üzerine İngilizlerin Ürdün’e indirme yaptığı bildiriliyor. Kıbrıs’a çıkartma talebimizi ilettik ve YunanistanBüyükelçisi dün gece geldi haberleri var.

• Bundan böyle ordu içine,hemen Kıbrıs’ta Türk-Solcu kıyımı yapacak, gelecekte 27 Mayıs 1960 darbesini,12 Mart 1971 muhtırasını,1968-1980 sağ-sol olaylarının hazırlayıcıları,12 Eylül 1980 darbelerini yapacak,bölücü terör örgütünü kuracak kadrolar yerleştirilir.
• Askeri istihbarat dahil bütün derin adamlar ve basın,üniversite kurumlarının elemanları NATO ülkelerinden açık maaş almaya başlarlar.(Tuncay Özkan MİT tarihi)
• Artık “devlet çarkları” kırılmıştır,devletin çarkına resmen sıçılmıştır.

• Fırsat bu fırsat,Semitik Gürcü Prens Sabahattin’in uzantısı Liboş İşbirlikçi (Kırım tatarı) Menderes hükümeti Ordu’da büyük çapta tasfiyeye girişir. Tasfiye girişimi boşuna değildir.
DARBE İHBARCILIĞI MESLEĞİ DOĞUYOR;
• Bir Albay Menderes’i ziyaret eder ve generallerin hükümeti devirmek için ihtilal girişiminde bulunacağını ihbar eder. İhtilal 8-9 Haziran gecesi yapılacaktır.
ORDUDA TASFİYELER ve DÖNME KURMAYLAR DÖNEMİ;
• (Aynı,2003-2010 AKP darbe senaryoları gibi) Adnan Menderes Milli Savunma Bakanı Refik Şevken İnce’yi de yanına alarak Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a gider. İhbarın ertesi günü, yani 6 Haziran’da “Adeta bir darbe şeklinde gerçekleştirilen” (Ümit Özdağ, 27 Mayıs İhtilali, sf. 24) operasyonla Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları ve pek çok birlik komutanları görevden alınırlar. 13 Haziran günü Adnan Menderes grupta yaptığı konuşmada, “Size esefle belirtmek isterim ki, iktidara geldiğimiz henüz bir ayı bulmadığı halde, bazı zaruri (zorunlu) değişiklikleri mesele ittihaz (sayma, tutma) ederek Cumhuriyet Halk Partisi Ordu’yu aleyhimize tahrik (kışkırtmak) etmek yollarına sapmıştır. Bizim bu çabalarımız memleketimizde demokrasiyi perçinlemeye yöneliktir.” der.
BAZI GERÇEK ULUSALCILAR DÜMENİ AYMAZ VE KULLANILMAYA DEVAM EDERLER.
• 1960 İhtilali’nde önemli görevler yapan Orhan Erkanlı’nın değerlendirmesi şöyleydi:
• “Askeri yardım yoluyla diğer devletleri kısmen ve tamamen kontrolü altına almak, modern emperyalizmin en tehlikeli ve en korkunç metodlarından biriydi.” (Özdağ, age)
• Amerika,karşısında,kendisine “hayır” diyebilecek,halkının çıkarlarını önde tutabilecek “ulusalcı, vatansever,gerçek milliyetçi,savaşçı Türk,solcu” görmek istemez.O projelerini, planlarını,emirlerini "harfiyen uygulayacak" emir erleri istediğini o zaman da göstermiştir. Satın aldığı adamların devleti nasıl teslim ettiğine bakınız.
• Bu gün de aynısı yapılmakta değil midir?
• Artık o “kahraman Türk Ordusu” (!) İsmet Paşanın çizdiği yol,oluşturduğu dönme Ermeni ve Rumlardan oluşan kadrolarla,ABD hayranı,”Sol’a haçlı seferi yapan,devleti dindaşlarına peşkeş çeken,başka milletlerin eline bakan,onların okullarında kurslara katılan,en yüksek komutanları onlarca tayin edilen,hata kendi kışlasında bile onlardan emir alan” uysal dönme komutanlar emrinde bir “NATO ordusu” olmuştu.

KIBRIS TUZAĞINA İTİLİYORUZ;
• Şimdi sıra Amerika’nın bölgede dünya hakimiyetini pakiştirecek projeleri uygulamaya gelmişti ve başımıza “60” yıldır bela edilen ve halen bir çivi bile çaktırmadıkları Kıbrıs Sorununu dayatmaktaydı.Çünkü,Rusya’nın Akdeniz’den kovulması için “sol” bitirilmeliydi.

YUNANİSTAN ve KIBRIS’TA SOL’UN DURUMU
• Lakin,Yunanlılar arasında “sol” oldukça güçlüdür,bunun kökenleri, İzmir’li tüccar Emmanuel Dadaoğlu,ilk Yunan Devrimci Savaşını, Fransız-İngiliz-Rus himayesinde 1832’de kurulan Yunanistan devletinin başında bulunan Alman Sarayından getirilmiş Kral Otto’ya karşı başlatmasına kadar gider.
• Arnavut,Bulgar,Sırp,Slavlarla ilişki içindeki Grek Sosyalist Devrimcilerin başlattığı Grek Devrimci Mücadelesi (1943-1948 İngiliz-ABD destekli Kralcı EDES ile Yugoslavya, Arnavutluk, Bulgaristan destekli devrimci ELAS arasında-Bizim Mihri Belli de aralarındadır.) 1947 yılında ABD’nin askeri müdahalesi ile kesilmişse de 1950’lere kadar zayıflayarak sürmüştür. Bunda,Yugoslavya’nın (Müdahale oranı İngiliz-Rusya %50), Komünform’dan çıkarılması Arnavutluk’un da kısmen ABD-İngiliz güdümüne kademeli bırakılması (1965’e kadar),Yunanlı devrimcilere silah ve siyasi desteğin kesilmesini sağlamıştı.Churchill-Stalin Yüzdelik Antlaşmasına uyan SSCB’de desteğini çekmişti.

ABD’nin GEÇMİŞTE SOL’U EZME ÇALIŞMALARINA ÖRNEKLER
• I.Dünya savaşı sonrası 05 Ocak 1919’da Almanya Nasyonal Sosyalist (Faşist ) Parti kurduran ABD, altı gün sonra 11 Ocak Komünistlerin kafasını Berlin’de kırmıştır.ABD,I.Dünya savaşı sırasında “kazara kurulan” SSCB Sosyalizminden dolayı çok rahatsızdı.Arkasında bulunan diğer feodal yapılanmalarla gücünü katlayan ABD,girdiği her yerde “sol” adını kurutmayı iş edinmişti.

• I.Dünya Savaşında,11Kasım 1918’da Almanya’nın teslim olmasının ardından 56 gün sonra 05 Ocak 1919’da Almanya Nasyonal Sosyalist (Faşist ) Partisini,kurduran ABD,6 gün sonra Berlinde Komünist grupların direnişlerini de 11 Ocakta Berlin’de bastırarak,Rusların,Baltık Denizine geçiş yolunu kesen ABD-İngiliz koalisyonu,her ihtimale karşı Balkanlar-Yugoslavya,Arnavutluk-Yunanistan üzerinden Rusya'nın aşağı ineceğini hesap ederek de 23 Şubat 1919’da İtalyan faşisti Benito Mussolini’ye İtalya’da Faşist Partiyi kurdurarak Akdeniz çıkışını da sağlama aldığında,II.DÜnya Savaşının sebeplerini yaratacak olan “emperyalist paylaşım kavgasının” da fikri temellerini oluşturmuştu.

• Diğer yandan,1941’de Irak’ta “Mahabat Kürt Devletini kuran SSCB”,İngiltere’yi Irak’tan, 1945'de İran'’a milliyetçi başbakan Musaddık’ı destekleyerek İngiliz-Hollanda ortaklı İngiliz petrol şirketindeki haklarını %60’tan %50’ye düşürtmüş,1948’de Çin,Hindistandan kovulmuş, son olarak da Mısır-Süveyş kanalındaki kuvvetlerini SSCB destekli isyanlar yüzünden Kıbrıs’a çekmek zorunda kalmıştı.Yani İngiltere bütün kolonilerinden kovuluyordu.

DÜNYANIN ŞEYTANI AMERİKA’DAN “ŞEYTANCA BİR PROJE DAHA ”
İKİ ÜLKENİN FAŞİSTLERİNE UZATILAN KIBRIS HAVUCU İLE TÜRK-YUNAN DÜŞMANLIĞI YARATILACAK, MİLLİYETÇİLİK GÜÇLENDİRİLECEK VE “SOL” ÇÖKERTİLECEKTİ.
PROJE BAŞARIYA ULAŞTIKTAN SONRA BU “HAVUÇ” TEZGAHTA “MARAŞ DONDURMASINA” DÖNECEK , TÜRKİYE VE YUNANİSTAN OYNATILAN MÜŞTERİYE DÖNERKEN ABD,MÜŞTERİSİNİ KANDIRARAK GÖSTERİ YAPAN KURNAZ DONDURMACIYI OYNAYACAKTI.


(Aşağıdaki karikatür ve reklam,bu yazıdan sonra çizildi.)
Çikolatalı Siyah-Beyaz Obama Dondurması reklamı
• Acilen Yunanistan halkını “ırkçı,köktendinci,faşist,yaban eşeği gibi herkesle geçimsiz, sevimsiz” yapacak bir proje lazımdı.
• O da yapıldı ve 1914’de I.Dünya Savaşında Almanya yanında savaşa girdiğimiz için İngiltere’nin ilhak ettiği,1925 Lozan antlaşması ile de el koyduğu Kıbrıs’ı,İngiltere’nin elinden “kısmen” alıp, (Üslere dokunulamıyordu) Türkiye ile Yunanistan’a “önerip” ikisini kavga ettirme,birbirine yedirme, planı”.
• Planın bu kısmı iki ülke halkında “etnik düşmanlık” yaratarak,halkların kardeşliği,birey hakları,iş güvenliği,emeklilik hakları gibi özgürlüklere dayalı “sol” fikirlerin ilerlemesini engellemek,halkı dine,milliyetçiliğe yönelterek, Cumhuriyet rejiminin getirilerini geri almaktı.
• Yani bu proje,tacı alınıp devletsiz,işsiz kalan krallar,padişahlar,beyler,paşalar,kontlar, dükler gibi feodaller, manastırı,tekkesi alınıp,ortada kalmış, sermayesi “yalan-dolan” olan yiyici rahip, papaz,hoca,molla gibi din adamlarını eski günlerine kavuşturmak ve halkları da “afyon yutturulmuş köle toplumlar” dönemine geri dönüşü de içermekteydi.

Henüz,din le bağları güçlü olan bu toplumlarda da az paralarla destekledikleri Şeyh Said,Said-i Kürdi,Makaryos gibi dinci yobazlar kolayca etkili olabiliyorlardı.

• Peki bu plan nasıl işleyecekti?
• 18 Mart 1821’de İngiltere,Rus Çarlığı,Fransa’nın garantörlüğünde başına Alman kökenli Bavyera prenslerinden Otto adlı birnin getirilip Yunan Kralı ilan edilmesinden sonra,Kıbrıs ile Yunanistan ‘ın “aynı halklar oldukları” kavramına dayalı ilk “ENOSİS-Birleşme” faaliyetleri, garantör devletlerden İngiltere tarafından hem Yunanlıları “demokrasi karşıtı” yapacak hem de gelişen sosyalist akımları önlemek ve de kafir (!) Osmanlı’yı balkanlardan atmaya da yarayacak bir proje olarak desteklendi.
Yunanistan işbirlikçi feodal faşistleri bu projeye çok önceden,Kıbrıs’ı Osmanlı’dan koparma projesi dönemlerinde alıştırılmıştı zaten.
• İngiltere’nin 1925 yılında sömürge (Crown Colony) ilan ettiği Kıbrıs’ta yaşayan Rumlar, adanın Yunanistan’a katılmasını savunmaya başlamışlar ve bu amaçlarına ulaşabilmek için de örgütlenmişlerdir.

• YUNANİSTAN’IN MENDERES’İ ve PARTİSİ

KÖKTEN MİLLİYETÇİ BİRLİK PARTİSİ- Ethnike Rizospastike Enosis)1955’de Konstantin Karamanlis’in kurduğu sağcı Radikal Birlik Partisi.
• 1963’de Karamanlis’in istifasından sonra Panagiotis Kanellepoulos’un devraldığı parti,1961 seçimlerinde hile ile iktidarı ele geçirmiştir.George Papapndreou’nun Merkeziyetçi Birlik Partisi,Birleşik Demokratik Sol Parti tarafından hile yapmakla suçlanır.İki partinin düzenlediği mitinglerle 1963’de heükümeti devr etmek zorunda kalır.

• 1964’te yapılan seçimlerde Papandreou’nun Merkeziyetçi partisi %54 oyla iktidarı devr alır.
• Merkeziyetçi Birlik Partisi(-EK- Enosi Kentrou)George Papandreou tarafından 1961!de kurulur.
• 1963 seçimlerinde iktidara gelen parti,1965’de kral II.Konstantin tarafından “aşırı milliyetçi” hareketlerin körüklenmesi ve kralcı askerlerin müdahalesi ile çıkan iç çatışmalar sonunda 1965’de iktidardan uzaklaştırılır.

• 1967 Albaylar cuntası tarafından tutuklanır.1968’de tutuklu iken ölür.Cenazesi halkın geniş katılımı ile kaldırılır.Oğlu Andreas Papandreou siyasi mücadele bayrağını devr alır.
Görüldüğü gibi,Amerika,bizden A.Menderes’i yerken,Yunanistan’da da George Papandreou’yu kurban alır.İran’da Şah baba-oğul Rıza’lar,Pakistan’da Zülfikar Ali Butto,sonradan kızı Benazir Butto ve daha nice kurbanlar bu olayları takip etmektedir.

Biz konumuza gene devam edelim;
• Rumlar bu amaçları doğrultusunda yaptıkları çalışmaların bir sonucu olarak, 1947 yılı Ekimi’nde, Başpiskopos Yardımcısı’nın başkanlığında bir kurul oluşturarak Londra’ya göndermişler, o zamanki İngiltere Sömürgecilik Bakanından, “ Adanın, Yunanistan’a verilmesini” sağlamasını istemişlerdir.

• Bunun yanında, 2500 yıl önceki antik Grek Devletinden esinlenilerek Anadolu-Makedonya bölgelerini içeren Megalo İdea –hayali İdeal Devlet projesi ile 1919’da İzmir’in işgali ile kışkırtılan ”Grek Milliyetçiliği”,01.Nisan 1950’de Kıbrıs’ta Yunanistan’a (EOKA Ethniki Organosis Kyprion Agoniston: Kıbrıslıların Milli Mücadele Örgütü ) tedhiş örgütünü kurdurması ile yeniden canlandırılıyordu.Bu örgütü kurmakta başrol oynayan kişi de Yunan iç savaşında yıllarını harcamış,İngiliz-ABD işbirlikçisi faşist EDES örgütü elemanı Yorgo (George) Grivas’tı.

GLADYO ÖRGÜTLENMELERİ DÖNEMİ

• Bu yapılanma,daha sonra “Sheepskin-Koyun Postu” adı ile bilinecek olan ABD istihbaratının Yunan kanadında oluşturduğu “Gladyo-Kontr Gerilla” örgütünün de temeli olacaktı.
• Yunanistan’ın NATO’ya girişi Türkiye ile aynı tarihe yani 1952’ye denk gelmesine rağmen, Grivas,1951'de Kıbrıs’tan topladığı gençleri Yunanistan’a götürerek askeri eğitime tabi tutmaya başlamıştı.Yeni “Grek Faşist-ABD Mandacı” hareketini bu gençler üstleneceklerdi.

• Sözde,Kıbrıs’ta İngiliz işgaline karşı kurulan bu örgüt,İngilizlerden ziyade adadaki Türk-Müslüman halka uygulayacağı soykırım,Kıbrıs’ı Yunanistan’a katma faaliyetleri ile anılacak, soydaşlarını korumak için tepki gösteren Türkiye Cumhuriyetinin sert tavırları ile de,hatta Kıbrıs’ta Türk Devletinin kurulmasına izin verilerek de ,tahrik edilen Yunanistan ve Kıbrıs Rum halkları kabartılan “Milliyetçilik” duyguları sayesinde kolayca “Sol’dan Sağ’a,paralel olarak da SSCB’den ABD’ye yönlendirilecekti.”
• Böylece Yunanistan’ın ABD saflarında yer alması garanti altına alınacak,sosyalizme olan bağlılıkları,düşkünlükleri,inançları ortadan kaldırılacaktı.

YUNANİSTAN’IN “RUSYA SEVGİSİ” ABD’Yİ ENDİŞELENDİRİYORDU.

• Bu proje kapsamında,Yunan iç savaşı artıklarından oluşturulan faşist Yunanistan Gladyosu “Koyun Postu” örgütünün denetimindeki EOKA ile Kıbrıs’ta Türk soykırımı başlatılır.
• Sözde bu projeye göre,SSCB ile bağlarını bir türlü koparamayan ve NATO için kaypak, “Güvenilmez” olan (zaten Yunan adı olan “Grek”-Güvenilmez,hileci Hırsız demektir-Bu yüzden “Helen-Hellas” adını alırlar.Larousse Ansiklopedisi.)
• Türkiye hükümeti,bu kampanyayı okullarda “Kıbrısta bir gün ay doğacak,Ayın da yanında yıldız olacak” şarkıları ile siyaset kampanyasına sokmuştu bile.

• BAŞLANGIÇTA TÜKİYE ENDİŞELİDİR AMA EMİRLERE UYAR;

• C.H.P. iktidarının son Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, 23 Ocak 1950 tarihinde T.B.M.M.’ nde yaptığı konuşmada, “Kıbrıs meselesi diye bir mesele olmadığını...” savunarak,” İngiltere’nin adayı bir bir başka devlete vermek niyetinde bulunmadığını”, bu nedenle gençlerin “beyhude yere heyecana kapıldıklarını...” öne sürmüştü.

Diğer yandan, ABD’li işbilir generaller,Kıbrıs’ta Dr.Fazıl Küçük (Küçük=Ermenice-Aziz Bogos-Paulos-Paul adının Türkçesi) önderliğinde oluşan bir karşı yapılanmayı da Kıbrıs’ı kısmen Türkiye’ye katma ideolojisine dayalı çalışmalara başlatmışlardı.
• Yunanistan’daki Koyun Postu’nun Türk eşiti olan ve 1949’larda yapılandırılmasına başlanılan, (Başbakan ve ilgili Bakanların imzalarıyla) 27 Eylül 1952 tarihinde 17 Sayılı ve Milli Savunma Yüksek Kurulu onaylı kararı ile kurulan Türk Özel Harp Dairesinin himayesinde TMT-Türk Mukavemet Teşkilatı olacaktı.

• 1949 yılında,ABD-İNGİLİZ- karşıtı sol devrimci Yunan Gerillalarının “bağımsızlık Mücadelelerini” ABD ile birlikte askeri müdahale ile bastıran İngiltere’nin,yukarıda anlattığım Demokrat Partisini “muvazaa olayı” ile iktidar ettiği eski işbirlikçileri “İslami Kürdistancı Said-i Kürdi (Nursi) ile Sünni maskeli Dersim’li,Karadenizli,ve Anadolu’lu diğer dönme Ermenileri de barındıran Demokrat Parti iktidarına” Maraş dondurmacısı edasıyla verdiği ilk görevlerden biri olan “Kıbrıs dondurması” ile Türkiye ile Yunanistan halklarınıda “milliyetçi duyguları kabartmak,Türk-Yunan Düşmanlığı yaratmak ve SSCB’den,sol’dan uzak ABD-NATO Güvenlik duvarı oluşturma projesinde” Kıbrısta Menderes’e kurdurttuğu ilk Türkiye Gladyo örgütünün adını da gene “Volkan” koyuyordu.

• Bu ad ilginçtir,1918-1923 arasında İngilizlerin işbirlikçisi Semitik Gürcü liboş Prens Sabahattin’in kurduğu Kürdistan Teali Cemiyeti’nin çıkardığı,Osmanlı topraklarını “azınlık yerleşim bölgelerine göre bölen “yerinden yönetim” anlayışını savunan,“İslam Kürdistancısı” bölücü gazetenin adı da “VOLKAN” değil miydi?
• Bu volkan ada halklarını yıllar boyu lavları ile yakıp eritecekti.
• Ama,diğer yandan,İngiltere’ye rağmen adayı paylaşmak iki tarafında gözünü korkutmaktadır.Bu yüzden,her iki tarafın faşist iktidarları “pek gönüllü olmadıkları” yönünde açıklamalar yaparlar.

