Sayfalar

17 Aralık 2009 Perşembe

AZINLIKLARI KISKIRTMA PARTISI

AZINLIKLARI KIŞKIRTMA PARTİSİ

03 Kasım 2002 seçimlerine kadar iktidar olan DSP-MHP ANAP koalisyon hükümetinin AB-D ülkelerince başlarına örülen “ekonomik” krizin ardından,kumarcı Mesut YILMAZ başta olmak üzere,gerek dürüstlüğü ile halkın gözünde taht kurmuş rahmetli Bülent ECEVİT’in “adil,uysal” kişiliğini suiistimal eden partisinin milletvekillerine MHP’li bazı kurnazların da adlarının karıştırıldığı devlet hazinesini boşaltma operasyonlarının halkımızın sanayi sitelerine bile “buraya milletvekili giremez” yazmasına sebep olan kişiliksiz siyaset anlayışı halkımızı “bir kurtarıcı” arayışına itmişti.
Halk siyasilerinden utanır,verdiği oyu için pişman olmuş,geri alma şansı da olmadığı için ancak böyle tepki gösterme yolunu seçmişti.
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı görevinde,projeleri gerek kendinden önceki başkana ait olsun gerek kendi uyguladığı çalışmalar olsun,halkın güvenini kazanan şu anki başbakanımızı bir umut haline getirmişti.
Ben de bu umutlular arsındaydım.

Halkımız,önceki hükümetin terör örgütünü bitirmiş olmasının rahatlığı içinde,bütün dikkatini siyasi yolsuzluklara vermiş,ya da dikkati bu yöne çekilerek,AKP’nin tercih edilmesi sağlanmıştı.
Kim bilir,aslında böyle olması daha mantıklı görünüyor.
Terör durdurulmuş tek derdimiz siyasi yolsuzluklar iken,gelen hükümetten büyük gelişmeler beklentisi içimizi doldurmuştu.
Dışarıda da henüz 2000 seçimleri ile işbaşına gelmiş ABD Bush hükümeti de ABD’nin kendi kalesine attığı bir gol olduğu sonradan ayyuka çıkan 11.Eylül.2001 “İkiz Kule” operasyonu ile de “Terörist İslam” kavramı da dünya siyaset edebiyatında yerini almıştı.

Kasımpaşalı başbakanımız,vatandaşa "Ananı burda bırakma" diye ikazda bulunur.Vatandaşının onuruna sahip de çıkar :))
Bu bağlamda,aynı ABD hükümeti ve işbirlikçisi olan AB ülkeleri hep birlikte şer devletleri ilan edilen başta Afganistan,Irak,K.Kore ve İran’ın,ABD ve AB’nin,hatta dünya barışının düşmanı oldukları,bu devletlerin nükleer tesislerini kapatmaları baskıları yanında,hiçbir nükleer tesisi bulunmayan Irak’ın da nükleer silah sakladığı iddialarına,Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı heyetlerinin teftişlerine tanık olmaya başlamıştık.

03 Kasım 2002 AKP seçim zaferini takip eden kısa süre içinde,birkaç ince yasa oyununun ardından siyasi yasaklı olan Recep Tayip Erdoğan’ın,şaibeli Siirt Milletvekilinin vekilliğinin düşürülüp yapılan seçimle milletvekili yapılmasından sonra gelişen olaylarla şekillenmeye başladı.
Önce,ABD başkanı G.W.BUSH tarafından büyük övgülerle,sırt sıvazlamalarla karşılanıp,Ecevit’in Clinton karşısında verdiği ezik portrenin telafisi ile vatandaşta “siyasete güven” iletisi verildi.
Terör örgütünün de çökertilmesinin verdiği huzurla geleceğe umutla baktığımız anda,ABD ve koalisyon devletlerinin Afganistan’ı işgal etmelerine,Irak’ı işgal içinde hem askeri destek hem de

Başbakanımız,Ermeni,Rum patriklerini ve
İşbirlikçi Kürtleri de çok sever.

ülkemize askerlerinin yerleştirilmesini içeren 01 Mart 2003 tezkeresi sorunu gündemimize cuk diye oturduğunda tamamıyla şok olmuştuk.