• TÜRKİYE HAVUÇ’A ÖNCE ENDİŞE İLE BAKAR


Demokrat Parti’nin, 14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanarak iktidarı devralmasından sonra, Dışişleri Bakanlığı görevine getirilen Prof. Dr. Fuad Köprülü de, 20 Haziran 1950 tarihinde yapılan D.P. Grup toplantısında, Sadak’ın görüşlerini benimsediğini ortaya koymuş ve şunları söylemişti;
“Kıbrıs meselesi diye şimdilik bir mesele bizim ittilamızda değildir. Çünkü. Yunan Hükümeti de resmen Kıbrıs meselesiyle meşgul olmamaktadır. Binaenaleyh Hariciyemiz de böyle bir hadisenin mevcudiyetinden resmen haberdar değildir.”




• AMA YUNANLILAR “HIRİSTİYANLIK BAĞLARI” NEDENİYLE HAYLİ UMUTLUDURLAR;

• Yunan Başbakanı Sfokles Venizelos, 16 Şubat 1951’de Yunan Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada bu niyetini şöyle açığa vurmuştu;
“Biz, Kıbrıs Adası’nın ilhakını bugün değil, 1915 senesinden beri müteaddit defalar istedik. O zamandan bugüne kadar, iş başına gelen bütün Yunan Hükümetleri de bu talebi tekrarladılar.
Biz yeni bir müracaatta bulunmadıysak bundan, bu işten vazgeçtiğimiz mânası çıkarılmamalıdır.
Sükutumuz, siyasî iz’anımızın zaruri bir tecellisinden ibarettir. Hakikatte. Kıbrıs’ı istemekten hiçbir zaman vazgeçecek değiliz.”

• Makarios da, İngiliz İşçi Partisi milletvekili Tom Criberg’e;
“Birleşmiş Milletler’in kararı ne olursa olsun, bu konudaki tek çözüm yolunun Ada’nın Yunanistan’a katılması olduğunu...” söylemişti.

1950 Enosis Plebisiti nedir?
• Rum liderliği ile Yunanistan'ın Enosis için ortamın çok uygun olduğu inancı ile plebisit yönünde girişimler başlatılması üzerine harekete geçen ve Enosis şampiyonluğunu kiliseye kaptırmak istemeyen Komünist AKEL Partisi daha çabuk davranarak, 1949 yılı içinde Enosis için bir imza kampanyası başlatmıştı. Bu kampanya çerçevesinde seferber olan AKEL üyeleri 1949 yılı Aralık ayında ev ev gezerek, "Enosis istiyorum" yazılarının altında imza toplamaktaydılar. Diğer yandan Enosis şampiyonluğunun bayraktarlığını elinden kaçırmak istemeyen kilise de ayrı bir plebisit düzenleme çalışması içine girer.

• O zaman Baf metropliti bulunan Makarios ise, plebisit olayının başarı ile sonuçlanması için büyük bir çaba gösterir. Çünkü bu başarısı ona Başpiskoposluk kapılarını açacaktır. Böylece asırlardır Enosisin bayraktarlığını yapan kilise de, 15 Ocak 1950'de bir plebisit gerçekleştireceğini, açıklar ve halkın kendilerinin düzenleyeceği plebisite katılmasını ister. Kilisenin kendilerine cephe alması üzerine, başarısız bir sonuç almak yerine, kiliseyi desteklemeyi uygun gören komünist AKEL partisi, kendi düzenlediği plebisiti iptal eder ve halkın, kilisenin düzenlediği plebisite katılması için çağrıda bulunur. 15 Ocak 1950'de kiliselere konan defterlere "Enosis'e Evet" ya da "Enosis'e Hayır" şeklinde imza atarak gerçekleştirilen plebisit sonucu, Rum halkının %96'sının" Enosis'e Evet" dediği açıklanır. Böylece Kıbrıs Türkü, bir kez daha sağcısı ve solucu ile tüm Rumların Enosisci olduğunu kendi deneyimi ile görmüş olur.

Bu eylemden sonra Makarios Batpiskopos seçilir. Makarios'un Başpiskopos seçilmesinden sonra Enosis faaliyetleri eskiye oranla çok daha fazla yoğunlaşır.

Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu nedir?
• Kıbrıs Türk Kurumları Birliğinin dağılmasından sonra Enosis'e karşı verilen mücadele bir süre dağınık şekilde sürdürüldü. Ancak her geçen gün artan Enosis faaliyetleri, dağınık çalışmanın Türk Halkını bir sonuca götürmeyeceğini ortaya koyuyordu. Bu amaçla biraraya gelen tüm kurum ve kuruluşlar bir üst örgüt kuruma yönünde karar alırlar. Bu birlik, "Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu" adı ile 1949 yılında kurulur ve birleşme yönünde karar alırlar. Bu arada mevcut partiler de, "Kıbrıs Türk Milli Birliği" adı altında birleştirilir. Böylece, birbiri ile koordine içindeki iki merkezi örgüt, 1949 yılından itibaren Türk halkının nabzını eline alarak, Enosise karşı mücadeleyi tırmandırır.

Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu ve Türk Milli Birliği heyetleri ardı ardına Türkiye'ye ve dünyanın belli başlı merkezlerine ziyaretler yaparak, Türk Halkının görüşlerini etkin bir biçimde anlatmaya başlarlar. Bu arada Türkiye'deki siyasi partiler, politikacılar, hükümet, basın, kurum ve kuruluşlar da sürekli olarak uyarılarak Türk Kamuoyunun Kıbrıs'a sahip çıkması sağlanır. İngiltere, BM ve tüm dünya ülkeleri, telgraflarla, mitinglerle Kıbrıs Türkünün sesine kulak vermeye çağrılarak, büyük bir mücadele başlatılır...

Bu arada savcı olarak çalışmakta olan Rauf Denktaş da bu görevinden 1957 yılında istifa ederek, K. T. Kurumları Federasyonu başkanlığına seçilir. Denktaş'ın Federasyonun başkanlığına seçilmesinden sonra bu örgütün çalışmaları yeni bir ivme kazanır. Kıbrıs Türk Halkının siyasi, demokratik ve mukavemetci örgütlenmesi tamamlanarak Enosis'e karşı verilen varoluş mücadelesi, merkezi bir yönetime kavuşur. Böylesine koordineli bir çalışma ile 1960 Zürih ve Londra anlaşmalarında Türk Halkının eşit bir ortak olarak yeni Cumhuriyetin kurucusu olması sağlanır...

SOL’A KARŞI SAVAŞMAK İÇİN KIBRIS’A ERMENİ VE TEVRAT KAHRAMANLARI ÇIKARTILIR”
• HANİ DEVLETİN ADI “TÜRKİYE CUMHURİYETİ”YDİ.BU KAHRAMANLAR NEDEN ERMENİ ADLARI SEÇTİ ACABA?
• ARIZA NEYDİ?
• YOKSA 1939 İSMET PAŞA-FAHRETTİN ALTAY DARBESİ,DÖNME ERMENİLERİN VE KÜRTLERİN KARŞI DEVRİMİ MİYDİ?
• “T.C.” TAŞNAK CUMHURİYETİ Mİ OLMUŞTU?
• KARAR SİZİN!!!

• Bu örgütü İngiltere’nin kurduğunu ve bazı tuhaf ilişkileri de Rauf DENKTAŞ 60 yıl sonra şöyle dile getirecekti;
• “....TMT'nin, ilk bildirisinin yayımlandığı Kasım 1957'den yaklaşık 8 aylık geçiş sürecinin ardından, Yarbay Rıza Vuruşkan'ın Ağustos 1958'de, 'Ali Çonan'' adıyla ve ''İş Bankası müfettişi'' göreviyle adaya gelmesiyle faaliyete geçtiğini anlatan Denktaş, Vuruşkan'ın teşkilat içindeki kod adının ''Bozkurt'', kendisinin kod adının da ''Toros''(Boğa) olduğunu söyledi.

Dr. Fazıl Küçük'ün kod adının ise ''Ağrı'' olduğunu belirten Denktaş, Dr. Küçük'ün kod ismiyle ilgili olarak bazen, ''Karın ağrısı mı?'' diye espri yaptığını, kendisinin de ''Hayır, en yüksek'' diye karşılık verdiğini anlattı. (Himalayalardan habersizmiş veya Ermeniliğini vurgulamış.Keykubat)

Denktaş ile Cumhurbaşkanlığından ayrılmasının ardından yapılan ve ilk kez kitapta yayımlanan bu röportajda, Denktaş, TMT'nin kuruluşundan Dr. Fazıl Küçük'ün haberi olmadığını ve TMT'den önce faaliyette olan ''Volkan'' teşkilatının İngilizler tarafından kurdurulduğundan şüphe ettiğini söyledi.....”
• Bir de DP’nin ABD-İngiliz emri ile Kıbrıs’a “Solcu Avına” gönderdiği subayların “kod adlarına” dikkatle bir bakın.Ben baktım.Türk Dil Kurmunun sözlüğünde de araştırdım bulamadım.Bakın neler buldum?;

• Yukarıda altlarını çizdiğim subayların adları gerçekten ilginçtir ve sayın Denktaş bunları “laf olsun diye” öne çıkarmamıştır inancındayım.
• TDK sözlüğünde ve Osmanlıca-Türkçe Sözlüklerinde “ÇONAN” veya “CONAN” veya benzerleri “CON-ÇON” ile başlayan kelime dahi bulmak imkansızdır.Ben bulamadım. Hem evdeki sözlüklerimde hem de nette.
• Ama “CONAN” adının,Amerikalı yazar Robert ERVİN HOWARD tarafından 1932-1936 yılları arasında uydurulmuş,Ağrı Dağında yaşamış efsanevi dev savaşçı “Kimmerya’lı BARBAR CONAN” adı ile yayınladığı çizgi roman kahramanı olduğu,1950’lerde de Türkiye’ye kadar bu romanın geldiğini VİKİPEDİ Ansiklopedisinde görünce (çocukluğumdaki çizgi roman düşkünlüğünden de bildiğim bir konudur.Ama bu romanı para verip hiç okumadım.Hatta saçma gelirdi.) hiç şaşırmadım.
• Diğer yandan “Ali” adını da Dersim’li dönme Ermenilerin Mecusilik-Hıristiyanlık (Pavlusçuluk) ve Müslümanlık ilkelerinden oluşturdukları “Ali’vilik” inancına sahip olan anlamında anlamak gerekir.;

• Sayın Fazıl Küçük’ün kod adının “AĞRI” olması,soyadının “Küçük” Hz.İsa’nın Havarisi Aziz Pavlus’tan gelen “Küçük= Pavlus” adından türetme Ermenice “BOGOS-Küçük” (Osmanlı’ya ihanet eden Ermeni lideri Bogos Nubar Paşa” gibi.) anlamından Türkçe’ye geçmiş bir “dönme Ermeni adı” olduğu açıktır.
• “Ağrı” da Ermenistan’ın sembolü olduğu gibi Hıristiyan dünyası için de “Nuh’un gemisinin konduğu, soyunun yeryüzüne yayıldığı yer” olması açısından kutsal ve Anadolunun en yüksek dağı olduğunu bilmeyenimiz varsa öğrensin.

Dr.Fazıl Küçük
• Yani,”Komünizm” ile savaşmaya Anadolu’dan “Ağrı” dağı gibi büyük, (Küçük= Aziz Pavlus kadar dine hizmet eden) Fazıl Küçük ve yine Ağrı’lı Barbar Conan (Konan) adına Yarbay Rıza Vuruşkan gidiyordu.

• 1967’lerde de Yunanistan’dan Tevrat kahramanı,putperest tapınağının sütunlarını devleşerek kolları ile deviren Yahudi tanrısı Yahve’nin savaşçısı “Sampson” katılacaktı.
• 1955 yılı ortalarında kuruluşunu tamamlayan EOKA (Ethniki Organosis Kibriyon Agoniston-“Kıbrıs Mücadelesi Ulusal Örgütü”) tedhiş örgütünün siyasî lideri Makarios, askerî lideri ise Yunanistan iç savaşı sırasında "X" kod adıyla bir yeraltı örgütü kuran ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra örgütü aşırı uçta partileştiren George (Yorgo ) Grivas'tır.

• Malum,”George-Aziz Corc” Aziz George İsa’dan sonra 275-281 yıllarında Anadolu Bitinya veya Nikomedya yani İznik ve Bolu civarlarında,İngiliz Kütüphane bilgilerine göre de Kapadokya-Niğde civarlarında Filistin-Lidya’lı Yahudi bir anne ve Arap asıllı Hıristiyan Roma askeri bir babadan oluşan ailede doğduğu,23 Nisan 303’de Filistin’de Hıristiyanların üzerine yapılan bir sefere katılması yakın korumasını yaptığı Roma İmp.Dıocletıan tarafından emredilir.

Aziz George Hıristiyan olduğundan katılmaz.Emirlerine karşı gelinmesine kızan ve çileden çıkan İmp.Dıocletıan Aziz George’un işkence tezgahına bağlanarak işkence ile öldürülmesini emreder.İşkence sırasında üç kez işkence tezgahı kırılır ve Aziz George üç defa öldükten sonra yeniden dirilir.Sonunda başı kesilerek idam edildiğinden şehit düştüğüne inanıldığını biliyoruz.
• Bu arada,23 Nisan 303 tarihi bende bir kıllanma yaratmadı desem yalan olmaz yani! Bu elbette tuhaf bir tesadüf olsa gerek.Neyse devam edelim;

• Yunanistan’dan Aziz George,Sampson,Anadolu Ermenilerinden de Conan ve Ağrı Dağı’nın Aziz (Paul) Küçüğü ABD-İngiltere adına Kıbrıs’ta “solcu avına“ çıkıyorlardı. Hedef albette “solcular” yani “Komünistlerdi”
• Fransız Devriminden bu yana İngiltere’nin “Demokrasiye karşı açtığı HAÇLI SEFERİ” kutsal Tevrat-İncil kahramanlarının adını almış,”aşikar ve gizli sembolik Hıristiyan savaşçılarla” Kıbrıs’ta da başlatılmıştı.
O’MALLEY –IAN CRAIG-2006 basımı,”Kıbrıs Komplosu” (Tuzağı-Dümeni) adlı kitaplarının ön sözünde;
• ...”Kıbrıs,adayı bölmek için İngiltere’nin de yardım ettiği Amerika’nın bir komplosuydu. Sebebi de,Amerika’nın Türkiye’deki askeri üslere olduğu kadar adadaki askeri ve istihbarat üsleri nedeniyle adanın stratejik önemine olan ilgisinden kaynaklanıyordu.
• Geçen 50 yılın Amerikan-İngiliz politikalarını yapmışlardı.” Diyordu.

• Bu proje ne Türkiye’ye ne de Yunanistan’a bir şey kazandırmayacak,sadece “NATO askerliği olarak yorumlanabilecek bir tuzak’ta figuran olacaklardı.
• Ama,şimdi projenin uygulanmaya başlamasından bu yana sayısız insan,asker kaybı ise sadece “soğuk savaş stratejisi” olarak ifade edilen üç kelime ile açıklanacaktı.
• Bu plana bağlı kalan ABD-İngiliz siyaseti,bir Maraş dondurmacısı kurnazlığı ve ustalığı ile her iki ülkeye de “havuç-değnek siyasetine” yapıştırdığı Kıbrıs Dondurmasını 60 yıldır kaptırmamaktadır.Halen de kaptırmamıştır. Türkiye-Yunanistan dondurmayı kapmaya çalışan avanak müşteri gibi zıplayıp durmaktadırlar.

Projenin mimarlığı ABD-İngiliz,militanlığını da Osmanlı’yı yıkıncaya kadar birlikte çalışmış Grek (Yunan) -Ermeni ortaklığının üstlendiği bir davada “Türk’e pay” düşer mi?

• Yukarıda Cemal Kutay “TÜRKİYE’Yİ YOK EDELİM” diye yazmamışmıydı?

• Yok olma olayında,ölecekler,Kıbrıs’lı Türkler,solcular,aynı yolda yürüyen Rumlardan başka kimse değildi.
• Hedef zaten “Solcu Türkler ve Rumlar” değil miydi?
• Öylese,düşecek şey de “ölüm’dü” zaten.
• Neyse devam edelim.

KIBRIS’IN PROJE İŞBİRLİKÇİSİ ŞAHİN BAKAN ,RUS GÖÇMENİ FATİN RÜŞTÜ ZORLUDUR;
1955’te EOKA, Ada’yı İngiliz sömürgeciliğinden kurtarmak için başlattığı silahlı tedhiş hareketleri üzerine İngilizler Kıbrıslı Türkleri polis ve komando olarak kullanmaya başladılar. O güne kadar Kıbrıs nasıl bir statüye sahip olursa Türkiye açısından iyi olur konusunda kafalar karışıktı ama ‘güvercin’ Fuad Köprülü’nün yerine ‘şahin’ Fatin Rüştü Zorlu Dışişleri Bakanı olunca durum değişecekti.

Rakiplerinin ‘sert, kırıcı, yabancı düşmanı, çok zeki’ gibi sıfatlarla tanımladığı Zorlu ile birlikte Türkiye aktif biçimde ‘Taksim’ politikasına yöneldi.

George (Yorgo) Grivas’ın faaliyetleri sonucunu vermiş,Türkiye’de Yunanlılara karşı derin kin,nefret uyandırılmış, 1955'lere gelindiğinde İstanbul’lu Rumların EOKA’cılara para gönderdikleri haberleri ile Rumlar hedef edilmiş (haklısı-haksızı da var),son olarak da Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalanması dümeni ile halkın Rumlara saldırması, mallarını yağmalaması da Türk Gladyosunca gerçekleştirilmiştir. Kıbrıs olaylarını protesto etmek isteyen halk,İstanbul’da gayrimüslümlerin işyerlerini yağmalar. Yunanistan’a kaçışlar başlar.Böylece ”Faşist-Irkçı,işgalci Türkiye” ilan ediliriz.

TÜRKİYE YUNANİSTAN’IN “DONDURMA KAVGALARI”

• 1950 Enosis plesibiti (halk oylaması) konusu1954'de tekrar Yunanistan tarafından Birleşmiş Milletler'e götürülür. BM'in konuyu reddetmesi üzerine de 1955 yılında EOKA kurularak, silahlı eyleme geçilir. Amaç, politik anlamda plebisit sonuçlarını heyetler vasıtası ile tüm dünyaya duyururken, bu sonuçlara saygı duyulmaması halinde Kıbrıs'ın bir kan gölüne dönüştürüleceğini dünyaya göstermektir. Nitekim, bir süre sonra Kıbrıs gerçekten bir kan gölüne dönecektir

” Kıbrıs konusu, 1954 yılında Türk kamuoyu gündeminin ilk sıralarına yerleşmiştir. Ancak bu yıl içinde Kıbrıs ile ilgili olarak yapılması planlanan mitinglere Başbakan Adnan Menderes, o sıralarda zaten çökmekte olan Balkan Paktı’na zarar vereceği endişesiyle karşı çıkmıştır.12
• Zafer Gazetesi’nde 30 Eylül 1954 tarihinde yayınlanan imzasız bir başyazıda; Yunanistan, Lozan Ant-laşması’na uymamakla suçlanmış ve Ada’nın “başka bir devlete devrinin söz konusu olması durumunda bu devletin, Türkiye olması gerektiği...” görüşüne yer verilmiştir ki (16); bu görüş, 1956 yılına kadar Demokrat Parti iktidarının savunacağı “ilhak politikası”nın da temelini oluşturacaktı.

• Aslında bunun için uygun bir zamandı çünkü 1955 yılı Mart ayında Türkiye, Irak, İran ve Pakistan arasında imzalanan Bağdat Paktı dolayısıyla ABD ve İngiltere, Türkiye’nin gücendirilmesini istemiyorlardı.

29 Ağustos 1955’te Türkiye ve Yunanistan Londra’da buluştular. Türkiye’nin tercihi mevcut durumun korunmasıydı. Ama eğer İngiltere Ada’dan çekilirse Kıbrıs’ı Türkiye’ye vermeliydi. Rumlar ise bağımsızlık istiyorlardı. Kıbrıs’ın neden kendilerine verilmesi gerektiğini mantıklı biçimde açıklayamayan Türkiye, İngiltere’nin Kıbrıs’a muhtariyet vermeye razı olduğunu görünce büyük bir oyun tezgahladı.

Türk Heyeti Londra’da köşeye sıkışmışken, 3 Ağustos 1955’te, Kıbrıs’taki ‘Kıbrıs Türk’tür Partisi’nin lideri Dr. Fazıl Küçük, İstanbul’daki ‘Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil’e çok ateşli bir mektup yazdı. Mektupta, Kıbrıs’ta Rumların taşkınlıklarını arttırdığı, eğer duruma müdahale edilmezse, Türklere yönelik genel bir katliamın başlayacağı belirtilmekteydi. Ortada katliam tehlikesi falan yoktur ama mesaj alınmıştı.
• 28 Ağustos’ta Menderes, Rum-Yunan ikilisini sert bir dille eleştirdikten bir hafta sonra, 6-7 Eylül yağması başladı.
• Türk heyeti utanç içinde Londra’yı terk etmek zorunda kaldı ama ‘muhtariyet’ meselesi ertelenmiş oldu.

07-10 Eylül 1955 tarihlerinde de İstanbul,Ankara,İzmir’de sıkıyönetim mahkemeleri kurulur. İçişleri bakanı olayları önleyemediği için istifa eder.

• 3 Temmuz 1956 tarihinde, bir ABD televizyonunda konuşan Başbakan Menderes; “İngiltere’nin Kıbrıs üzerindeki hükümranlığından vazgeçmesinin, uluslararası bir felakete yol açacağını...”, öne sürmüştür. Menderes, 05 Temmuz’da DP. Grup toplantısında yaptığı konuşmada ise, İngiltere’nin, Hükümeti’ne sunduğu öneri konusunda da şu bilgileri vermiştir;
“İngilizler derler ki, evvela tedhiş hareketlerine son verilecektir. Tedhiş hareketlerine son verildikten sonra, 10 senelik bir müddet kabul edilecektir. On senenin hitamında Adanın idaresinde mukayyet bir self-determination prensibinin tatbike konulması hususu, NATO’nun üçte iki ekseriyetiyle karara bağlanabilecektir. İngilizlerin tekliflerinin esası budur... On senenin sonunda, NATO’nun üçte iki azasının vereceği kararla, İngiliz hâkimiyetinin baki kalması Türk-Yunan-İngiltere arasında bir pakt aktedilmesi şartiyle, bir sureti halle bağlamak...”
• Aynı tarihte İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd, Avam Kamarası’da yaptığı konuşmasında;
“İngiliz Hükümeti’nin, Kıbrıs gibi gayet karışık bir ahali için self-determination hakkının tatbiki için muhtelif hal çareleri arasına Ada’nın taksimi hususunun da ithal edilmesi gerektiğini kabul etmektedir." diyecekti.

Yani, Kıbrıs daha o zamanlar hiçbir tarafa verilmemişti.Bizim “feodal yapılanmaya”, ABD- İngiltere sayesinde elde ettikleri “”saltanatın faturasını” ödetiyorlardı.
Kıbrıs’ta ne “ay doğacaktı” ne de “Grek Haç’ı”.

Ama,ABD-İngiltere gibi ağabeyleri sayesinde, toprak ağalarına ve ruhbanlara iktidar geri gelmişti ya.Halk dediğin zaten onların emirleri ile binlerce yıldır ölmeye alışık değil miydi?
• Aslında,sadece SSCB’yi bölgeden sepetlemek isteyen emperyalizmin zaferine hizmet edilmekteydi.
• 19 Aralık 1956 tarihinde kabul edilen Kıbrıs anayasasına göre, kurulması öngörülen ve 36 üyeden oluşacak olan Kıbrıs Meclisi’nde; Türkler 6, Rumlar 24 üye ile temsil olunacak, geriye kalan 6 üye de adanın Valisi tarafından seçilecekti. Kurulması planlanan Kabine’de ise, Türkler’e yalnızca bir Bakanlık verilecekti.

• 3 Mayıs 1957 tarihinde Bursa’da büyük bir miting yapılmış ve bu mitinge, Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile Başbakan Adnan Menderes de katılmıştır. Menderes bu mitingde yaptığı konuşmada; “Bizim yapabileceğimiz fedakârlığın son haddi, son merhalesi, Kıbrıs’ın taksiminden ibarettir...” diyerek, Ada’da uygulanacak başka bir çözüm şekline karşı çıkacaklarını vurgulamıştır.
• 1957 genel seçimleri öncesinde muhalefet, iktidarı, “Kıbrıs konusunda daha aktif bir politika izlememekle” suçlamıştır. Menderes bu suçlamalara seçim gezileri sırasında, 14 Ekim’de Rize’de yaptığı bir konuşmada verdiği yanıtta;

“Türkiye’nin güvenliği için, Kıbrıs Adası’nın sahillerimize bakan kısımlarını bayrağımız altına almak kararında bir değişiklik olmadığını...” söylemiştir.
• Bütün bu gelişmeler sonucunda, büyük çabalar gösterilerek İngilizce olarak hazırlanan ve 198 maddeden oluşan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, 6 Nisan 1960 tarihinde kabul edilmiş, bu Anayasa’da; İngiltere, Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “garantör” devletleri olarak yer almışlardır.Her iki ülke ye de “kıbrıs dondurması” ellerine tutturulacak şekilde uzatılmıştır.Ama ellerine asla bırakılmayacaktır.

“Kıbrıs’ı alacağız” zannıyla Menderes hükümetinin parende atarak daldığı bu proje sonunda, Kurtuluş Savaşımızla ve ABD’nin asla imzalamadığı Lozan Antlaşması ile bozulan Wilson’un 14 maddelik ilkelerindeki, Anadolunun batısında “Megalo İdea-Büyük Yunanistan” doğusunda da “Büyük Ermenistan” projesinin yeniden filizlendiren,Ermeni-Grek kardeşliğini tesis etmekten başka bir şey değildi.

Kıbrıs’a çıkan “subaylarımız (!) zaten Ermeni kod adları ile çıkmamışlar mıydı?
• Kıbrıs,Yunanistan ve Türkiye’de 1925 sonrası yeni bir “Mübadele” olarak anılacak,her iki taraftan halkın yerlerinin değiştirilmesine sebep olacak,karşılıklı düşmanlıkları yaratacak, onbinlerce insanı yuvasından,işinden,vatanından edecek bu pis olaylar,sade ve sadece “ABD - SSCB soğuk savaşına ve ABD çıkarlarına” hizmetten,Türk adını karalatmaktan başka bir şey değildi.
• Türkiye’den de gönderilen Rum Muhacirler sayesinde yaratılan “Türk Düşmanlığı” ile Yunanistandaki “sosyalist devrimci harekete olan sempati”,Grek Milliyetçiliğine” kayacak ve şımarık Yunanistan ABD’nin “uysal işbirlikçisi” oluverecekti.

• ABD,gerek Kore’ye göndererek kaybettiğimiz askerlerimiz, gerek Yunanlıları NATO’ya kazanmak için Kıbrıs ve Yunanistan’da başlattığı Türk soykırımları ile kaybettiğimiz soydaşlarımız ile, “büyük hayallerle” girdiğimiz NATO macerasında Türk Milletine ve hatta,girdiği her yere resmen “soykırımı” layık görmüştür.

ŞİKELİ MENDERES İKTİDARI
• Menderes de “toprak reformu” dümeniyle CHP'DEN ATILARAK iNÖNÜ TARAFINDAN MAĞDUR gösterilmiş,muvaazlı (şikeli) ilişkiler içinde girilen 1950 seçimlerinden,inek muhalif olsa kazanacağı bir ortamda,CHP’nin de seçime hiç asılmamasının rahatlığı ile,30 yıllık kurucu diktatörlüğe son vermiş,kahraman olmuştur.

• Amerikalılarca,günümüzün Tayyip’i gibi kahraman olarak karşılanmış,takdir hürmet görmüş,karşılığında da II.Dünya savaşında hurdaya çıkmış Amerikan kara yolu vasıtalarına,süt tozlarına,askeri hurda silah ve araçlarına ülkemizi Pazar eylemiştir.
• Örnek olarak,karayollarının yapımı için alınan Marshall yardımı kredisi ile Yunanistan “iş makineleri fabrikası” kurarak,sanayi yatırımını yapmış,bu yüzden 1967’de karayollarını yapmaya başlamışken,Menderes doğrudan Amerikan hurdalarını gemilerle memlekete taşıtmış,kağnıdan,karakaçandan başka kara vasıtası görmemiş adamlardan Amerikalıların verdikleri eğitimle bir haftada greyder,kepçe operatörleri yetiştirmiş ve hemen yolların inşâsına başlamıştır.

• Yol inşaatlarına,toprağın yumuşak olduğu ilk veya sonbaharda değil,Haziran sonrası toprağın sıcaktan kuruyup çatladığı zamanda başlayan,dünün çobanı iş makinesi operatörleri,kepçeyi taşıyan pimlerin dirençlerinden,kayaların işlenme potansiyellerinden habersiz,tecrübe olmaksızın kepçeleri,greyderleri “Ya Allah” deyip dağa bayıra vurunca,iş makinelerinin kimi uçurumdan yuvarlanmış,çekici olmadığı için,kimisi de kepçesi,bıçağı kırıldığından ya da 3cm kalınlığında,20cm uzunluğunda demir bir pim veya basit bir conta veya cıvata yokluğundan atıl kalarak çürümüş kalmıştır.

• Halen yollarımızın bozuk olma gerekçesi de bundan kaynaklanmaktadır.
• DURRELL VE SHAKESPEARE • Bu tarihten sonra Türkiye ‘Taksim’ politikasına yöneldi. Bunun ilk işareti Menderes’in, 5 Temmuz 1956’da Meclis’te ilk kez Kıbrıs’a müdahaleden söz etmesiydi. 1957’de aşağıda öyküsünü okuyacağınız Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu ve örgüte her türlü yardım yapıldı. Kıbrıs Türk’tür Partisi’nin lideri Dr. Fazıl Küçük (Bogos) önderliğinde Kıbrıs’ta ve Türkiye’de 50’ye yakın ‘Ya Taksim Ya Ölüm’ mitingi düzenlendi ve kamuoyu ‘Taksim’ için hazırlandı.
• Sonuç,1958’de 275 mi 375 milyon ABD doları bir kredi yüzünden Amerikalılarla da papaz olmuştur.Bu arada da nedeni hala açıklanamayan bir uçak kazasından da sağ salim çıkmıştır.
• (Bu konu ile ilgili BM görüşmelerinde Yunan temsilcisi Averof, Kıbrıs’ta uzun yıllar yaşamış İngiliz yazar Lawrence Durrell’in Acı Limonlar adlı kitabından, Kıbrıs’ta Rumların ve Türklerin barış içinde birlikte yaşadıkları yıllara dair bir pasaj okumuş, Zorlu’nun cevabı Shakspeare’in Othello piyesinden Türklerin Kıbrıs’ın öneminin farkında olduğundan ve Kıbrıs’ı göz ardı edecek kadar beceriksiz olmadığından söz eden bölüm olmuştu.)

• Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960 tarihli Anayasası’na göre Devlet Başkanı Rum, yardımcısı Türk olan ve her ikisinin de veto yetkisi vardı. Hükümette temsil oranı 7’ye 3 oranında Rumlar lehine olacaktı. Anlaşmanın uygulanması İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğü altındaydı. DP ile CHP arasındaki sert tartışmalardan sonra Kıbrıs Anlaşması DP’nin oylarıyla kabul edildi.
• İngiltere’nin Akdeniz’deki bu uygun üs alanının bölünmesine razı olmadığından ne Rumların Enosis’i, ne Türklerin Taksim’i gerçekleşti. Ancak,Türkler ile Rumlar arasında düşmanlığı kesinlikle katmerleştirmişti.Yani plan Amerika’ya çalışmıştı.

• Ama,olan olmuş,sağır İsmetin bile;
• “Menderes,Menderes,bu Amerikalılara bu kadar güvenme,onlar bir şey verirse canını ister,alır” nasihatine bile;
• "Amerikalılar dost,ne istersek veriyorlar" diyerek kulak tıkamıştır.

• Böylece,işler son zamanlarda farklı gelişmiş ve “dost” ABD her istediğini vermez olmuştur.
• Amerikalılardan yukarıda yazılı krediyi alamayan Menderes,SSCB-Rusya’ya İş bankası ortaklığı teklif etmek için 1958’de randevu alıverir.

İşbirlikçisi ABD bile,Menderes’in ölümünden 50 yıl sonra yayınladığı gizli belgelerinde; “-Menderes iyi bir müttefikti.Ancak,Amerikanın verdiği parayı saçıp savurmuştur” diyerek onu suçlayacaktı.(Milliyet Arşivi)
1960 DARBESİ
• 1960 Askeri Darbesine,karar veren aslında ABD’ydi.TSK içinde bir çok yüksek veya ast rütbedeki subay,ordu,bürokrasi,istihbarat ve devletin her yerine birden doluşmuş, her şeyi yeniden düzenleyen ve durmadan emirler yağdıran ABD’li bir takım “uzmanlardan” nefret ediyorlardı.

• Bu kişilerin varlıklarından dolayı da doğal olarak Demokrat Parti’yi yani Bayar-Menderes ikilisini suçluyorlardı.
• 12.Mayıs 1939 İngiliz-Türkiye,Fransa,Amerika,Almanya kredi antlaşmalarının,1947 ile 1952 arasında ABD ve NATO ile yapılan anlaşmaların neler getirdiğini,Kore neyse,Kıbrıs’a ne hakla mücahit gönderildiğini çoğu bilmiyordu.
• Daha 1925 Lozan antlaşması ile Kıbrıs’a resmen,bizim de imzamızla el koymuş İngiltere tarihten mi silinmişti de Türkiye-Yunanistan Kıbrıs’ta hak sahibi yapılıyordu?
• Kimse bir şey düşünemiyordu aslında.
• Onlara göre,herşeyi değiştiren,bozan bu ABD’li uzmanlardan,devletin kötü gidişinden DP suçluydu.Görünüşe göre İsmet paşa ile de kavgaları onları bu fikre ikna ediyordu.
• Aslında,onların ikisi de aynı güce yani ABD’ye hizmet ediyorlar,yaptıkları kavga da “İktidar-Muhalefet Kavgasıydı”. Bu sadece “Demokrasi Oyunun” olmazsa olmaz şartıydı.
• İktidar başarılıysa,”kahraman-iyi polis”,muhalefet “kötü polis” oluyor,başarısızsa tersi oluyordu.
• Oyun buydu.
• Tarih boyunca böyle bir oyun,böyle bir dümen görmemiş olduklarından, büyüklerinden de bu konularda aydınlatıcı bilgi alamayan askeri, subayı,bürokratı da doğal olarak iktidar partisini suçluyordu.
• Hiç birisi,Menderes’in “Haçlı Hilesini” çaktığı için gözden çıkarıldığını ne yazık ki anlayamıyordu.
• Hiçbir subay,bürokrat veya siyasi İsmet İnönü’nün asıl “işbirlikçi” olduğunu akıldan bile geçiremiyordu.
• Darbeye katılan subayların %99’u darbeyi ABD emri ile yaptıklarından habersiz,saf vatanseverlerdi. %1’i ise,ABD’den basılan düğmeye göre hareket eden,her şeyin başı beyin takımıydı.
• Düğmeye basıldığı andan itibaren, hükümet birden içerden dışardan tehditler almaya başlar.1947’lerde ABD’ye eğitim kurslarına gitmiş subaylar çoktan “ABD Mantığı” ile düşünen,yani “her şeyin bir açıklaması vardır” şeklinde planlar yapabilme yeteneğine sahip işbirlikçi subaylar “ilk darbe deneylerine” başlıyorlardı.

• Hani,Şener Şen’in bir filminde Kürt İlyas Salman’ın hanımını becerdiğini öğrenen İlyas’a Şener’in “Sor bakalım niye yaptım?” diye kendisine sordurduğunda “Ben üzüntüden ne yaptığımı biliyormuyum” cevabını vermesi kadar olmasa da bu “her şeyin bir açıklaması vardır” mantığının 1960 darbesinin kadrosunu ve planını 1954’lerde oluştuğunu öğrenmekteyiz.
• Bana sorarsanız,DP iktidara gelmeden önce,yapılacak darbenin tarihi bile belliydi.Çünkü,ABD o subayları boşuna eğitmediği gibi Kıbrıs’a kod adlarını Ermeni tarihinden seçen subaylar,memurlar da rastgele seçilmiş değillerdi.

• Ama,sömürgecilik karşıtı,sol,millliyetçi,dindar ama vatansever olan subaylar asıl projeyi, örgütlemeyi yapacaklar ve kullanıldıklarını hiç anlamayacaklardı.

• İşte bir örnek;
• 1960 Devrimi’nin en önemli isimlerinden Emekli Kurmay Albay Dündar Seyhan. Seyhan “Gölgedeki Adam” (İstanbul, 1966) isimli kitabında “İhtilal anafikrini ve ihtilalciler kararlarını Türkiye’nin 1938’den beri içinde bulunduğu gerçeklere dayamışlardır” der.
• “İhtilal bir fikirler manzumesinin, Türkiye’ye getirmek istediği sıra sıra radikal reformları ve modern bir sistemi istihdaf (amaçlama) ediyordu.”
• Dikkatinizi çekmiştir sanıyorum. Sayın Dündar “1938’den beri içinde bulunduğu gerçekler”den sözediyor. 1950’den değil.
• O zaman bir soru geliyor insanın aklına.
• “İhtilal yaparak neyi amaçlıyorlardı?”
• Bunun da yanıtı var. Diyor ki Dündar Seyhan:
• “1954’te de Türkiye yarı feodal bir hayat yaşamaktadır. Derebeylik sisteminin kökü kazınmalıdır. Türkiye siyasi bir keşmekeş içerisindedir. Bu kargaşalığı yaratan politikacıların kılavuzluğu artık sona ermelidir. Atatürk inkılaplarına rağmen Türkiye elân Ortaçağ karanlığındadır: Türkiye’nin elinden tutmalı ve ‘muasır medeniyet seviyesine’ çekilmelidir. Türkiye iktisadi düzensizlik içerisindedir: Kendi kendine yeter hale getirilme hedef olmalıdır.

Türkler asırlar boyu, kanını sülük bir zümreye emdirip durmaktadır: Türkleri ferdi hürriyete kavuşturmak lazımdır. Türkiye’yi içinde bulunduğu çıkmazdan, köhnemiş ve eski kadro kurtaramaz artık. Türkiye’ye Atatürk’ün projektör kafasının ışığını almış Türkiye’yi tanıyan ve Batı görgülü yeni bir ekip lazımdır.”
• Bu görüşler 1954 yılında oluşturulan ve 1960 devrimini gerçekleştiren en güçlü ve önder örgütün amaçlarını kapsamaktadır.
http://www.ileri2000.org/18_19/turkeli18.htm

1960 DARBECİLERİNİN,YAPTIĞIM TANIMLAMALARA NE KADAR UYGUN OLDUKLARINI,CHP-DP İÇİNDEKİ İSLAMİ KÜRDİSTANCI YAPILANMANIN TEHLİKESİNİ,ATATÜRK DÜŞMANLARININ,İSMET PAŞA İLE GETİRİLDİKLERİ YERLERİ ANLAMAK İÇİN ŞU ALINTI MAKALELERİ OKUYUNUZ;

1925 Şark Islahat Planı Kararnamesi
Cumhuriyet dönemine geçişte,ilk olarak,II.Abdülhamit’in yarım bıraktığı eğitim işine el atıldı. 24 Eylül 1925 tarihli “Şark Islahat Planı Kararnamesi” nde iki madde uygulamaya kondu:
(Madde 13)
"Aslen Türk olup Kürtlüğe mağlup olmaya başlayan bervech-i âtî Malatya, Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişgezek, Ovacık, Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Behinsi (Besni), Arga (Akçadağ), Hekimhan, Birecik, Çermik, vilayet ve kaza merkezlerinde hükûmet ve belediye dairelerinde ve sair mücessesat ve teşkilâtta, mekteplerde, çarşı ve pazarlarda Türkçeden maada lisan kullananlar evâmir-i hükûmete ve belediyeye muhalif ve mukavemet cürmile tecziye edilirler."

Madde 14- "Aslen Türk olan fakat Kürtlüğe temessül etmek (benzemek) üzere olan bulunan mevkide ve Siirt, Mardin, Savur, gibi ahalisi Arapça konuşan mahallerde Türk Ocakları ve mektep açılması ve bilhassa her türlü fedakârlık iktiham olunarak (gösterilerek) mükemmel kız mekteplere rağbetlerinin suveri adîde (fazla miktarda) ile temîni lazımdır. Hassaten Dersim, tercihan ve müstacalen (acil olarak) leyli iptidailer (yatılı ilkokullar) açılmak suretiyle Kürtlüğe karışmaktan bir an evvel kurtarılmalıdır."
"(Madde 16)Fırat garbındaki vilayetlerimizin bazı akvamında dağınık bir surette yerleşmiş olan Kürtlerin Kürtçe konuşmaları behemahal men edilmeli ve kız mekteplerine ehemmiyet verilerek kadınların Türkçe konuşmaları temin olunmalıdır."

Nitekim bu takıntı 12 Eylül 1980 darbecilerinde de devam etmiş, bu kez de 19.10.1983 tarih ve 2932 sayılı "Türkçe'den Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun"un 2. maddesinde de “Devletlerin resmi dilleri dışındaki herhangi bir dilde düşüncelerin açıklanması, yayılması ve yayınlanması yasaktır" hükmü konulmuştu.