“Amerika ve ortaklarının ülkemize yerleşmeleri halinde nasıl çıkarılacakları,ülkemizi ve bölge devletlerini işgal planları,hükümet devleti teslim edecek,etmeyecek,ihanet,işbirlikçilik,B.O.P,eş başkanlık dereken,başbakanın beyanları terör örgütünü yeniden canlandırmaya yetmişti.

“Sen,Türk’üm dersen o da ben Kürt’üm der”,Kürtlük alt kimlik,Türklük üst kimliktir.,”Kimseye zorla Türk’üm dedirtemezsiniz.”,”Ben Gürcü’yüm karım Kürt”,”Kürtlerin varlıkları anayasada tanınmalıdır”,”Kürtçe eğitim,anadilde konuşma hakkı tanınmalıdır.” “Türkiye’de yalnız Türkler yaşamamaktadır.”,”Herkese anadilde eğitim hakkı tanınmalıdır”,Türkiye’de 36 etnik grup vardır”,Kürtler,yerel yönetimlerde özgür olmak istiyorlarsa bu sağlanmalıdır”,”Kürtleri temsil eden bir siyasal parti olmalıdır”ı takip eden eski 1980 darbesinin komutanı Kenan EVREN’in

Bu günlerin mimarı Darbeci Orgeneral
Kenan Evren.

”DTP meclise girmelidir”,beyanını hükümetten,emekli askerlerden ve basından sayısız açıklamalar takip etti.
Bu arada teskere geçmedi,devleti kırmızı çizgilerinden olan Kuzey Irak Kürt devleti kuruldu,tanındı,elçilik düzeyinde ilişkiler kuruldu.Terör örgütü 25 yıllık geçmişinden daha üstün güce ulaştı.

Terör örgütü yandaşı ve hükümet içinden“Ordu içindeki ABD karşıtı,suç örgütü Ergenekon tasfiye edilmelidir”,beyanlarına ABD’Genel Kurmay Başkanının ziyaretlerini takip eden,yargılanan bir takıp yüksek rütbeli Amerikan karşıtı generallerin yanında siyasi ve basın kimliklilerin de eklenmesi ile dağda her gün semiren bölücü örgütle mücadele terk edilip,yeni üretilen,çok korkunç olduğu söylenilen,yaşları 70’ten aşağı olmayan generaller,ve 50’de aşağı olmayan üniversite,basın ve siyaset kimlikli bu yeni “Terör Örgütü” ile mücadele ön plana çıkarıldı.

Son Anayasa Mahkemesinin kararları ile kapatılan,dağdaki terör örgütünün siyasi kanadı olan ve hükümete “İmralı adasındaki liderimizi muhatap almazsanız Kürt sorunu çözülmez,siz dağdaki beş bin kişiyi bitirirseniz,o dağa doğudaki her şehirden 5’er bin kişi katılır.Ülkeyi darmadağın ederiz,kan akmasın diyorsanız liderimizi bırakın” tehditleri daima görmezden gelinirken bu örgüt savunuldu da.

Kapatma kararını bir anayasa hukuku uzmanı olduğunu yazdıkları kır saçlı 60’lık bir zata “DTP,halkın 3.5. milyon oyunu almış bu parti nasıl kapatılır,siz ne düşünüyorsunuz?” diye soran spikerin adı “Samanyolu” olan ve hükümetin yarı resmi kanalı olduğu herkesçe bilinen bu televizyon kanalının,ordu ve bu uydurma örgüt hakkında yaptığı sayısız,asılsız yayınlara ilave olarak bölücü örgütü her haliyle desteklemesi de işin cabasıdır.

İçi dolu otobüse atılan molotof kokteyli ile yanarak
hayatını kaybeden Serap adlı öğrenci kızımız.


Bu hükümetin başbakanının Siirt’ten seçilerek meclise girmesi,Kürt aşiret ve dini tarikatlarının desteği ile hükümet olması,terör örgütünden açık siyasi destek aldığının bilinmesi,Temmuz 2007 seçimlerinde terör örgütünün desteğini kısmen çekmesi ile meclise 23 DTP vekilinin girmesi ile apaçık ortadayken,bu devletin koruyucu kurum ve kuruluşları resmen havlu atmıştır.
Son,Muş bulanık olayında,kepenk kapatmayan gönüllü köy korucusu olan bir esnafın aracının ve dükkanının yakılıp taşlanmasını devlet engelleyememiştir.