55’LER OLAYI

19 Ekim 1960 tarihli Öncü Gazetesi'nde Genelkurmay eski Başkanı Ragıp Gümüşpala'nın şu sözleri yeralıyordu örneğin:

"Şarkta, ağa, bey, şeyh denilen 35-40 kadar köye sahip kişiler, derebeylikler hala mevcuttur. (...) Bölgelerinde Türk harfleri ile tedrisata muhaliftirler. Köylüyü her surette baskı altında tutarlar.
... Köylülerimiz Türklüklerini müdriktirler. Kürtlük propagandası sırf derebeyliklerinin devam edebilmesi için şeyh ve beyler tarafından halka yayılmaktadır."

105 sayılı Sürgün Yasası'nın gerekçesinde ise şöyle deniyordu:
"Sosyal birtakım reformları yapabilmek, ortaçağın Türkiye'de yaşayan düzenini yıkmak, ağalık ve şeyhlik gibi müesseseleri yoketmek... vatandaşın sömürülmesine engel olmak gayesiyle bu kanun çıkarılmıştır."
31 Mayıs'ta Cumhuriyet Gazetesi'nde Milli Birlik Komitesi kaynak gösterilerek yayınlanan yazıda “Kürdistan hükümeti tesisi için DP grubu içinde çalışanlar varmış. Sabık iktidar bunlara ve Şeyh Said'in oğlunun Rus yapısı ciple Doğu'da propaganda yapmasına göz yummuştur."
M. Şerif Fırat'ın "Doğu İlleri ve Varto Tarihi" isimli ve ilk baskısı 1949'da yapılmış olan kitabı, 1961'de tekrar basıldı. Bu kez kitaba bizzat Milli Birlik Komitesi ve Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel bir "sunuş" yazmıştı
... Bugün ikinci baskısı yapılan bu eserin bütün Türk aydınları tarafından okunması büyük faydalar sağlayacaktır. Çünkü bu eser, Doğu Anadolu'da oturan, Türkçe'ye benzemeyen bir dil konuştukları için kendilerini Türk'ten ayrı sayan... vatandaşlarımızın su katılmamış Türk olduklarını bir defa daha ispat etmektedir. Nem de inkarına imkan bırakmayan ilmi deliller ile... Dünya yüzünde 'Kürt' diye adlandırılabilecek müstakil hüviyetli bir ırk yoktur... aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türklerinin kendilerini aydınlığa çıkaracak bu kitabı dikkatle okumaları lazımdır." (Doğu İlleri ve Varto Tarihi, syf. 3-4
55’LİK AĞALAR LİSTESİ;
1 İbrahim Abikoğlu 2 Hacı Topo Aktoprak 3 Zeki Bayar 4 Faik Bucak 5 İsmail Hakkı Bucak 6 Hacı Ali Bucak 7 Mehmet Cemal Bucak 8 Mithat Bucak 9 Hasan Abik Bucak 10 Ali Abik Bucak 11 Bekir Bucak 12 Reşit Çeçen 13 Mehmet Dal 14 Abdulkadir Ekinci 15 Abubekir Ertaş 16 Mahmut Ertaş 17 Bahattin Erdem 18 Abdurrezzak Ensarioğlu 19 Sait Ensarioğlu 20 (Şeyh) Ali Fırat 21 (Şeyh) Selahattin Fırat 22 (Şeyh) Gıyasettin Fırat 23 (Şeyh) Ahmet Fırat 24 Mehmet Fuat Fırat 25 Faruk Fuat Fırat 26 Mehmet Emin Fırat 27 Halil Fırat 28 Ömer Fırat 29 Gıyasettin Fırat 30 Hüseyin İleri 31 Zeynel Abidin İnan 32 Mustafa Işık 33 Kinyas Kartal 34 Abdulbaki Kartal 35 Hamit Kartal 36 Bala Kartal 37 Şeyh Mehmet Emin Karadeniz 38 Cemil Küfrevi 39 Zeki Cemil Küfrevi 40 Abdülbaki Karakuş 41 Feyzullah Keskin 42 Mehmet Kayalar 43 Abdullah Öztürk 44 Ferzende Öztürk 45 Osman Öztürk 46 Köroğlu Öztürk 47 Şamil Peker 48 Sait Ramanlı 49 Kubbettin Septioğlu 50 Zeynel Turanlı 51 Cafer Yağızer 52 Mecit Yalçın 53 Derviş Yakut 54 Kazım Yıldırım 55 Süleyman Yıldırım.


Cemal Yılmaz / Şakir Epözdemir

DR. ŞİVAN OLAYI – 23’LER VE 55’LER İLE İLGİLİ BİR SÖYLEŞİ

Cemal Yılmaz: Sayın Epözdemir, 23’ler ve 55’ler hakkında yeterince araştırma yapılmadı diye düşünüyorum. Bizimle 23’ler hakkında bilgilerinizi paylaşır mısınız?
Şakir Epözdemir: Hatırladığım kadarıyla 1963’te Dicle-Fırat dergisi İstanbul’da yayınlanıyordu. Kürtler bu yayına çok ilgi duydu. Tam bu sırada Ziya Şerefhanoğlu imzasını taşıyan bir bültenle “Riya Rast” adlı bir yayının müjdesi veriliyordu. Bu bülten Kürt aydınları arasında ilgi ve heyecanla karşılandı. Tam bu sırada Ziya Şerefhanoğlu, Sait Elçi, Edip Karahan ve sayıları 23’le ifade edilen bir grup Kürt aydını 1963’ün Haziran ayında tutuklandılar.
Bu grubun içinde Iraklı 3-5 Kürt’te vardı. Sait Elçi’den Abdulsettar Hamavendi adında ilginç bir güneyli Kürdün hikayelerini birçok kez dinlemiştim. Ayrıca İbrahim Mam Hıdır ve Cemal Alemdar adındaki şahıslardan da söz ediyordu.

23’lerin tutuklanma olayı Talat Aydemir’in 21 Mayıs Hareketi’nden sonra olmuştu. Albay Talat Aydemir ve arkadaşları bir askeri darbeyi gerçekleştirmek istemişlerdi. Sait Elçi birkaç kez bu idam sehpasında bekleyen subaylarla dertleştiğini bana anlatmıştı. Bu ihtilalci ekip Çerkez kökenliydiler. Belki de Çerkez Ethem’den sonra İsmet Paşanın Çerkezlere ikinci bir kıyağıydı bu senaryo. Talat Aydemir’in en yakın arkadaşı olan bir binbaşı Sait Elçi’ye “Ben seni tanımadan önce Kürtler için iyi şeyler düşünmüyordum. Şimdi darağacı altındayım ve doğruyu söylemek zorundayım. Eğer bu darbede başarı sağlayıp başa gelebilseydik Kürtler için çok kötü şeyler düşünüyorduk. Şimdi sizleri bu hücrede tanıyınca ne kadar yanlış düşündüğümüzü ve gerçekten Kürtleri hiç tanımadığımızı anladım.” demişti..........

........... Cemal Yılmaz: 55’ler ve Yusuf Azizoğlu’nu anlatır mısınız?

Şakir Epözdemir: Bana göre 55’ler olayı senaryosu Alparslan Türkeş’in Kürtleri imha planlarından biridir. Gözaltı edilen ve bilinmeyen yerlere sevk edilen Kürt ileri gelenleri, eşrafı, şeyhi, ağası ve Faik Bucak gibi aydın ve bürokratlarının listedeki sayıları çok yüksekti. Cemal Gürsel Paşanın ağalığı tuttu, belki de Kürtlük damarları kabardı ve neticede Türkeş’in çirkin planını bozarak tutuklamaları asgariye indirdi.
55’ler grubunda gerçekten yurtsever ve saygı değer kimseler vardı.
Hatırladığım kadarıyla Adıyaman’dan Hakkâri’ye kadar bütün Kürdistan’ın ileri gelen ve nüfuslu kimseleri Sivas Kampı’nda topladılar. Askeri *bleep*a Celal Bayar ve Adnan Menderes’i kabine ve parlamentolarıyla Yassıada’ya taşımıştı.
Ancak Kürdistan’ın ileri gelen ve çoğunlukla yurtsever şahsiyetlerden müteşekkül ve de 55’ler olarak tarihe mal olan bu kimseler evvela meçhul yerlere götürüldü daha sonra bunların içinden 55 tane seçkin şahsiyeti Sivas Kampı’nda bira raya getirildi ve Mustafa Kemal’in kongre şehri Kürdistan’ın ileri gelenlerine esir kampı görevini yaptı. 1919’larda bu ekibin, yani 55’lerin babaları Sivas Kongresi’ne delege olarak çağrılmıştı ve Kürdistan’ın önderleri bu nazik davete katılmamışlardı. Şimdi ise Kıbrıslı Dervişzade Alparslan Türkeş bu saygıdeğer zevat (topluluk)’ın kellerini istiyordu.

Adıyaman’dan Reşat Aşiretinin önderleri, Şeyh Sait Efendi ailesinin büyükleri, Pinyanış, Ertuşi, Bruki ve o yörelerdeki aşiret ağaları, Sait Ramanlı ve Faik Bucak gibi Kürt aydın ve bürokratları bu Sivas Kampı’nda bir araya getirildi. Ben o zaman Diyarbakır Merkez Postahanesi’nde Telgraf Memuru idim. Diyarbakır PTT Merkez Müdürü ve aslen Liceli Celil Eren’de bu 55’lerin arasına alınmıştı.

Sayın Doktor Yusuf Azizoğlu, 27 Mayıs İnkılabı’ndan sonra seçilip kurulan ilk koalisyon hükümetinde İsmet Paşa kabinesinin hem Sağlık Bakanı, hem YTP (Yeni Türkiye Partisi) Başkan Yardımcısı ve hem de karizması çok güçlü ve etkili bir kişiliğe sahipti. Sivas Kampı’nın dağılması için İsmet Paşaya adeta meydan okudu ve böylece onları serbest bırakılmasını sağladı.............

Parti genel başkanı Çerkez kökenli ve iktisatçı Ekrem Ali Can’dı Azizoğlu ise başkan yardımcısıydı. Doğuda ve Batıda Dr. Yusuf Beyin büyük rolü vardı.

Ekrem Ali Can çok dürüst bir insandı. Yusuf Beyin partideki etkisinin daha büyük olduğunu görünce genel başkanlıktan Yusuf Beyin lehine feragat etti. Dr.Yusuf Azizoğlu parti genel başkanlığı, sağlık bakanlığı ve başbakan yardımcılığı görevlerini yürütürken koalisyon hükümeti ortağı olan CHP’li İçişleri Bakanı Hıvzı Oğuz Bekatan’ın şoven damarları kabardı ve TBMM’sinde büyük bir kavga başlattı.
Bu kavga TBMM’de ilk Türk-Kürt kavgası idi.

YTP’den Kemal Badıllı ve Abdullatif Aykut (Siirt Senatörü) TBMM kürsüsünde açık bir oturumla Kürtlerin bir millet olduğunu, Alparslan’ın Malazgirt Savaşı’na Mervani Kürt Devleti’nin on bin süvarisinin katıldığını ve Kürt meselesi ile ilgili meclis araştırmasının yapılmasını istediler. Kürdistan eski mülkiye müfettişi Avni Doğan “Eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağı rengini kandan almışsa bu bayraktaki kan Türklerin olduğu kadar Kürtlerin’de kanıdır.”

diyerek meclisi teskin etmeye çalıştı. Bu arada İsmet Paşa kürsüye çıkarak “Bu memleket hepimizin yurdudur, kimsenin kimseden kuşku duymaya hakkı yoktur” diyerek meseleyi kapatmak istedi. Bu arada Yusuf Beyde, Latif Aykut ve Kemal Badıllı arkadaşlarının tekliflerini geri almalarını istedi ve bu yüzden adı geçen bu saygı değer kişiler Yusuf Beyin partisinden istifa ederek bağımsız kaldılar.

Av. Latif Aykut Siirt Senatörü’ydü. TKDP Antalya Davasında bizi savunuyordu. Çok saygıdeğer ve kararlı bir şahsiyetti ve bu olayı bana şöyle anlattı; “Kemal Badıllı Kürt tarihini ve tarih boyunca Türk-Kürt ilişkilerini çok iyi bilenlerdendi. Kürt sorununu mecliste tartışmak istedik ama doktor buna izin vermeyince partiden ayrıldık ve bir daha Yusuf Beyle konuşmadık.” demişti.

Zamanın CHP’li İçişleri Bakanı Hıfzı Oğuz Bekata Yusuf Beyin kürsüye çıkıp Türk olduğunu söylemesini istedi ve Azizoğlu kürsüde “Öz be öz Türk biziz, Doğuda yaşayanlardır. Türlüklerinden şüphe edenler varsa Sayın İçişleri Bakanı gibi devşirmelerdir.” diyerek, önüne gelen büyük ve tarihi fırsatı kaçırdı.

1960’lı yıllarda TBMM’de ve hele İsmet Paşanın başbakan olduğu bir sırada Kürt sorunu tartışılsaydı. Herhalde hem Kürtlerin ve hem Türklerin lehinde demokratik kazanımlar olurdu. Dr. Yusuf Beyin mazereti “Benim sağlık sorunlarım vardır, zindanlarda yaşamaya takatim yoktur.” idi.

Sayın Dr. Yusuf Azizoğlu meclis kavgasından sonra Diyarbakır’a ilk gelişinde bir kahraman gibi karşılandı. Dicle Köprüsü’nden parti il başkanlığına kadar omuzlar üzerinde taşındı ve “Lider Azizoğlu” sloganları Diyarbakır Surlarını çınlattı. Gerçekten o gün Diyarbakır bir mahşer gününe dönmüştü ve
Diyarbakır hiçbir Kürt lider ve önderine bu önemi vermemişti. Sayın Azizoğlu kendisine gösterilen bu değere karşılık bir gün sonra Ulu Cami Meydanında kürsüye çıktı, Öz be öz Türk olduğumuzu beyan ederek belediye başkan adayları olan ve Diyarbakırlılarca hiç sevilmeyen Vehbi Dabakoğlu’na oy istedi ve böylece Diyarbakırlıların gözünden düşerek seçimleri kaybetti. Her şeyi bir belediye başkanlığı için feda etti.

Kürt aydınları ve yetişen yeni nesiller bu gerçekleri bilsinler istedim.
Cemal Yılmaz: Kürt liderlerinden söz etmişken; Türkiye Kürdistan’ındaki diğer liderlerden de bahseder misiniz? Sizce bir liderin misyonu ve vizyonu nasıl olmalı?

Şakir Epözdemir: Doktor Yusuf Bey’den söz ederken zorunlu olarak Türkiye’deki Kürt liderlerini dile getirdik. Sayın Azizoğlu’na “Doğunun lideri” ismi takılmıştı. 1970’te vefat ettikten sonra Kürt ozanları “lidero” ismindeki türküyü onun için bestelemişlerdi.
Doktor Azizoğlu, Mustafa Ekinci ve Mustafa Remzi Bucak’ın ekibinden olup üçü de Diyarbakır milletvekiliydiler. Mamoste Malmisanij, tarafından hazırlanan (Diyarbekirli Cemil Paşa Zadeler ve Kürt Milliyetçiliği kitabı, ek 1 Mustafa Ekinci – Sayfa 483) Ekinci’nin şahsiyetini ve liderlik vasfını görüyoruz.

Mustafa Remzi Bucak’ı da 1963’lerde ABD’den zamanın başbakanı İsmet İnönü’ye “Federasyon neden Türkiye’de tatbik edilmesin.” Başlıklı mektubundan tanıyoruz.

TİP’e öncülük eden Dr. Tarık Ziya Ekinci ve Mehmet Ali Arslan’ın da karizmatik yanları zengindir. Ekinci ve Arslan eğer ulusal bir çizgide mücadele etselerdi belki de çok geniş bir vizyona sahip olacaklardı.

1970’e geldiğimizde aşağı yukarı durum buydu. Ziya Şerefhanoğlu, Kemal Badıllı, gibi şahsiyetleri de saymamız gerekir.

1970 sonrası DDKO ve 12 Mart 1971 Balyoz Hareketi ile başlayan tutuklamalar, yurtiçi ve yurtdışı türlü-çeşitli liderlikler boy vermeye başladı.

Ulusalcı liderler yerlerini sosyalist veya kominist liderlere bıraktı.

Burada ayrıca Bitlis ve Tatvan’la ilgili bir anımı da anlatmak istiyorum: 12 Eylül öncesi Dr. Naci Kutlay Tatvan’da Av. Veysi Zeydanlıoğlu’na misafir olmuştu. Naci Bey Bitlis’e uğradıktan sonra Tatvan’a gelmişti, Bitlis’te DHKD’nin bürosuna uğramış ve “Özgürlük”çü gençlerle tanışma fırsatını bulmuştu. Naci Bey bana “Gelecekte Bitlis şehri bir yığın lider yetiştirecek, bu genç kadro beni ziyadesiyle etkiledi.” demişti.
Bence, 12 Eylül darbesiyle birlikte bütün bu umutlarımız ve beklentimiz yavaş yavaş bir rüya gibi unutulup gitti.,

Yandaki resme baktığımızda  muhtırasını veren generallerin hepsinin Nurcu İslamcı kimliğinde bir cunta lideri Memduh Tağmaç ile günümüz AKP kadrosunun beyin takımı yazarlarını ve siyasilerini görüyoruz.



Sayın Epözdemir, zaman ayırıp görüşlerinizi ve bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için size teşekkür ederim.
7.4.2006-04-07
Ankara

Yukarıdaki alıntı yazılar sayesinde,Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin nasıl hiç edildiğini, ona kurşun sıkanların,kurtuluş savaşında engel olanların,onun ölümünden sonra nasıl iktidara geldiklerini,kurduğu devleti nasıl parsellediklerini okudunuz.

Ayrıca,27 Mayıs darbesini gerçekleştirenlerin amacının halkı feodaliteden kurtarıp özgürleştirmekten başka niyetlerinin olmadığını da okudunuz.

Ama bu niyetler asıl işbirlikçi İsmet İnönü tarafından gene baltalanacak,gene işbirlikçi Kürt feodallerinin hem de İsmet paşa’nın darbe sonrası hükümette nasıl görev aldıklarını ve devleti nasıl tehdir ettiklerini de okudunuz.

İhtilal sonrası yukarıdaki görüşe sahip,ABD karşıtı sol veya Atatürkçü kesim tasfiye edilecek ve general Madanoğlu ve birkaç yakın dava arkadaşı idam edileceklerdir. Or generalinden Asteğmenine kadar yaklaşık 5000 kadar sempatizanı ise hem ordudan atılacak hem de ebediyen susacaklardır.

Aşağıdaki istisna albay gibi yaş 80’leri geçince çok dolu olanların bazıları bir şeyler açıklayabileceklerdir.

İktidarda ise “ABD”ye yakın olan,hakiki “dönme Ermeni-Rum işbirlikçi darbeciler” kalacaklarıdır. Ki daha Ermeni sorunu, sağ-sol,Alevi-Sünni,Türk-Kürt düşmanlıkları yaratmak,
12 Mart 1971,12 Eylül 1980 darbeleri,ASALA’yı iptal edip PKK’yı oluşturmak ve GEKO (ASALA) ile bağlamak,27 Şubat gibi köktencilieri mağdur edip Tayyip Erdoğan gibi lider yaratmak ve daha sayamadıklarımız,bilemediklerimiz kadar yapacakları çok önemli hizmetleri sırada beklemektedir.
Bu projeler öyle kafadan oluvermiyor.Yıllarca süren fikri,bedeni,askeri uğraşlar gerektirmektedir.

Dönme Ermeni,Kenan Paşa’nın dediği gibi “Şartları olgunlaştırmak” çok önemlidir.
Yoksa bir “hastir” onlar da yiyebilirler ABD’li abilerinden.

Halen “Kıbrıs” konusunda yapılan açıklamalar gerçeği yansıtmamaktadır.Ama açıklayıcı bilgiler vermektedir.

İşte;
TMT, yani Türk Mukavemet Teşkilatı, Kıbrıs'ta kurulu bir şiddet örgütüdür. Bu örgütle ilgili birinci elden bilgi, 2001 yılında, 84 yaşında bir adam olan Albay İsmail Tansu'nun yazdığı anı – belge kitabıyla ortaya çıkmıştır.
Albay İsmail Tansu, Fatin Rüştü Zorlu'nun (Artvin’e yerleşmiş,Rus göçmeni,kökeni karışık biri) dışişleri bakanlığı yaptığı dönemde Türk devletinin (!) Kıbrıs'ta kurdurduğu bu illegal terör örgütünün mimarlarındandı.
1917 doğumlu bu emekli subay, yabancı bir ülkede silahlı bir teşkilatın nasıl kurdurulduğunu kitabında övünerek anlatmaktadır.

TMT yani Türk (!) Mukavemet Teşkilatı, Türk devleti tarafından önce İngiliz sömürgesi, sonra da bağımsız bir devlet olan bir yabancı ülkede silahlı eylemler düzenlemek amacıyla kurdurulmuştur.
• Kıbrıs'ın bölünmesi ve Türkiye ile Yunanistan tarafından paylaşılarak NATO kafesinde sabitlenmesi ile ilgili emperyalist politikanın nasıl oluşturulup nasıl uygulandığı hakkında İngiliz ve Amerikan ortak yapımı projenin özellikle Süveyş krizi sırasında nasıl şekillendiği ve Türkiye ile Yunanistan'ın nasıl görevli kılındığı hakkında koca bir literatür vardır ve Albay Tansu, aslında bunları da doğrulamaktadır. Tansu'nun anlatımına göre, TMT, bizzat ve doğrudan dönemin Dışişleri Bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu tarafından kurdurulmuştur.
• Genel Kurmay Özel Harp Daire Başkanlığı'na bağlı olarak yürütülen bir çalışmada Zorlu'nun inisiyatif sahibi olması gerçekten dikkate değerdir. Zira Zorlu yakın tarihimizin gördüğü en Amerikancı hariciye bakanlarından birisidir. Türkiye'deki Özel Harp Dairesi'nin önemli operasyonlarından olan TMT, Fatin Rüştü Zorlu'nun kontrolünde gerçekleştirilmiş bir Amerikan projesidir.

Tansu'nun kitabında sayfa aralarında kaybedilen bir olay bu açıdan çok açıklayıcıdır: Tansu'nun anlattığına göre TMT'ye silah taşıyan bir balıkçı gemisi İngilizlerce yakalanmış ve bunun ardından Fatin Rüştü Zorlu İngiliz meslektaşı ile ilişkiye geçerek adaya silah taşıyan "mücahitlerin" Türkiye'ye teslim ve iadesini sağlamıştır.

TMT, "NATO ülkelerine dönük olası bir işgal sırasında direnişi örgütlemek" denilen pek "milliyetçi" misyonun Özel Harpçilerce nasıl ifa edildiğinin iyi bir örneğidir.

EOKA’nın ABD-İngiliz üslerine yaptığı bombalı saldırılar,mitinglerle,ABD ve İngiltere, Kıbrıs'tan kovulmanın eşiğine gelince, daha önce Kıbrıs'la hiç ilgilenmeyen Türkiye'ye adayı karıştırma ve bölme görevi vermiştir ve bu Özel Harp Dairesi bünyesinde yürütülen bir uluslararası terör operasyonu ile gerçekleştirilmiştir.

NATO'nun Gladyosu'nu tanımak açısından oldukça iyi bir örnektir

• Natoya giriş tarihimiz 1952, kontrgerrillanın bizde kuruluş yılı 1953.
O yıllarda finansmanı fikir ve teçhizatı ABD’ye ait olan kontrgerilla zaman sonra adı değişerek özel harp dairesi oldu..
o yıllarda küçük bir birim olan kontrgerilla zamanımıza gücü tümen boyutunu alarak dahada büyümüştür. http://www.aleviweb.com/forum/archive/index.php/t-2024.html

Ordu içindeki “cunta yapılanmaları” bende “üç grup” oldukları izlenimini yaratmıştır;
1.Atatürkçü,Ulusalcı,Solculardan oluşan bağımsızlıkçı grup.
2.Sol görünümlü dönme Ermeniler ile İslami Kürdistancı,Kürt ve dönmelerden oluşan ve mevcut PKK’yı ASALA ile bağlayan ayrılıkçı,sinsi-açık ABD-NATO destekli bölücü bir grup.
3. Dindarlar ve milliyetçilerden oluşan sağcı,ABD’ci,yani “yarı sömürge yanlısı, bölünme karşıtı” grup.
• Oysa darbenin ardından “sol,Atatürkçü,ulusalcı,bağımsızlıkçı” kanat tasfiye edilecekti. Milliyetçiler hafif hasarla sıyırırken,darbe ortamının proje mimarlığını yapan bölücü ve yarı sömürgeci ABD yanlıları ise tahta konacaklardı.

• İşte,ordu içinde öldürülen subayların ve diğer askerlerin sırlarını bu 2.ve 3.cü grup arasındaki çatışmalarda aramak gerekir.
Ard arda iki kez hükümet kuracak olan İsmet paşa,ABD ile çalışabilme şansını sonunda elde etmişti.Yeni heyecanlı bir döneme giriliyordu.

1946’larda Kahire’de İsmet Paşa ile hazırlanan Jargonun süresi dolmuştu.”Paşa Faktörü” ile hesaplar yapılacak,nükleer silah edinmiş SSCB’ korkusuna göre yeni Jargon dümenleri hazırlanacaktı. ABD’nin ortağı ordu,Ordu da İsmet paşa demekti. İsmet paşa bunun için iktidar edilmişti.

İşte yeni jargon.
Hem de ne heyecan,neredeyse III.Dünya Savaşı kopartacak bir Kıbrıs Krizi,buyurun;

MAKARYOS,KIBRIS’I SSCB’YE AÇIYOR,ABD’NİN YÜREĞİ AĞZINDA!!!

O’MALLEY –IAN CRAIG-2006 basımı,”Kıbrıs Komplosu” (Tuzağı-Dümeni) adlı kitaplarında;
• ...1964 Şubatının sonunda Makaryos,silahlı polis kuvvetlerinini sayısını 200’den 5000’e, Kıbrıslı Rum ev koruma muhafızlarının sayısını 12.000’e çıkaracağını söyledi.Sovyet Havayolları ile bağlantı kuracağını söyleyerek yardımcısı olan Türk Kıbrıs Başkan yardımcısının, kendisini Kıbrıs’ı ikinci bir Küba’ya çevreceğini söyleyerek uyarmasına neden oldu.
• İlk Sovyet uçağı İlyuşin Nikosya’ya indiğinde 4000 Kıbrıs’lı yollara dökülerek hoş geldin karşılamasında bulundu.”Yaşasın Kruşçev”,”Defolun Amerikalı Haydutlar” tezahuratları atıldı.
• GLADYO’LARDAN ANINDA GÖRÜNTÜ;
• 04 Mart 1964’de ABD’nin tarafsız ülkelerden oluşan bir barış gücünü adaya gönderme kararı almasının ardından,Yunan-Türk tarafları,49 Türk,dört Rum’dan ibaret rehinelerini değiştirdiler. Türk tarafı halen 176 kayıpları olduğunu bildirdi.

• Kısasa kısas ilkesi gereğince kısa sürede kavgalar adanın her yerine yayıldı.Ktina’da Türkler yüzlerce Rum köylüyü kayıp olan Kıbrıs Türklerine karşılık rehin alırlar.İngiliz kuvvetleri tarafları ayırıncaya kadar 14 Türk 11 Yunanlı öldürülür.
• 12 Mart’ta İsmet İnönü Yunan Kıbrıslıların Türkleri öldürmek üzere yollara dizildiğini,barış kuvvetleri 36 saat içinde Türk rehineleri teslim etmezse adaya müdahealede bulunacağını açıklar.

• Açıklama,yoğun bir Amerikan-İngiliz diplomatik faaliyeti başlatır.24 saat içinde barış güçleri yollara dizilirler.
• Ertesi gün 1000 kadar Kıbrıslı Rum,geçici tank gibi yapılmış insanlı buldozerlerle,Türk Nikosya bölgesinde kümelenirler.
• Türk gemilerine birliklerini yükleme emri verilir,İnönü,Türk tarafındaki saldırıları durdurması için Makaryos’a acil bir uyarı gönderir.

• Amerikan 6.filosu zaten Kıbrıs bölgesindedir ve Sovyet denizaltıları,destroyerleri ve denizde de İngiliz ve Yunan bahriyeli kuvvetleri de pusuya yatmıştır.
• Doğu Akdeniz,felaket,korkunç bir savaşın kıl kadar uzağındadır.
• İnönünün verdiği sürenin dolmasına çok az kala,Kanada,İrlanda ve İsveç NATO kuvveti olarak birliklerini acilen göndermeyi önerirler.
Sonunda İsmet paşa uyarılır,durumun ciddiyeti nedeniyle son anda bir “dünya savaşı” önlenir. Ama,kazanan ABD-İngiliz tarafı olacaktır.

• ŞİMDİ SIRA “ÇAKMA JOHNSON MEKTUBU” DÜMENİNDEDİR.

• Böylesine önemli bir küresel kriz anında,Amerika’nın Türkiye’yi gözden çıkarabilecek böyle bir teşebbüse girebileceğini düşünüyor musunuz?
• Tabi ki düşünemezsiniz.

Bu öyle bir tiyatro ki,oyuncularına “Nobel “ verilmelidir.Çünkü roller “gerçek,yaşanarak” oynanmaktadır .Bir oyuncunun, ikinci bir oyunda rol alacağını garanti edemediği,küresel bir oyundur.
L.B.Johnson (1963-1969 ABD Başkanı)Krizi ve Yunanistan'a "S..rim Anayasınızı, parlamentonuzu...";
• 1964'de bize Kıbrıs müdahalesi için "Tehdit mektupları" gönderen ABD,1965'de'de bizdeki krizle ilgili,Kıbrıs konusunda "anayasamıza aykırı" diye ABD yaptırımlarına itiraz etmeye çalışan Yunanistan Büyükelçisini çağıracak olan ABD,büyükelçiye (Aleksandros Matsas'a) ;
• "Sikerim sizin anayasanızı,parlamentonuzu.Amerika bir fildir,Kıbrıs ve Yunanistan ise pire. İkiniz,filin gövdesi altında ezilir gidersiniz.Amerika size bunca para veriyor...",uysal olun bakiim,kuzucuklarım :)) " diyecektir.Yani anlayın artık oyunu.(Adamlarda güç var kardeşim,Suçlu olan onlar değil artlarında yalamalık edenlerdir.)
• ((Sözün aslı ;(In 1965, U.S. President Lyndon B. Johnson said to the Greek ambassador Alexandros Matsas when he objected to American plans in Cyprus, "."))Fuck your parliament and your constitution. America is an elephant. Cyprus is a flea. Greece is a flea. If these two fellows continue itching the elephant they may just get whacked by the elephant's trunk, whacked good"))

L.B.JOHNSON MEKTUBU,YUNAN,RUM DİNDAŞLARI İLE YÜRÜTTÜKLERİ ORTAK ÇAILŞMALAR SAYESİNDE ”KIBRIS’I ABD YANLISI,MİLLİYETÇİ” RUHA KAVUŞTURMUŞ OLAN FEDAKAR “TAŞNAK CUMHURİYETİ” ÇALIŞANLARININ HAK ETTİKLERİ ÖDÜLÜN SAHNEYE KONMASIYDI.
O ÖDÜL DE SEVR ANTLAŞMASINDA ERMENİLERE WİLSON’CA VÂT EDİLMİŞ OLAN “DOĞU ANADOLU HEDİYESİ”YDİ.

Bu projede bunca emeği geçen bu “dönme Ermeni,Rum” yapılanmasına verilecek yeni görev de 1964 Lindon B.Johnson” mektup krizi” dümeni ile uygulamaya konuluyordu.
Çünkü bu krizin arkasından,44 yıl sonra benzer olay,AKP'nin başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı yüceltmek için ABD'nin düzenlediği çakma "One Minute-Van Minüt" olayı'nın ardından İsrail'in büyük elçimizi çağırıp "aşağı koltuğa oturtma olayı'nı" o zamanlar İsmet paşa ABD elçisine yapıyordu.
Ancak,bunca fedakarlığa rağmen ABD bize “dandik askeri yardım” dışında bir şey vermeyi hiç düşünmüyordu.Şeytan azapta gerekti.Çünkü verilecek ödül hak edene zaten verilmişti.Ayrıca da şöyle bir ilke de ABD için bağlayıcıydı;
• 1956 yılında Rockefeller tarafından ABD Başkanı Eisenhower'e yazılan bir mektupta bu konuda şöyle deniyordu:

• "Amerika’nın iktisadi yardımın yapılacağı ülkeleri üç grupta toplamayı teklif ediyorum... Birinci grubu, bizimle dost olan ve bize uzun süreli sağlam askeri paktlarla bağlanmış (...) anti-komünist hükümetlerin iktidarda olduğu ülkeler girer. Bu ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur.(...) Genişletilmiş iktisadi yardım, örneğin Türkiye’ye, bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir, yani bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktları zayıflatabilir: Bu tip ülkelere -Türkiye gibi- doğrudan doğruya iktisadi yardım da yapılabilir, ama bu, ancak bize uygun ve bağlı hükümetleri iktidarda tutacak ve bize düşman muhalifleri zararsız bırakacak biçim ve miktarda olmalıdır."
• İsmet paşa ve Mendesres’in,Kore ve Kıbrıs’ta verilen şehitlerimiz ile,Bulgaristan, Yugoslavya, Irak ve SSCB Türklerinin soykırımları sürgünleri ile sonuçlanan fedakarlıklara rağmen giriştikleri Truman Doktrinli Marşal planlı kalkınma projelerinden,devleti batıran ve hayatını ABD’nin emri ile idam sehpasında tamamlayan bir Menderes’in ardından tekrar hükümet olan İsmet İnönü’nün,Kıbrıs dümenlerinin ardından yetmez gibi bir de Johnson Krizinin getirdiği Ermeni Soykırım suçlamaları ile anılmaya başlanılan bir Türkiye manzarasının arkasındaki gerçek olsa olsa ABD’li iş adamının bu önerisindeki gibi sinsi düşmanlıklar ve işbirlikçilikler olabilir.

• 1964-1967 arası, Kıbrıs’ta,karşılıklı taciz, kaçırma, yaralama gibi nispeten küçük olaylarla geçti. 1966-1967 yıllarında bin kadar Kıbrıslı Türk gencinin öğrenim görmek için Türkiye’ye götürülmesi ve 1964’ten beri Kıbrıs’a girmesi yasak olan Rauf Denktaş’ın gizlice Ada’ya dönmeye kalkması Rum milliyetçilerini hareketlendirdi.

• 15 Kasım 1967’de Geçitkale ve Boğaziçi adlı Türk köyleri hücuma uğradı. Türk Hükümeti 16 Kasım’da TBMM’yi toplayarak Kıbrıs’a müdahale kararı aldı.

• ABD araya girdi ve Grivas Kıbrıs’tan çıkarıldı, Yunanistan’ın gizlice Kıbrıs’a soktuğu askerler geri çekildi, İngilizler tarafından ambargo konan Rauf Denktaş’ın Ada’ya dönmesine izin verildi, işgal edilen köyler boşaltıldı, esirler serbest bırakıldı. Ancak bu yumuşama geçici idi.

• Grivas 1971’te Ada’ya geri döndü. Makarios’un Yunanistan’daki cunta ile arası açıldı, 15 Temmuz 1974’te Nikos Sampson adlı faşist tarafından darbe yapıldı, Makarios adadan sürüldü. Bundan 5 gün sonra Türk Ordusu ‘Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi. (Dönemin Atina’daki ABD Büyükelçisi H. J. Tasca yıllar sonra ‘Türkler, Yunanistan’ın Makarios’u devireceğini önceden biliyorlardı ve 20 Temmuz harekat planını buna göre yapmışlardı’ demişti.) 1974 müdahalesinin haklı yanları elbette vardı ama ‘yemeğin pişirilmesinde’ Türk tarafının katkısı hiçbir zaman irdelenmedi. Sonuçta ortaya ‘Türk kontgerillasının doğum ve talim yeri’ olan garip oluşum çıktı. Rauf Denktaş’ın KKTC devlet başkanlığı ile TMT tipi yapılanmalar iyice kurumsallaştı ya da Kıbrıs adeta TMT’leşti.

KIBRIS’LA İLGİLİ GERÇEĞİ SAPTIRAN SÖZDE GİZLİ BELGE FURYASI

• 1973-76 arşivine göre, Türkiye'nin 1. Barış Harekatı bilindi, ancak önlenemedi. İkincisi ise bilinemedi.
• ABD Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs krizini de içeren 1973-76 dönemine ait Kıbrıs, Türkiye ve Yunanistan arşivlerini kamuoyunun bilgisine açtı. Arşivlerde yer alan resmi bir istihbarat raporunda, Türkiye’nin Kıbrıs’taki 1’inci Barış Harekatı’nın ardından Yunanistan’ın, Trakya üzerinden Türkiye’ye saldırmayı düşündüğü belirtildi.
Raporda, ABD istihbaratının, 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’taki Rum darbesini önceden belirleyemediği için darbenin engellenemediği, Türkiye’nin 20 Temmuz’daki 1’inci Barış Harekatı’nın ise istihbarat birimlerince günü dahil tespit edilmesine karşın, Washington tarafından önlenemediği dile getirildi.

Toplam 873 sayfadan oluşan arşivlerde, en belirgin konu olarak Kıbrıs krizi yer alırken, yayımlanan belgeler, dönemin ABD Dışişleri Bakanı
Henry Kissinger’in Türk, Yunan, Kıbrıs ve İngiliz liderleriyle ve ABD başkanlarıyla görüşmelerinin metinlerini, Kissinger’in bakanlığının ve diğer Amerikan kurumlarının üst düzey yetkilileriyle toplantılarının tutanaklarını, Ankara, Atina ve Lefkoşa’daki büyükelçiliklerle yapılan yazışmaları ve bazı değerlendirme raporlarını kapsıyor.

Belgelerin büyük çoğunluğu kamuoyunun bilgisine sunulurken, bazı belgelerde bazı cümle ve paragrafların, hala devam eden hassasiyetten dolayı gizlilik derecelerinin kaldırılmadığı ve sansürlendiği görüldü. 70’li yıllardan itibaren dünya siyasetinin gündemine oturan Kıbrıs krizi, ABD’yi büyük ölçüde sarsan Watergate skandalının sonucunda Başkan Richard Nixon’ın istifa ettiği ve yerine yardımcısı Gerald Ford’un geçtiği çok kritik bir döneme rastladı.
İstihbarat sıkıntısı
Arşivlerde yer alan en ilginç belgelerden biri olan, ABD istihbaratı tarafından hazırlanarak dönemin Merkezi Haberalma Dairesi (CİA) başkanı William Colby’ye sunulan “Ocak 1975” tarihli raporda, Kıbrıs krizi, ABD istihbarat kuruluşlarının performansı açısından değerlendirildi.

Raporda, Kıbrıs’ta Yunan cuntası tarafından desteklenen darbenin hazırlıklarının yapıldığı 3-15 Temmuz 1974 tarihleri arasında Amerikan istihbaratının, bu darbenin geleceğini göremediği, dolayısıyla da Kıbrıs’ta o dönem Devlet Başkanı olan Başpiskopos Makarios’un devrilmesinin önlenemediği ve Washington’ın bu duruma tamamen hazırlıksız yakalandığı yazıldı.
Darbeci Sampson goril tipli gangster
Raporda, hazırlıkları 15-20 Temmuz arasında yapılan Türkiye’nin 1’inci Barış Harekatı’nin ise ABD istihbaratı tarafından “günü bile belirlenerek” Dışişleri Bakanlığı’a iletildiği, ancak bu bilginin kendisine ulaşmadığını ileri süren Dışişleri Bakanlığının önlem almaması yüzünden Türkiye’nin müdahalesinin engellenemediği kaydedildi.

Arşivlerdeki belgelerde, Kıbrıs krizi döneminde tarihlerine göre şu ilginç gelişmeler ve açıklamalar yer aldı: 15 Temmuz 1974: Kıbrıs’taki Rum darbesinin hemen ardından ABD’nin Atina Büyükelçisi Joseph Tasca, Dışişleri Bakanlığına gönderdiği telgrafta, “Darbeyi (Yunan cuntası lideri Dimitrios) Yoannides’in yaptırdığı açık” ifadesi kullanıldı.

17 Temmuz 1974: Tasca, bakanlığına gönderdiği değerlendirmede, Rum darbesinin elebaşısı Nikos Sampson’u, “goril tipli bir gangster” olarak nitelendirdi.

Türkler savaşır, güçlüdür
21 Temmuz 1974: Nixon, Kissinger’a, “Rumlar galiba pek savaşmıyor” dedi. Kissinger da “Türkler iyi savaşır, güçlüdür” diye konuştu. Bu arada Watergate skandalından dolayı ABD’de Nixon istifa etti, yerine Ford başkan olarak göreve başladı.