İş başa düşmüş,vatandaş kendi hakkını ruhsatlı silahı ile sağlamıştır.Gönüllü köy korucusu olduğu sonradan ortaya çıkan bu zatın,evi taşlanmış,1993 Mayısında Bingöl karayolunda birliklerine teslim olmak için giden 33 erin katili olan Şemdin Sakık’ın kardeşi Sırrı Sakık,dükkanını savunan esnafı kast ederek “arkasında kimlerin olduğu tespit edilecek ve hepsinden birer birer hesap sorulacaktır” diye apaçık,basın kanalı ile tehdit yağdırıyordu.
Beraberinde getirdiği paralı çoluk çocuk ordusunu durdurmasını isteyen Emniyet müdürünün sözleri üzerine geriye dönüyor ve ardında duran,yaşları “8” sekiz ile “24” yirmi dört arasında değişen eli taşlı çocuklara,kameraların önünde “dağılın yeter “diyordu.


AKP hükümeti,ABD’nin düşünce kuruluşlarından biri olan NCAF projesi ile başlattığı “açılım” projesinde,koskoca bir devletin başbakanı olarak,el sapanlı,taşlı,molotoflu çocuk çetelerine liderlik eden asker,polis,sivil devlet memuru ve bebek katillerini muhatap alan “rezalet bir hükümet” olarak geçecektir.

İşyerini savunan esnafın kurşunları ile iki kişi hemen AKP basını tarafından “nasıl mağdur yaratılır” projesi kapsamında yapılan çalışmalarla melek haline getirilmişler,esnaf da “Herkes kepenk kapattı o da kapatsaydı” suçlamasına maruz bırakılmıştır.
Yani,doğu halkının,terör örgütünün baskısı altında olduğu bu olayda resmileşmiştir.Burada yapılan hiçbir seçimin “özgür olmadığı” da resmileşmiştir.
Mersin’de 400 kişi polis karakoluna saldırmıştır.İstanbul’da ve Mersin’de terör örgütünün eylemcilerine tepki gösteren halkın isyanı “provokasyon” olarak değerlendirilivermiştir.
Oysa,halk polise soruyordu;”Sen nerenin polisisin,teröristi tutmuyorsun da beni niye engelliyorsun?

Evet,Adalet ve Kalkınma Partisi,yedi yılda ülkeyi,1980 öncesi dönemleri aratır,her gün kan ve ölümün kol gezdiği bir ülke haline getirmiştir.

Bu siyasi parti artık bir umut olmadığını,bir an önce kurtulunması gerekli ülkemiz ve bölge halkı açısından hayati derecede tehlikeli bir lanet,bir bela halini almıştır.
Her yerde sokaklar,işyerleri,polis araçları içinde memurları ile,belediye otobüsleri yolcuları ile yakılırken,Kürt içişleri bakanı utanmadan basına “Her şey kontrolümüz altında” diyebilmektedir.
Geçenlerde 17 yaşında öğrenci bir kızımız bu zelil olayda kaybettik.

Kontrol altında ülke böyle ise,kontrol dışı nasıl olur artık hesap edin.

İstanbul'un göbeğinde polis panzerleri yakılıyor
Başbakan,Konya’dan “çok sistemli bir yapılanma ile karşı karşıyayız” diyor.
Ben şu an hükümetten daha “sistemli bir yapılanma göremiyorum.Varsa da helal olsun diyorum.Artık yetti.

Bahsettiği yapılanmanın korkusu,hükümetin yarattığı korkunun yanında sıfırın altında (-270C’de” kalır.

İktidar partisinin adının artık “Adalet ve Kalkınma Partisi” değil,”Azınlıkları Kışkırtma Partisi” olduğu gerçeği ile,yüz yüze kalmış durumdayız.Halk bu dönemde birbirinin etnik kökenini sorgulamaya,ciddi olarak kutuplaşmaya itilmiştir.

Bu anayasal suçları işleyen hükümetse,yargı mercii yok mudur?
Sonunda bayrağımız da "Umut,ak günler" vaat eden "AKP" zamanında
çok sevdiği Kürt terör yandaşlarınca çiğnendi.