Krizi Yunan çıkardı Türkler başardı
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından kamuoyuna açıklanan, bakanlığın 1973-76 dönemine ait arşivlerinde yer alan belgelerde, dönemin Başkanı Gerald Ford’un, Kıbrıs krizinin patlak vermesinden tamamen Yunanistan’daki cunta yönetimini sorumlu tuttuğu görüldü.
Belgelere göre Ford, 20 Ağustos 1974’te dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile yaptığı görüşmede, “Hatırla, bu duruma Yunan hükümeti sebebiyet verdi ve bu, ABD ve dünya tarafından onaylanmadı. Yunanlılar, bunu yaptığında avantajlarını kullanamadı. Türkler ise bunu başardı” dedi. “

16.Kasım 1983'de Kıbrıs'ta KKTC ilan edilir.
ABD-İngiliz planı başarıya ulaşmıştır.

Sıra,1965 Lyndon B.Johnson mektubundan
üç yıl sonra Lübnan'da kurdurulan ASALA
(GEKO)'ya öldürtülen elçilik görevlilerimizin
katlettirilmeleri ile ortamı hazırlanmış olan
PKK'nın ASALA ile birleştirilmesiyle sürdürülecek

olan Kafkasya planının aslı olan II.İsrail projesindedir.

Olayın plan olduğu öyle açıktır ki,bizden başka hiç bir
devlet bu ülkeyi ne tanıdı ne de biz bunu
istedik.
Sadece iç kamuoyunu coşturan bir yığın laf,

yazı,kahramanlık hikayeleri ve fiyaskolardan ibaret geçen bir zaman.
Okumak için resmi tıkla.
Yukarıdaki alıntı tespit yazı ve raporlarda da görüldüğü gibi ABD gibi her şeyin planlayıcısı bir devlet “kendisini beceriksiz” ilan ederek işin içinden sıyrılırken Türkiye’ye övgüsü de boşuna olmasa gerek.Şu anda Yunan Büyükelçisine 1965’de Başkan L.B.Johnson’un çektiği “hastir’i” hatırlamanın yeridir.

Kıbrıs’ın sayesinde onulmaz Türk –Yunan düşmanlığı mükemmel inşaa edilmiş demek ki, daha 10 yıl öncesinden Kıbrıs'ın işgali belirlenmiş olmalı ki aynı tarihlerde Amerika,Aziz George’u anımsatan George (Yorgo) Grivas’lı,Sampson’lu,Barbar Konan’lı,Ağrı’dan (Küçük )Aziz Paul’lu takiyyeci dönme Yahudi,Yunan,Ermeni,Rum,Gürcü vb.lerden kurulu “Haçlı İşbirlikçilerini” yeni bir hedefe yönlendiriyordu.

Gürcistan,Ermenistan,Nahçivan,Azerbaycan,Çeçenya,Osetya,Dağistan gibi ülkelerden oluşan Güney Kafkasya’da,İslam,Hıristiyan köktendinciliği ve milliyetçilik körüklenecek,bölge SSCB’ye karşı kışkırtılacak ve kopartılacak böylece SSCB’nin İran üzerinden Hürmüz’e çıkışı kapatılacaktı.
Başlangıç olarak, Ermeni soykırımı kışkırtılacaktı.Bu kışkırtma projesinin adı da “II.İSRAİL PLANI’ydı” .Yani sözde soykırıma uğramış ikinci kavime böylece büyük bir devlet olma yolu vât ediliyordu.

İŞTE KIBRIS'A ONAY HABERİ
Gazetenin sağ alt köşesinde İngiltere'nin
"Türkiye Kıbrıs'a büyükelçi atayabilir"
açıklaması
var.İngiltere ve ABD
toprağından toprak almak
"muvaza"
olmadıkça hangi densizin cesaret

edebileceği bir iş olabilir ki?

D.Beckham'a hareket yaptı diye
futbol
hayatını bitirdiğimiz Alpay
gibi futbolcular,
yıllardır "8-0" yenildiğimiz İngiltere'ye
karşı bizden kim buna cesaret edebilir?
Okumak için gazeteyi tıkla.
Organizasyon zaten 1821’lerden beri hazırdı.I.Dünya savaşına kamuoylarını “ikna etme” işinde mükemmel çalışmıştı zaten. İşin de ceremesini yine ve elbette Türk milleti çekecekti.
1950-1964 arası “sosyalizm fikirleri” artık “tu kaka” edilmişti.Herkes Yunan veya Türk düşmanı edilmiş,tehcirler yaşanmıştı.

Şimdi buna bir de yıllardır uykuya yatırılmış olan “Ermeni Düşmanlığı” eklenecekti.

EVEET,ŞİMDİ SIRA 1965 ERMENİ SOYKIRIM DÜMENİNİ İNCELEMEYE GELDİ;

1965’lerde,6-7 Eylül 1955 olayları nedeniyle Ermeni propagandasında kullanılacak Türkiye içinden “yerli” adam bulmak kolay değildir.Bu tür adamları üretecek kültürel oluşumların gerçekleşebilmesi için zamana ve devlet içinde örgütlü bir ihanet yapılanmasına ihtiyaç vardır.
Bu yapılanma mevcut olsa da,1960’a kadar geçen 10 yıl içinde ABD, hem ülkemizde hem de dünya genelindeki küresel kontrol alanına giren ülkelerde solcu olsa bile “SOL” , insanların ağzından kaçırmaya korktukları bir kelime haline gelmiştir.

Evet,ABD hedef ülkelerde SSCB karşıtı kitle oluşturma işini mükemmel olarak başarmıştır. Yalnız,SSCB halen orada durmaktadır.Şimdi savaşçı bulmak,gizliden yürüyecek “sosyalist akımları” da engellemek için,1960’a kadar imha edilen “Gerçek Sol’un” yerine, üniversitelerde yeni “Amerikancı bir sol” yapılanma dönemine girilir.
İşte halen televizyonlarımızda seyrettiğimiz o keskin “68 Kuşağı” solcuları bu ürünün mamülleridirler.

1968’e kadar merkezi Fransa’da başlatılan “sol” kökenli öğrenci olayları kolayca Türkiye’ye sıçratılır ,İsmet paşa’nın oğlu Erdal İnönü bile ODTÜ’deki rektör odasında,Dersim kökenli Ankara Alaş Alevilerinden Deniz Gezmiş gibi bir “Che Guvera” adayını yetiştirir.

• 1965 yılı Ermeni propagandaları için görünürde yeni bir başlangıç yılı olmuştur. Aslında 1965'ten günümüze uzanan bu dönemi de iki bölümde görebiliriz. Birinci bölüm;.Sözde Ermeni Soykırımının 50. Yıldönümü kutlamalarının yapıldığı tarih 1965 yılı ki bunu 1985'e kadar uzatmak mümkün. İkinci bölümü de 1985 yılından bugüne uzanan dönemdir.

Johnson Mektubu dümeninin ardından,üç yıl sonra,SSCB-ABD-İngiliz çatışma bölgesi olan Lübnan’da 1968’de kurulan ASALA’yı anmadan geçemeyiz.
• Kısaca;
“”(ASALA)
Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia

Marksist-Leninis-Militan (Saldırgan)
(Ermenistan’ın Özgürlüğü için Gizli Ermeni Ordusu)

ASALA (Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu)
çizili
haberde PKK'ile 06.Ağst.1980'de
İngiltere'de
işbirliğine girer.
• İlk eylemini 1973 ABD Californiya Büyükelçimiz Mehmet Baydar ve yardımcı olan Kosolos Bahadır DEMİR’i Ermeni-Türk dostluğu adına evine yemek için davet ederek öldüren,1915 tehcirinden sonra Amerika’ya yerleşmiş Gürgen Mıgırdıç Yanıkyan ile yapmıştır.Eylemi 1960-1970 arasında Ermeni diyasporası arasında büyük yankı yapmıştır. 1975-1986 yılları arasında, faaliyet göstermiştir.

• 1975 yılında Lübnan iç savaşı sırasında,papaz James Karnusyan ve ileri gelen çağdaş yazarlardan olan Kevork Acemyan ile Filistinli sevenlerinin yardımı ile Agop AGOPYAN (Harutyun Taguşyan)tarafından Lübnan-Beyrut’ta kurulmuştur.
• “Orly Grubu” ve “Üç Ekim Grubu” adları altında faaliyetler yaptı.

• ASALA’nın esas amaçlarını belirten ifadede;
1915’de sözde öldürülen 1.5.milyon Ermeninin sorumluluğunu alenen kabul ettirmek için Türk yetkilileri iknaya;Wilson Ermenistan’ı olarak da bilinen 1920 Sevr Antlaşması gereğince ve Ermenistan’a bırakılan topraklarden çekilmeye zorlamaktı... ASALA,gerçekleştirdiği 84 eylemin ardında 46 ölü 299 yaralı bırakmıştır...””

Aslında 1965-1985 arası dönemi de, Ermeni propagandası faaliyetleri olarak iki bölümde incelemek mümkündür. Zira 1965 yılını, 50. Yıl kutlamaları bahanesiyle Ermeni hareketlenmesinin yeniden ateşlendiği ve ABD başta olmak üzere Dünyanın çeşitli yerlerinde Türkiye karşıtı Ermeni propagandasının başlangıç yılı olarak görebiliriz. Bu çizgiyi 1973'e kadar taşıdığımızda 1965-1985 Ermeni hareketlerinin ikinci boyutuna gelmiş oluruz. Çünkü, 1973 yılı ABD'de Santra Barbara cinayetiyle yeni bir görünüm kazanır. 1973'ten 1985'e kadar süren terör boyutuyla, Ermeni hareketleri faaliyet alanlarında çeşitlilik göstermeye başlamıştır.

18.Ağst.1984 PKK-ASALA işbirliğinin ilk resmi eylemleri başlamıştır.
Ermeni Devrim Federasyonu (ARF) yani Taşnaksutyun Komitesi: Sosyalist sistemle donanan bağımsız bir Ermenistan kurulmasını amaçlar. Asıl gayesi Sevr'i hortlatmaktır, çünkü programında "Birleşik Ermenistan'ın sınırları Nahçıvan, Ahılkelek ve Karabağ yanında Sevr Anlaşmasıyla Ermenistan'a verilen! toprakları kapsamaktadır" demektedir.

Yine programında Taşnaksutyun (ARF), "Ermeni halkına karşı hâlâ cezalandırılmamış (Sözde) Soykırım suçu kınanmalı ve işgal edilen (!) toprakların iade edilmesi ve Ermeni halkının kayıplarının telafi edilmesi ile bu durum düzeltilmelidir" diyerek amacının tamamen Türkiye üzerine kurulu olduğunu açıkça beyan eder. Yayın organı; Hairenik ve Armenian Weekly'dir.

Hınçak Sosyal Demokrat Partisi (Hunchakian Social Democratic Party of Eastern U.S.A.): Faaliyet alanı tamamen Türkiye-Türk Düşmanlığı'dır. Bu örgüt, Ermeni Irkının korunması, Ermeni haklarının iddiası ve takibi ve Ermenistan'la ilişkilerin geliştirilmesi gibi çalışmaların yanısıra tamamen öteki organizasyonlar gibi çeşitli iftira kampanyalarıyla ABD'de ve Dünyada "Türk İmajı"nı zedelemek” için gayret göstermektedir.

Devlet kaynaklı Ermeni işbirliği yapılanması işe hızlı girince,cunta hükümeti,örgütü cesaretlendiren, devletin korktuğunu gösterecek siyasetler üretir.
Milli Ermeni Amerikan Cumhuriyet Meclisi (National Armenian American Republican Council: NAARC): Genel olarak Ermeni meselesine ilgi duyan adayları seçmek için ülke genelinde Amerikan seçim süreci içinde Ermeni ve etnik oyları kontrole almak ve harekete geçirmek için faaliyet yürütür. Sözde Soykırım hususunda Ermeni Lobisi;

a) Türk Devleti'ne "1915'de 1,5 milyon Ermeni'nin soykırım sonucu öldürüldüğü" iddialarını kabul ettirmek.

b) Türk Devleti'ne özür diletmek ve tazminat ödetmek.

c) Doğu Anadolu'da "Ermeni toprakları!" veya "Batı Ermenistan!" diye iddia ettikleri bölümün kendilerine verilmesini sağlamak ve buralarda bağımsız bir Ermenistan devleti kurmak.

Bütün bu iddiaları kabul ettirmek için Ermeni Lobisi Dünyanın diğer yerlerinde, ABD'de ve özellikle de 1985 yılından beri ABD parlamentosunda hummalı bir çalışma içerisindedirler. Parlamentodaki Ermeni Lobisi stafları diye nitelendirebileceğimiz senatörlere her yıl Şubat, Mart ve özellikle 24 Nisan öncesi ve 24 Nisan günlerinde sözde soykırımı anma toplantıları adı altında konuşmalar yaptırmaktadırlar.
http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=203
• Johnson Mektubu olayından dört yıl sonra,yukarıdaki bilgilerin de ışığında, Lübnan’da ASALA denilen bir örgüt kurulacak,sonra buna başka örgütler de eklenecek, ABD-Türkiye, Yunanistan-İngiltere arasında "Kıbrıs kaynaklı” çakma kayıkçı kavgalarına bağlı gözüken bir Ermeni desteği başlatılacak,bir Ermeni yazar,pek gündemde olan bir olay olmadığı halde,biri başkonsolos diğeri konsolos iki Türk elçilik görevlisini dostlu adına çağırdığı yemekte,yemek yerine kurşun ikram ederek öldürecekti.

• Bu olay,Ermeni Soykırım iddiasını dünya siyasetine taşıyacaktı.Bu olaylar olurken Türkiye’de 1967’de M.Ali AYBAR’ın tasfiyesi ile T.İ.P”,sonra Dev-Yol yani “ulusalcı sol” bölünecek , Amerikan kökenli Maocu T.İ.İ.K.P,Halkın Yolu, Kürdi Rizgari,Kürdi Azadi,D.D.K.O,PKK gibi Kürtçü,T.H.K.P.C ,DEV-SOL gibi SSCB yanlısı örgütler türeyecekti.

• 05 Mayıs 1980’de,yani 12 Eylül 1980 askeri ihtilalinden “4” ay önce,kayınpederi MİT Elazığ Bölge sorumlusu Ali Yıldırım tarafından Suriye’ye kaçırılan,Dersim’li dönme Ermeni Abdullah Öcalan’ın örgütü PKK,06.Ağustos 1980’de ASALA yani,Gizli Ermeni Kurtuluş Ordusu ile İngiltere’de eylem birliğine giriyordu.Haber,aynı günkü Hürriyet gazetesinde manşetin sağında yer alır.

12.Eylül 1980'de,"bir gecede" her gün 20 cinayet
işlenen anarşiyi bitiren ABD'nin "Bizim Çocukları",
ASALA-PKK işbirliğine karşı etkisizdirler.
Açıkça göz yumulmuştur.Örgüt sıfırdan devlet eliyle
güçlendirilmiştir.Vatansever Kürtler,örgüte,
çocuklarını vermeyince,katledilirler ve
çocukları da "sosyal problem" yaratmasın
diye katledilir.Bebek katliamı başlamıştır.
Örgüt,kendini de bu konuda böyle savunmuştur.
"Ortada sahipsiz kalmasınlar diye vurduk" demişlerdir.

Ne kadar insancıllar (!) değil mi?
• PKK’nın kuruluşu sorunsuz tamamlanınca ASALA’da kurucusu Agop AGOPYAN’ın Atina’da, Fransız istihbaratı talimatı ile hareket ettikleri kanaati yaygın olan kendi arkadaşlarınca delik deşik edilerek öldürtülmesiyle, imha ettirilerek yerini PKK’ya terk ediyordu.

• ASALA mücadelesinde,Türk derin devletinin dışarıda tek bir örgüt militanı bile öldürememesi ilginçtir.Benim tezlerimi doğrulamaktadır.ASALA’nın görevini devir alan PKK için de 1984'den 2010’a kadar durum aynıdır.

ABD’nin veya NATO’nun işbirlikçisi olan bu “dönme yapılanması” için bir başka yazıyı buraya koymanın yararlı olduğuna karar verdim;

Adı sonradan Özel Harp Dairesi olarak değiştirilen ve 6-7 Eylül olaylarında 'muhteşem' bir örgütleyici rol oynayan, zaman zaman yapılan açıklamalarda 'tasfiye edildiği' ya da bünyesindeki 'sivillerin ayıklandığı' savunulmasına karşın, Seferberlik Tetkik Kurulu denilen kontrgerilla örgütünün eski işlevini sürdürdüğü, Ergenekon operasyonuyla net olarak görüldü.


Ceza evlerinden kaçırılan suçlular dağlara gönderilir. Ordu şortla denetlenir,banka soygunları başlar ve diğerlerini gazeteyi büyüterek okuyunuz.
Eskişehir'de annesinin evinden koca bir cephanelik çıkan ve Özel Kuvvetler'in hazırladığı halkı fişleme belgelerini muhafaza eden emekli Binbaşı Fikret Emek, yakın geçmişte Seferberlik Tetkik Kurulu bünyesinde Manisa ve Kars'ta bölge başkanlığı görevini yürütmüştü. Emek söz konusu görevlerini polis ve savcılık ifadelerinde, '1996- 1999 Muğla Seferberlik Tetkik Kurulu Bölge Başkanlığı'nda çalıştığını, 1999- 2001 Kars Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı'nda çalıştığını, 2001-2004 Genelkurmay Başkanlığı Özel Kuvvetler Komutanlığı Muharebe Arama Kurtarma (MAK) Alay Komutanlığı İstihbarat ve İKK Şube Müdürü olarak binbaşı rütbesinde görev yaptığını, 24 Ağustos 2004 tarihinde vazife malulü gazi statüsünde ordudan emekli olduğunu' anlattı.









Aslen Tunceli Çemişkezek kökenli olan,
İsmet paşa gibi Malatya'lı bildiğimiz
Turgut ÖZAL'ın Cumhurbaşkanlığı Amerikancı
cuntaya karşı resmen bir Ermeni-İslamcı Kürt darbesi
havası içinde gerçekleşir.Türk milleti ilk kez "yağcılıkla önce
TBMM başkanı sonra da Başbakan " olan birini,bir günde
yeniden kurulan hükümeti,hükümet programını,ve 10 Kasım
kutlamalarını bir arada olarak bu zamanda görür.
Cumhurbaşkanlığı,bir Dersimliden alınıp diğer dersimliye,
başbakanlık ta gene aynen öyle el değişir.
(Kenan paşa,Özal,Akbulut hep Dersimli ve
işbirlikçi dönme Ermenidirler.)
Gazeteyi tıklayıp büyütüerek okuyunuz.
Seferberlik Tetkik Kurulu ve ardından Özel Kuvvetler Komutanlığı'nda görev üstlenen Emek'in, bu özellikleriyle Ergenekon'un Gladyo bağlantısında kilit rol oynadığı kuşkusu doğdu.
Fikret Emek'in görev yaptığı Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) hakkında değişik kaynaklarda değişik anlatımlar mevcut. Bazı kaynaklar STK'nın ABD'de eğitim gören Tuğgeneral Daniş Karabelen tarafından Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) yetkilendirmesiyle 27 Eylül 1952'de kurulduğunu belirtiyor. Bu kaynaklara göre 1948'de ABD'ye 'özel harp' kurumları ve strateji eğitimi için gönderilen 16 subay, STK'nın resmi çekirdeğini oluşturuyor. Bu subaylar arasında Karabelen'in yanı sıra, Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, ve Fikret Ateşdağlı da yer aldı. İlk icraatı, Kore'ye asker gönderme işlerinin organizasyonu oldu. Aynı çerçevede ABD'nin askeri yardımlarını yapan kuruluşu Yardım İçin Ortak ABD Askeri Kurulu (JUSMAT -Joint US Military Mission for Aid to Turkey) TSK içinden STK'larla özel seçilmiş subaylarca irtibatlandırılmıştı.

12 Mayıs 2008'de Aksiyon dergisine konuşan Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) koordinatörü (şu anda 90 yaşında olan) İsmail Tansu, STK hakkında da ilginç bilgiler veriyordu. STK'lar kurulduğunda binbaşı rütbesinde olan emekli albay Tansu'ya göre, STK, ABD'nin teklifi üzerine Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde gizlice kurulmuştu. Görünen hedefi Rusya'nın muhtemel bir işgalinin engellenmesiydi. Dairenin lojistikten sorumlu komutanlığını da yapan Tansu'ya göre kuruluş amacı 'Savaşta düşman (Rusya) Türkiye'yi işgal ederse, işgal ettiği yerlerde onların iflahını kesmek, gerilla hareketiyle onları yıpratmak'tı. Tansu STK'larla ilgili şu bilgileri veriyordu:

26.Ekm.1991 İşbirlikçi örgüt artık 500 kişilik gruplarla saldırıya geçmeye başlamıştır.Saldırıda,17 Mehmetçik,
40 kadar yaralı ve açıklanmayan sivil ölümlerinin yanında
sadece "5" terörist öldürülmüş.(!)

Cumhurbaşkanı,dönme Ermeni,
T.ÖZAL,
Başbakan,"Diyarbakır AB'nin anahtarıdır" diyen
Rum Mesut Yılmaz,Genel Kurmay başkanı "Amerika bize körfez savaşında tank verdi" diye övünen, Dersim göçmeni dönme Ermenilerin yoğun yaşadığı Kilis'li Doğan Güreş.Ermeni,Kürt-Rum işbirliği iktidarda.
İsmet paşanın oğlu Erdal İnönü'nün partisi SHP,
ASALA -Kürt,Rum işbirliği olan PKK'nın temsilcisi olmuş.
Bu devlet,bu kadar
işbirlikçiye rağmen halka ayaktaysa
bu emperyalizmin
korumasından mı kaynaklanmaktadır acaba?

Soldaki,Kıbrıs Merkez Bankasının paraları İngiliz Midland Bank'a
yatırılması haberi de konuya renk katmaktadır.
Gizli yemin: Güvenilirliğine inanılan üyeler, teşkilata 'gizli yeminle' alınıyordu. Üyeler, askerlik hizmetini yapanların içinden, çoğunluğu ise yedek subaylar arasından seçiliyordu. Genelkurmay bünyesinde kurulan dairede çalışanlar, askerlik günlerinden itibaren takip edilmeye başlanıyordu. Gizli çalışan teşkilat üyeleri, belirli usullere göre seçiliyordu. Bu kişiler 'son derece vatanperver ve milliyetperver' olanlardan seçiliyordu. Güvenilir, sır vermeyen elemanların vatan ve millet sevgisi sohbetler esnasında ölçülüyor, olumlu not alanlara görev öneriliyordu.
Bölge başkanlıkları: STK'nın üyeleri sivil hayattan seçiliyordu. Hücre tipi yapılanmaya giden teşkilatta, hiçbir üye diğerini tanımıyordu. Yedek subayı, askerdeyken, daha hizmetteyken alınıyor, eğitiliyor ve 'Görevlendirildiğin bölgede bölge başkanımız var, onunla temas sağla ve kuracağın teşkilat için kendini hazırla' talimatı veriliyordu. Dairede 50-60 subay vardı. STK, bölge başkanlıkları kurarak hücre tipi yapılanmaya gitmişti. İstanbul, İzmir, Kars, Ardahan, Trabzon. Hiç kimse bir savaşa gizlice hazırlanıldığını bilmiyordu.

TMT'yi STK kurdu: Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun talimatıyla Genelkurmay'a bağlı Özel Harp Dairesi'nde EOKA'ya karşı bir örgüt kurulması kararı alındı. 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. Planlama, yürütme ve koordinatörlüğünü İsmail Tansu yaptı.

Kıbrıs'ın düşürüldüğümüz tuzak sonrası haritası. Beyaz yerler İngiliz üsleri,Turuncu renkler KKTC, ama onlar "Türk İşgal Bölgesi" olarak tanımlıyorlar. Yani Rumlar hala "Amerika'yı tatmin edecek kadar Amerikancı" olamadıkları için mi yoksa,Türklerin bunca kölelikten sonra apaçık aşağılanmlarının sürdürülmesi mi?
Bizim dönmeleri Amerikancılıkları tartışma götürmeyecek düzeyde olduğu için bizi "yağlama" gereğini kimse duymuyor.ABD bile.
Haritaya adamlar böyle yazmış ben ne yapayım? ABD-İngiltere üslerini bize bekletiyorlar olan bu. Şimdi de SSCB yıkılınca,"gerek kalmadı çıkın" diyorlar. İsmet paşa ve DP hükümetlerinin Kıbrıs için
yaptıkları hakkında
kararı siz veriniz.
Para ABD'den geliyordu: 1970'li yıllarda dairenin başkanlığını yapan emekli Orgeneral Kemal Yamak, ABD'nin düzenli olarak her yıl 1 milyon dolar verdiğini açıklamıştı. Yardımlar JUSMAT aracılığıyla geliyordu. Birlikler İşgal durumunda direnişçilerin kullanacağı Amerikan silahları da yeraltına gömülmüştü. 
ÜĞPOIUY6TR5WQ Ortak operasyonlar yapılan ABD ekibine J3 kodu veriliyordu. ABD bürosu eski Gülhane'nin karşısındaydı. STK ise Kızılay'dan Kolej yönüne giderken ara sokakta bir villada çalışıyordu.

Para kesilince Ecevit öğrendi: ABD maddi desteği kesince, Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, Başbakan Bülent Ecevit'in onayıyla örtülü ödenekten para istedi. Ecevit dairenin varlığından paranın ne için istendiğini sorunca haberdar oldu. Kenan Evren de 12 Eylül darbesinin ardından dairenin varlığını ve ne yaptığını açıklamak zorunda kaldı. Evren emekli olduktan sonra kaleme aldığı anılarında Özel Harp Dairesi'nin kontrgerilla faaliyetleri yürütmesine karşı çıktığını belirterek şöyle diyor:

'Genelkurmay başkanı olduktan sonra bu daireyi esas görevine yönelttiğimi tekrar kontrgerilla söylentileri istemediğimi söyledim'
1967'den sonra ÖHD oldu
Kurulun ismi, 1967 yılında, o zamanki komutanı Tuğgeneral Cihat Ayol tarafından Özel Harp Diresi'ne (ÖHD) dönüştürüldü. 'Gayri nizami kuvvetlere karşı harekât' konusunda uzmanlaşan ÖHD, 'ordu içindeki gizli ordu' olarak da anıldı. Bazı 1960 darbecilerini de içinden çıkaran yapılanmanın TSK dışına da çıkarak sivil gizli cephanelikler, milis grupları oluşturduğuna dair iddialar oldu.

Genelkurmay, 16 xz Kasım 1990'da 'Dünyadaki yeni gelişmeler karşısında askeri stratejilerde değişiklik meydana geldikçe Özel Harp Dairesi'nin görevleri de gözden geçirilecektir' açıklamasını yaptı. Özel Harp Dairesi, 1994 yılında Özel Kuvvetler Birliği olarak adını değiştirdi.
STK, ÖHD ve ÖKK'nın başucu kitabı, Tunus doğumlu Fransız subay David Galula'nın gerilla hareketlerini bütün detaylarıyla anlatan 'Ayaklanmaları Bastırma Hareketleri-Teori Pratik' adlı eseri oldu. ABD'nin de Irak'ta yaptığı insan hakları ihlallerini savunmak için kullandığı bu kitap, STK ve ÖHD'nin referansı olmuştu. Nitekim, Orgeneral Ali Keskiner'in imzasıyla 1964 yılının 25 Mayıs günü ops: 17087464 mr. ta. krl. sayılı Kara Kuvvetleri Komutanlığı emriyle yürürlüğe sokulan sahra talimnamesi bu kitabın tercümesi gibiydi. Bu talimname kamuoyunun gündemine ilk kez Barış Gazetesi tarafından 1973 yılında 'şiddetin kaynağı' başlığıyla duyurulmuştu.

NATO'nun gizli orduları
STK ve ÖHD, İsviçreli Araştırmacı Daniele Ganser'in 'NATO'nun Gizli Orduları' başlıklı kitabına konu olan araştırmanın da konularından biriydi. Türkiye için geniş yer ayıran Ganser, Keskiner'in talimatnamesini kanıt olarak gösterip, 'Türkiye'deki gizli ordu, Batı Avrupa'daki diğer tüm gölge ordulardan daha zorba bir tarihe sahip. Türk gizli ordusu kontrgerilla, NATO gölge orduları Batı Avrupa genelinde açığa çıkarıldıktan sonra da faaliyetini sürdürmeye devam etti. Faaliyetler st 31-15 talimnamesine göre sürdürülüyor' yorumunu yapmıştı.

Karanlık olaylarda hep 'gayri nizami kuvvet' iddiası
'Gayri nizami kuvvet' diye nitelendirilen bu birimler pek çok karanlık olaydan sorumlu tutuldu. Bu birimlerin barış döneminde savaş halinin varlığının kabul ettirilmesi için 'korkutma, dehşet salma, sabotajlar ve karşı güçlerin içine sızarak haber alma' yöntemleri kullandığı da biliniyor.
Eski MİT'çi Mehmet Eymür'ün anlatımına göre; gayri nizami harp kurslarında, 'gizli haberleşme, gizli faliyetlere giriş ve fert, maske, kimlik tespiti, gizli harekât tekniği, mülakat ve sorgulama, takip ve takipten kurtulma, sahte doküman, istihbarat ve istihbarata karşı koyma' gibi dersler veriliyor.

6-7 Eylül olaylarının yanı sıra 1 Mayıs 1977'de Taksim'de yaşananların Özel Harp Dairesi'yle ilintili olduğuna dair çok sayıda bilgi ve iddia var. PKK ile mücadele sırasında yaşanan bazı kanun dışı müdahaleler ve faili meçhul cinayetlerin de ÖHD ile ilişkili olduğu AİHM'nin kararlarına bile yansıdı.

ÖHD'nin ÖKK'ya dönüştürülmesinin ardından son dönemde bazı çete operasyonlarında ÖKK mensupları yakalandı. Ankara'daki Sauna, Atabeyler çetesi gibi örgütlenmelerde ÖKK'dan subaylar tutuklanmıştı. Eski polis istihbaratçısı Bülent Orakoğlu şunları söylemişti: 'Özel Kuvvetler içindeki sivil unsurlar disiplin altında değiller. Danıştay saldırısı, Atabeyler ve Sauna... Hepsi aynı adrese çıkıyor. Devlet içinde hukuki yapısı olmayan ama devlet yetkilerini kullanan bir yapı türetiyor bunları. Hepsinin içinde emekli askerler var.' (Radikal)

ŞİMDİ BİRAZ DA 1970-1980 YILLARINI ANLATAN BİR RÖPORTAJ’I OKUYALIM;

Bu ihanet yapılanması halkımızı,çekinmeden sömürgeci devletlerin pis projelerine böyle alet etti.

Haluk Kırcı 32 yıl önce işlediği cinayeti itiraf etti
06/06/2010 12:57
Tahliye edilen Haluk Kırcı 32 yıl önce işlediği cinayeti itiraf etti, "Adalete hesap verdim. Şimdi sıra Allah'ta" dedi


Ankara Bahçelievler’de 1978’de 7 TİP’li öğrenciyi öldürdüğü gerekçesiyle yedi kez idama mahkûm edilen, cezası pek çok indirim gören Haluk Kırcı, 28 Mayıs’ta tahliye edilmişti. Kırcı, Bahçelievler katliamından 32 yıl sonra Sabah gazetesinden Sevilay Yükselir’e konuştu.

Eski ülkücü Haluk Kırcı, “Adalete hesap verdim. Şimdi sıra Allah'ta... O zamanlar 20 yaşındaydım, bizleri kullandılar, 5 bin kişinin katili ben miyim?” diye konuştu. İşte o söyleşi:

Bahçelievler katliamındaki rolünüzü kabul ettiniz. "Evet ben yaptım!" dediniz.

Evet kabul ettim. Reddetmedim.

Ama bana biraz önce de, "Pişman olsam neye yarar ki!" dediniz. Sonuçta siz bir katilsiniz! Nedir samimi duygularınız?
Ben yaşadıklarımın hesabını adalete verdim. Hatta fazlasıyla verdim. Bahçelievler olayı olduğunda 20 yaşındaydım. Şimdi 52 yaşındayım. Ben 20 yaşındayken Türkiye bir kardeş kavgasının içindeydi. Soğuk savaş operasyonları can alıyordu. Bugün o tecrübeleri yaşamış, o keşkelerin peşine düşmüş biri olarak söylüyorum. Bir insanın hayatından daha değerli bir şey olamaz. Ben "Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş demektir" diyen bir dine inanıyorum. Adalete hesap verdim. Asıl şimdi Cenab-ı Allah'a vereceğim bir hesap var. Şiddetle, vurarak, kırarak bir şeyleri çözmek mümkün değil. Şiddet şiddeti doğuruyor. Şiddet sadece dışarıdan bu ülkeyi seyredenlerin işine geliyor.


Niye öldürdünüz?

Bu bir cinnet hali. Toplumsal cinnet hali. Ben ülkemin komünist işgal tehdidi ile karşı karşıya olduğuna inanmıştım. Bu tehdidi yapanlar şiddet uyguluyordu. Ellerinde silahlar kurtarılmış bölgeler ilan ediyor ve halk mahkemelerinde idam cezaları veriyorlardı. Bu devlete sahip çıkan, bu işgale direnen sadece biz vardık. Buna inanmıştık. Oyuna geldiğimizi anlayabilmek için 12 Eylül darbesinin yapıldığını görmemiz lazımdı. Sanal bir alemde yaşıyorduk ve çok kıyıcı olmuştuk. Benim yaptığım muhasebeyi bugün hayatta olan ve sokakta dolaşan 5 bin katil de yapıyor mu acaba?
Ne demek istiyorsunuz yani?

1970'li yıllarda tam 5 bin genç öldürüldü. Öldürülenler arasında benim canciğer arkadaşlarım vardı. 5 bin genç öldüyse, beş bin cinayet ve beş bin katil var demektir. Bu beş bin cinayetten yargılananlar arasında en uzun süre cezaevinde yatan kim? Bu cinayetlerin en fazla muhasebesini yapan kim? Sadece ben miydim katil olan? Ben cezamı çektim. Peki ya diğer katiller nerede? Geriye dönüp baktığım zaman kendim bile hayret ediyorum. Benim yedi sülalemde karakol yüzü gören insan yok. Ben cinayet işledim evet, adam öldürdüm. Allahın yarattığı bir canı almak akıl işi mi? Değil. Yüz bin kere değil. Bahçelievler olayı trajik bir olay. 12 Eylül öncesi cinayetlerinin sembolü oldu. Ama o öldürülen beş bin kişinin hepsinin katili ben değilim.

Bir de azmettirenler var değil mi?

Bu oyunun ne kadar çapraşık bir oyun olduğunu o dönemi yaşayanlar bilir. Çorum'u, Maraş'ı kim azmettirdi? 1 Mayıs 1977'yi kim planladı? O dönem Türkiye'yi yönetenlere bakın. Sokakta oluk oluk kan akıyor, parlamento aylarca Cumhurbaşkanı seçemiyor. İkisi de aynı işe hizmet ediyor. Darbeye! İşin ilginç yanı ne biliyor musunuz? Yıllar sonra ben 1999'da yakalanıyorum. Sayın Ecevit o zaman Başbakan. Dedi ki basına; "Haluk Kırcı vicdanını temizlemek için konuşsun!" Eğer Türkiye'de vicdanı temizlemesi gereken insanlar varsa onlar, öncelikle o gün Türkiye'yi yönetenlerdir. Ben 20 yaşında genç, atak, kesin kabulleri olan sıradan bir insandım. Benim yaptıklarımla Türkiye eğer saplantıya girecekse, benim vicdanımı temizlememle Türk gençliği kurtulacaksa ben her şeyi yaparım. Ben 20 yaşındaydım, onlar ülkeyi yönetiyorlardı. Böyle bir saçmalık olabilir mi Sevilay Hanım?


Kontrgerilla mıydı peki?

O kadar basit değil. Ama Türkiye'de maalesef çok ciddi boyutta özel harp operasyonları yapılmıştır. Bu operasyonlardan birebir bildiklerim var. Bunu da çok açık şekilde söyleyeyim. Mesela Haziran 1979'da MHP Genel Merkezi'ni kimler kurşunladı? 1980'de Ziraat Mühendisleri Birliği'ne kimler saldırdı? Kimler oradaki insanları öldürdü?

Kimler?
Baksınlar. Bu olayların dosyaları orada duruyor. Yıllar sonra ordunun içinde birileri hakkında dosya açıldı, kapatıldı gitti.


Provokasyon mu diyorsunuz?

Evet provokasyondur. Bir tane değil ki; yüzlerce var. 'Adamların dosyası var' diyorum. Bu saldırıları yapanların asker kökenli oldukları tespit edildi. Ben size bir şey söyleyeyim. 1974'den sonra Kürt vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Ülkü Ocakları kurulmuştur. Kimler kurdurtmuştur o ocakları? Oradaki arkadaşlarımıza kimler yardımcı olmuştur? Kimler bu arkadaşlarımıza silah ve mermi getirmiştir?

Asker mi diyorsunuz yani? Yüzde doksan dokuz. Ben yazdım zaten. "Zamanı Süzerken" adlı kitabımda var. Maalesef o günkü şartlar değiştiği için kimseye anlatamıyorsunuz bunu.

Biraz da C.İ.A ve ERGENEKON ekleyelim;
Şimdi de "Ergenekon" kelimesinin farklı bir şekilde etimolojisini inceleyelim.
"ER-ERAN=Tevrat'ta Yahuda peygamberin oğlunun adı olup,Yahudi isimler sözlüğünde Erken vakitte uyanmış,aymış,aydın" demektir.
Bizde adlarının başında,sonunda Ercan,Ersin,Ertürk, Türker,Şener gibi "ER" eki almış adların çoğu içimizdeki dönme Ermeni,Rum,Grek ve Yahudilere,Sabetayistlere aittir.

Türkçe'deki "ER=Erkek,Asker" anlamlarındaki kelimeler ile uyumlu olduğu için,dönmeler bu adlarla kolay kamufle olabilmektedirler.

Aydın adı da "ER"in anlamından esinlenerek dönmelerce kullanılan yaygın adlardandır.
Ama adı her böyle olan bunlardan değildir elbette.

Çünkü,bir çok insan Türkçe olduğu için bu adları kolay benimsemektedir.Müslümanların kullandıkları Arap adlarını benimsemeyen dönmeler bu adların yaygınlaşmasına hizmet etmişlerdir.
Devletin kafa yerlerinde,ordudan polise,üniversiteden milli eğitime,basından sinema ve tiyatroya daima bunların olduğunu unutmayalım.
Bunların,sağ-sol,pkk terörü,Susurluk ve benzeri Gladyo tipi operasyonlarda ülke ve halk aleyhine örgütlenmeleri,başka ülkelere hissettirmeden casusluk etmeleri kötüdür, cezalandırıl-malıdır.İnsan olarak suçlamak olası değildir.
Ayrıca,ERAN Hindististan'da eski Gupta İmparatorluğu zamanından kalma çok antik bir şehirdir.
Hz.İbrahim'in geldiği yeri unutmamak için çocuğuna memleketinin adını koyduğu anlamını da çıkarabiliriz.İbrahim peygamber soyu Yahudi rahiplerinin Hintli KALANİ RAHİPLERİ" olduğu eski Yunan kayıtlarında,Tevrat Hititliler bölümünde,Hz.İbrahim'in aslen eski beyaz Hintli olan Hititlilerle akrabalıkları geçmektedir.

Ancak kullanılan anlamın ilk anlam olma oranı yüksektir.Operasyonların erken olması anlamında eklenmiş olabileceği gibi,ajanların piri olan beyefendinin de adının başında bir "E" harfi "Er"e işaret etmektedir.
ABD James BOND'u Clair E. George'u da tanıyalım;
Clair E. George 1955’den 1987’ye kadar Honduras’tan İran’a Avrupa’dan Çine kadar dünyanın bir çok yerinde C.İ.A’nin gizli operasyonlarını örgütlemek ve uygulamakla görevlendirilmiş, C.İ.A’nın,önce DO (Directorate of Operations-Operasyonlar Müdürlüğü )nde 1955’de başladığı ajanlık hayatına,sonradan adı DDO (Directorate of Direct Operations-) olan Doğrudan operasyonlar Müdürlüğünde 1987 yılına kadar görev yapmış,Amerikan istihbaratının en yüksek mevkilerine çıkmış,sonunda İran ve Nikaragua olaylarında aldığı rollerdeki suçları, Tansu Çiller döneminde PKK'ya silah satış olayına adı karışan Özer Çiller-Secord işbirliği olaylarında adı geçen Secord firması ile kaçak silah satış bağlantıları yüzünden yargılanmış ve bundan da ucuz kurtulmuş bir C.İ.A ajanıdır.Yazının en üstündeki gazeteyi tıklayarak okuyunuz.
Türkiye ve diğer NATO ülkelerinde gladyo örgütlenmelerinde de aldığı görevler sayesinde haklı bir şöhret kazanan Clair E. George’un adının bu tür operasyonlara,mesai arkadaşı olan baba G.Bush’un oğlu George Walker Bush tarafından Irak ve Afganistan operasyonlarında verilmesi bence çok doğaldır.
Onun başarılarını aynı mükemmellikte başarma gayesi ile bu ad operasyonlara eklenmiş olabilir.
Şimdi etimolojiyi tamamlayalım;
Er George-(Neo- Conservative-Yeni Muhafazakarlık anlamına gelir.Bush'un Cumhuriyetçi Partisinin yeni sloganıdır.) adlarının ön ekleri ile birleştirdiğimizde ERGENEKON adını elde ederiz.Ergenekon ibnesi haham Tuncay GÜNEY’in de “-Ergenekon adı Türk tarihi ile alakalı bir ad değildir." açıklaması da böylece yerini bulmuş olmaktadır.

Bu konuda bilgi almak için de yazıyı tıklayınız.Link İngilizcedir.

KARADENİZDE BÖLÜCÜLÜK ÇALIŞMALARI
22.Nsn.1998'de devlet içindeki Amerikancı yapılanma geleceğin işbirlikçisi yeni Turgut ÖZAL'ı keşfeder ve hemen onu mağdur yapar."Irkçılığı oprtadan kaldıracağını" söyleyen Tayyip,bu gün Çingenelerden Araplara, Kürtlerden Gürcülere tahrik etmedik ırk bırakmadı. Devleti kendi malı gibi dosta düşmana bir güzel pazarlayıp sattı,bitmiş terörü azdırdı.Afyon'da "Şehit Yunan Askeri Anıtı" yapmaktan,Sümela manastırında Rumlara ayin yaptırmaya,Aktamar kilisesinden,1200 yıl önce kaybolmuş gitmiş kiliselerin onarolmasına ve vakıf mallarının iadesine,üniversitelerde eğitim yerine eşcinsel erkek ve kadın dernekleri kurulmasından, üniversitelerde "taciz ve tecavüz" üzerine yazı hazırlayanların doçent,doktor,profesör edildiği bir eğitim sistemi kurmaya kadar her türlü ihaneti yaptı.
Irak'ı işgal eden,çocuklara bile tecavüz eden Amerikan askerlerine "Şehit" dedi ve onlar için üzüldüğünü söyledi. Teslimiyetçilikte İsmet paşa,Menderes ve Özal'ı bile geride bıraktı.

Em. Binbaşı Çöl, "Hedef Doğu ve Güneydoğu illerindeki sürdürülen ‘etnik kökenli bölücülük` gibi aynıdır, ancak yöntem farklıdır. Orada etnik bölücü nitelikli silahlı mücadeleye dayanarak gittikçe siyasallaşan bir hareket sürdürülürken, Karadeniz`de etnik yerine ‘psikolojik` yöntemler denenmektedir" diyor.

"Bölgede bağımsız bir Pontus devleti” kurma gayretlerine bağlı olarak soykırımdan söz edilmekte, insanların dinlerini saklamak zorunda bırakıldığı savunulmaktadır.
Bu düşünceyi desteklemek adına bilimsel toplantılar, inanç kültür turizmi, festivallere katılım, belediyeler arası karşılıklı girişimler, Yunanistan`a vize kolaylığı, dil öğretimi, burs barındırma, maddi yardım gibi işlemler yapılmaktadır.

Katolik, Protestan, Ortodoks kiliselerinin ‘ev kiliselerinde` Hıristiyanlık propagandası yapması, iş vaatlerinde bulunması, Rize-Hemşin, Çamlıhemşinlilerin Ermeni asıllı olduğunun söylenmesi, diğer taraftan ‘Lazsınız`, ‘Gürcüsünüz`, ‘Çerkezsiniz`, ‘Abazasınız`, ‘Rumsunuz` gibi farklılıkların kullanılması.

Bu durum gösteriyor ki, bölgede belli kesime ‘Türk değilsiniz`, diğer kesime ‘Siz Müslüman değilsiniz` şeklinde yanaşılmaktadır.

Bunların dışında aşırı sol örgütlerin Tokat merkezli Doğu Karadeniz`e yönelik çalışmaları, PKK terör örgütünün bu grupla birlikte hareket çabaları, TAYAD üyelerinin 2005 yılında neden olduğu gerilim, Trabzon Santa Maria Katolik Kilise papazı Andre Silvia Santro`nun 2006 yılında, son olarak Ermeni asıllı Hrant Dink`in Trabzonlu bir genç tarafından öldürülmesi, bölgeye yönelik psikolojik harekatın sonucu olarak karşımıza çıkar.

Tüm bu gelişmeler, terörle mücadelede 600`ün üzerinde şehit veren Doğu Karadeniz halkının ulusal konulara duyarlılığını arttırmaktadır. Oluşturulan bu havayla bölge halkı, toplum psikolojisine bağlı ateşli yapısının da kullanılmasıyla provokasyonun içine çekilmek istenmekte, birbirini tetikleyen halkalar oluşturulmaya çalışılmaktadır".

Bu bölücü,kontr-gerilla yapılanması “siyaset,ordu,iş dünyası,basın,eğitim” kadroları içine çöreklenmiş, dıştan destekli,solcuyla solcu,sağcı ile sağcı,Müslüman ile namaza giden ama evinde “istavroz çıkaran”,Türkle Türk olan,kendini gizleyen,inkâr eden, pis,ırkçı,faşist dönmelerden ibarettir.
Ordu,polis ve siyasette her yerde vardırlar.

Bunların olmaları,”ordumuza,polisimize,devlet kurumlarımıza güvenmeyeceğiz” anlamına gelmez elbette.
Ancak bunlar temizleninceye kadar,onlar ortada “Türkiye“ adlı bir devlet bırakmayacak gibi görünüyorlar.

Ya da “Sahip oldukları devletin elden çıkmasına razı olmayacakları için mevcut durumu sürdürmeyi tecih de edebilirler.

İcraat ortada nitekim.

İşte bir örnek;

Tayyip Erdoğan’ın Yahudiliği,”Yedi ışıklı AKP Ampulü” Konusu;
Kabala'cı Nathan Caza (1643-1680): Sahte Mesih Sebatay Sevi'nin peygamberi olarak meşhur oldu.Takipçileri onu; Buzina Kaddisha "kutsal lamba" olarak adlandırdılar ve beraberinde mesihin ışığını getirdiğine inandılar. Sevi, İslam'a döndü. Ancak Nathan, diasporadaki Yahudilere Sebatay'ın müdafii olarak misyoner faaliyeti üstlendi.

"Yani yeri geldiği zaman bir Müslümana papaz elbisesi dahi giydirilmiştir. ...eğer bu elbiseyi giymem gerekiyorsa giyerim."
(Erdoğan. 22T3/2002, Kanal D, Teke-Tek)
- Ampul ve ışık, gizli bir Sebatay inanışının tezahürü ve Erdoğan'ın sözleri bu saklanmış tutumun yansıması mıdır?

- Bu yansıma takkiye anlayışının yeni bir örneği midir?

Avi Ben Mordechai'nin 'Tevrat'ın Işığında Yeni Ahiti Anlamak" adlı öğretisinde: İsa=Tevrat=lşık

Yedi Işıklı Yahudi Şamdanı.
..."On emirden biri bir lamba'dır ve ışığı öğretir." İbrani dilinde bu söz "Öğreti Tevrat'tır." olarak tercüme edilmiştir. Bu nedenle Tevrat ışık olarak tanımlanır. ... Bu tanımlara göre, Kitab-ı Mukaddes 119:105'e bakıldığında... "Senin sözün yolumu ve ayaklarımı aydınlatan lambadır." Kitab-ı Mukaddes 119:105'iyazan Kral Davut'a göre, "Tevrat bir lamba ve bir ışık olarak mütalaa edilmiştir."
(Yahudi Köklerini Kucaklama, To Embrace Hebrew Roots: Part VIII,
http://www.fikrimyok.com/AKP-Ampulunun-7-Isigi-7-Simgesi-Bizi-kimler-Yone-t21005.html


Ayrıca,aslen,yerleşim yerleri Ağrı,Kars civarı olan Barzani aşireti de Dersim'li Pavlusçu dönme Ermenilerle birlikte Yahudi Kürtler yani Sabetayistler olarak geçerler.Kayıp 13.Yahudi Kabişesi yalanına inandırılmışlardır.Aslında çoğu dinsiz,takiyyeci,sömürgeci devletlerin işbirlikçileri ve ırkçıdırlar.AB-D destekleri ile eşkıyalık yapmaktadırlar.AB daha dün Erbil'de bir büro açmaya karar verdi.Bütün batı ülkelerinde yuvalanmaktadırlar.İslam ülkelerinin zayıf karnı olup,Haçlı işbirlikçisidirler.
Bu da,ABD Merkez Bankasının 2008'de bastırdığı platyinyumdan yapılma,100USD-ABD Doları değerindeki hatıra parada görünen New York'taki YEDİ IŞIKLI,"Özgürlük ve Tanrıya inanıyoruz" ifadeleri yazılı barış heykeli.Soldaki.

Bu yazıda adı geçen bütün Dersim ve Rum kökenli devlet adamları da bu kökene dayanırlar.
İslami Kürdistancı olan Şafii Kürtler ise,önceleri Nakşibendi olup,Bitlis'li dönme Ermeni Said-i Kürdi'nin İngiliz düzenlemeli,Gregoryen Ermeni inancına dayalı *ampul sembollü Nurculuk olarak da bilinen,Kürt Vehhabiliğine geçerek yavaş yavaş Ermenileştirilmektedirler.

Bölücü işbirliğini bu açıklama ile daha kolay anlayabileceğiniz kanaatindeyim.Daha geniş bilgi için "Alevi Ermeni,Alevi-Sünni Türk" başlıklı yazımı okuyabilirsiniz.

*(Bu dinde,Hz.İsa Yunan İncilindeki gibi Allah'ın kendisi değil bir insan,bir peygamberdir.Rab Tanrı'ya Allah,İsa Kuzu'ya Muhammed derseniz bu din İslamla kolayca örtüşür.Dinler özde ayrılırlar,ahlak kurallarının temeli İslam'da da zaten Tevrat'a dayanır.)

Liderler kaç kez ABD'ye gitti?
13 Nisan 2010 Salı 12:04
Ecevit, Demirel, İnönü, Menderes, Özal ve Erdoğan... Liderler bakın kaç kez ABD'ye davet edilmiş.


GAZETECİLER.COM - Yılmaz Özdil bu kez rakamların dilini konuşturmuş.
TC. tarihindeki liderlerin ABD seferlerini yazmış...
Celal Bayar 1 ay özel uçakla ABD'de gezdirilmiş...
Bir kez Adnan Menderes gitmiş...
Ve diğerlerinin listesi;

İsmet İnönü 2 defa gitti.
Cevdet Sunay 1 defa.
Bülent Ecevit 3 defa.
Süleyman Demirel 4 defa.
Kenan Evren 1 defa.
Turgut Özal 6 defa.
Tansu Çiller 3 defa.
Abdullah Gül 1 defa.
*
Peki ya Tayyip Erdoğan?
Özal’ı 3’e katladı.
Tek başına 18 defa.
Bu dönmelerin söyledikleri şudur;
“Hepimiz biriz,eşitiz,kardeşiz ama iktidar bizimdir.Biz daha eşitiz.” Mesut Yılmaz’ın “Avrupa,Amerika bizi istiyor” sözleriniz hatırlayınız.

DIŞA BAĞIMLILIĞIMIZIN KISA ÖZETİNİ ANLATAN BİR ALINTI YAZI;

İSMET PAŞA MUAMMASI - AÇIKLAMALAR
“.....Osmanlı,DIŞA BAĞIMLI olmanın bedelini çok ağır ödemişti!
TARİH'ten DERS almayan MENDERES te, İSMET'in giderayak başlattığı DIŞ BORÇLA KALKINMA furyası ile ülkeyi ancak 7 yıl idare edebilmiş, işler 1955'den sonra bozulmuş, 1958'den sonra da İFLAS'ın işaretleri görülmeye başlamıştı.
BATI'nın, özellikle "KÜÇÜK AMERİKA olacağız" diye özendiği ülkenin aslında kendisini ve TÜRKİYE'yi bir inek gibi sağdığını nihayet farkeden MENDERES, çıkar yolu BATI'nın rakibi SOVYETLER BİRLİĞİ ile ilişkileri güçlendirmekte buldu. Başka ne yapabilirdi ki?..
Aslında bu SENARYO defalarca tekrarlanmıştı. Daha önce de BATI'dan destek görmeyen 2. MAHMUD, ABDÜLAZİZ ve 2. ABDÜLHAMİD RUSYA'ya yakınlaşmayı denemişler ve bunlardan ikisi TAHTTAN İNDİRİLMİŞ, BİRİ ÖLDÜRÜLMÜŞTÜ!. 2. MAHMUD da meşhur İNGİLİZ TİCARET ANLAŞMASI'nı imzalamış, TANZIMAT'a yol açmıştı. MENDERES'ten sonra da DEMİREL BATI KREDİLERİ ve İSRAF'la ülkeyi 70 CENT'E MUHTAÇ hale getirecek, İHTİLAL'le düşecekti!
DEMİREL'den sonra ÖZAL, hem KREDİ alacak, hem halka KEMER SIKTIRACAK, hem de bir MİRASYEDİ gibi paraları ÖZEL UÇAKLAR'a, MERCEDESLER'e, AVİZELER'e yatıracak, ama kafasını kullanıp tekmeyi yemeden kendini CUMHURBAŞKANLIĞI'na "TERFİ" ettirecekti!.. Böylece ülkeyi İFLAS ettirip kaçtığında HÜKÜMET, onun "DAHİ" 24 OCAK KARARLARI'ndan 14 yıl sonra, İFLAS'ı belgeliyen 5 NİSAN KARARLARI'nı almak durumunda kalacaktı!.. 1999 yılında soluğu kesilmiş Ecevit, "Amerikan garantili tahvil" çıkarmaya kalkacaktı!..
TARİH bilen, GEÇMİŞTEN DERS alan SİYASET ve DEVLET ADAMLARI VE BÜROKRATLAR yetiştirebilseydik, hiç değilse MENDERES'ten sonra benzer oyunların tekrarlanmasından kurtulurduk!...”

SONUÇ;
AKP’nin yayınlattığı “Kurtlar Vadisi” dizisinde cuntayı temsil eden Büyük İskender (İ.Ö.300’lerde yaşamış büyük Yunan-Grek Kralı) lakaplı şahsın;
“Elimden devletimi alıyorlar” sözü aslında bu olayları açıklamaktadır.İsmet paşa-Celal BAYAR muvazası ile kurulan ve ABD’de eğitilerek örgütlendirilen “Sahte Pavlusçu dönme Ermeni, Sabetayist Yahudi,Solcu –ulusalcı Kürt yapılanması” artık devreden çıkarılmaktadır.Eski işbirlikçiler çöpe,yenileri ise iktidara taşınmaktadır.
Bu kavga,dönme Ermeni yapılanması ile İslamcı Kürt yapılanmasının kavgasıdır.

Yeni yapılanma “sembolik ordu,mikro milliyetçilikle bölünmüş, küçük haritalardan mürekkep bir Ortadoğu” haritası gerektirmektedir.
Bu harita şartlarına göre kurulacak ordu, ABD-AB emrinde ,tek merkezden idare edilen,uydu kontrollu seri,ani operasyonlar yapan son teknoloji ile donanmış silah,cephane ve mühimmatları, zihin konrol silahları kullanan, insan, yarı insan ve robot askerlerden ibaret çok az personel kullanan ordular olacaktır.
Yerel yönetimler olacak “mikro devletçikler “ ise sadece asayiş amaçlı “özel güvenlik” teşkilatlarına sahip olacaktır.AKP’nin ülkemiz sınırlarına “özel güvenlik” teşkilatları yerleştirmek için yasa çıkardığını hatırlayınız.
Artık,ABD’nin dünyasında “orduların” yeri yoktur.Devletler kendilerini tasfiye edeceklerdir.
Bilim kurgu filimlerine iyi bakınız.Onlar,bu işler için üretilmiş projelerin seçilmişleridirler.
Artık ABD-NATO’nun en büyük ortağı üye devletlerin “orduları değildir.” Yeni büyük ortak,kitleleri ardından sürükleyen siyasetçilerdir.
Çünkü,kitlelere “özgürlük,sosyal güvence vaat eden bir sosyalist” SSCB kalmamıştır.

Tasavvur edilen toplum modeli ise,milliyetçilik,din kavgaları ile birbirlerini yiyen,işsiz,aç sefil kalabalıkların olşuturduğu “kısa” bir geçiş döneminin ardından,bir yanda,özel güvenlikli silahlı korumalarca korunan,çevresi duvarlarla örülmüş,derebeyi şatolarını,hisarları, kaleleri andıran toplu zengin konutlarında yaşayanlar ve diğer yanda teneke mahallelerinde,kanalizasyonlarda yaşayan, kişiliksiz,aidiyetsiz sefil ,her işi arlanmadan yapan halklardan oluşan “köle toplum modelidir.”

10.Kasım 1938 darbesinden bu yana olan askeri darbeler ve İngiliz kaynaklı İSLAMİ KÜRTÇÜLÜK'ÜN  İDEOLOJİSİ NURCULUK'un TEŞVİKİ+ASALA+SAĞ -SOL KAVGASI+PKK+FETHULLAH GULEN  ve AKP=DEVLETİN TASFİYESİ.
Bu iş burada biter mi?Devletin tasfiyesine bu millet göz yumar mı?


AKP bir daha iktidar olursa kimsenin 10-20 yıl sonra,sosyal güvenceli (SSK-EM.SAN.BAĞ KUR gibi),maaşlı,iş garantili devlet memuriyeti dahil bir iş, “emekli maaşı” alacağı inancım kalmamıştır.
İnönü Bayar,Menderes döneminden beri süren CHP +DP,AP,ANAP,MSP,FP,SP=AKP muvazaası (Şikesi) , bu güne kadar daima “sağ kesimi ince kayıkçı kavgaları ile” mağdur edip iktidara taşımıştır.
MHP’de zaten “Komnünist-sol” yapılanmayı bitirmek için “tetikçi” olarak 27 Mayıs 1960 darbesi sonrası CKMP’den bozularak kurulduğundan ve “milliyetçi eğilimleri yüzünden” ABD-AB ikilisince tasvip edilmemektedir.
İktidar olsalar da görünürde umut vaat etmemektedirler.Şu anda,anayasa kavgası vb. yüzünden yarısından fazlası “AKP yandaşlığı” içindedir.
Bunca “İllumimatici,aydınlıkçı,nurcu,ışıkçı” siyasi iktidar ve yapılanma olmasına rağmen,Ortadoğu ve diğer ezilen halklar için görünürde pek “ışık-nur” görünmemektedir.

Hani,olumlu sonuçlar verbilecek olsa Büyük İskender’e de çoktan razı olacağımız günlerdeyiz.

Adilyargic-keykubat


Önceki sayfa için tıkla

2010'dan "5" yıl sonra, CHP-PKK (HDP)-GÜLEN IŞIK VE NUR CEMAATLERİ BİRLEŞTİ, ERMENİ DİNLER VE MEZHEPLER KOALİSYONU KURULDU. ERMENİLER KİMLİKLERİNİ AÇIKLAMA KARARI ALDI, TERÖR ÖRGÜTÜNÜN PARTİSİ KİMLİĞİNİ AÇIKLADI.;


HDP: Taşnak Partisi'yle aynıyız


HDP kurucularından yazar Kadir Akın partisinin programının Birinci Dünya savaşı döneminde emperyalistlerin taşeron olarak kullandığı Ermeni Taşnaksutyun partisiyle aynı olduğunu söyledi. Taşnaksuyun'un eli silahlı çetelerinin de o dönemde Meclis'te olmasını örnek veren Akın, "gerillanın Meclis'e girmesi yeni değildir" ifadelerini kullandı.


"Taşnak Partisi’nin programı, HDP’nin programıyla aynı. Gerilla ilk defa Meclis'e girmiyor." Bu sözleri HDP kurucusu yazar Kadir Akın bir panelde kullanıldı. Akın, HDP'nin siyasal kimliğini emperyalistlerin Birinci Dünya savaşında Türklerin üzerine sürdüğü Taşnaksutyun partisiyle aynı olduğu söyledi.

HDP kurucusu Kadir Akın Birinci Dünya savaşında Türklerin Ermenilerle birlikte Rumları da katlettiğini savundu. Akın, dönemin Ermeni milliyetçisi örgütü Taşnak Sutyun partisinin de haksızlığa uğradığını iddia etti.

HDP Kurucusu partsinin Taşnak Partisiyle aynı programı savunduğu söyledi. Taşnak Partisi'nin eli silahlı çetelerinin de o dönemde Meclis'e girdiğini kaydeden Akın, "Yani Meclis'e gerillanın girmesi ilk değildir." dedi. Akın, Taşnak Partisi'nin devrimci sosyalist bir parti olduğunu ileri sürdü.

"Bugün Cizre’de, Silopi’de, Sur’da geçmişte Ermeni ve Rumlara yapılanlar tekrarlanıyor" diyen Akın, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan için "Kemalist kafayla soykırım yapıyor" ifadelerini kullandı.
Şimdi AKP içindeki Ermeni, Rum, Yahudi, Musevi Ortodoksların ifşa etmeleri kaldı.