Devletimizin böyle işbirlikçi,bölücü,hain siyasilerin ellerinde acılar içinde çırpındığı bu günlerde,gece gündüz,soğukta sıcakta,kurşunlar,bombalar arasında vatani hizmetlerini yapan askerlerimizi,polislerimizi Tanrı korusun diyorum.

Yazık, çok yazık.

Keykubat

13 Aralık 2009 Pazar

ALEV I ERMENI ALEVI SUNNI TURK

ALEV-İ ERMENİ, ALEVİ+SÜNNİ TÜRK


Bu yazıyla,ülkemizin sorunlarına kesin çözüm bulunabilmesi için önce sorunun tespit edilmesi,sonra da teşhis konması ilkesine dayanarak yazdım.


Elma ile armutu ayırabilirsek,sorunu çözmek için bir yol alma şansımız vardır.

İşte,elma ve armut konusunu deşmeye başlayalım.


Alev-i Ermeni konusunu daha açık bir şekilde kavrayabilmek için,bu bölgenin “zihin yapısını” oluşturan kültürel kökenine inmek gerekir.

Geçmişte “kültürel köken” de sadece dine dayalı olduğundan,bölge dinleri hakkında kısa alıntı yazıları okumanın konuyu bilmeyenler açısından çok yararı vardır.


Şimdi,bölgede ve insanlık tarihinde en eski dinlerden olan eski Zerdüşt’lüğün “Alev’i” likle alakalı kısmından başlayarak,Hıristiyan Ermeni mezheplerinden alıntı yazılarla bu vatandaşlarımızın,2500 yıldır dini tarihlerinde geçirdikleri aşamaları tanıtmaya başlayalım;

ZERDÜŞTLÜK

Zerdüşt kelimesi (Zoroaster), Zarathustra 'nın (Zarad-ustra)Yunanca karşılığıdır (Zarath: güzel, doğru; ustra: develer demektir. Güzel develere sahip olan anlamını ifade eder. Halk dilinde zerdüşt, yaşayan yıldız olarak nitelendirilir). Zerdüşt 'ün doğumu, M.Ö. 570 olarak tahmin edilmektedir. Zerdüşt, İran dinleri üzerinde önemli bir etki bırakmıştır. Tektanrılı bir inanç telkin ettiği için onu bir peygamber olarak kabul edenler bulunduğu gibi, ona bir hakim veya şaman olarak bakanlar da vardır.İncil’de İsa için yapılan “Adil Yargıç” tanımının kökeni de onun hakimliğinden kaynaklanmaktadır.(Ben de boşta bulunup blog başlığı bile yaptım.J)) )

Gatha 'lar diye adlandırılan kutsal metinler ona dayandırılır.

Zerdüşt, Yüce Tanrı olarak telkin ettiği Ahura Mazda ile yakın irtibatı bulunduğunu ilan etti.

Ona göre alemlerde mücadele eden, İyilik ve Kötülük diye adlandırılan iki asli ruh (ilkine “Spenta Mainyu”, ikincisine “Angra Mainyu” denilir) var idi. Ahura Mazdah 'ın bu iki ruhla alakasını bugün pek iyi bilemesek de O, iyilikle beraberdir. İnsanoğlu, bu iki ruh arasından birini seçmeye mecburdur ve seçimi onun kaderini etkileyecektir.

Zerdüştlük’te Ateş’in Yeri;

Ateş Zerdüşt dini inancı tarafından kutsal olarak kabul edilmektedir.Ateş Zerdüştizm 'de çok önemli bir yere sahiptir. Avesta 'ya göre ateş tanrı Ahura Mazda 'nın ruhu ve oğludur. (İsa’nın teslis kavramı.Müslümanlarda ateşe tükürmek,işemek gibi şeyler günah sayılır.)
Esas olarak ateşe üç anlam veriliyordu veya bu anlamlarda ateş kutsanıyordu. Ateşin başlangıcı olarak ev ateşi yani ocak ateşi kabul ediliyordu. İkincisi kurbat ateşi olup, bu ateş devamlı yanan ve kötülükleri uzaklaştırandır. Üçüncüsü ise halk topluluklarınca meydanlarda yakılan ve etrafında eğlenilen,aynı zamanda ateşle temasa gelerek veya bu ateşin içinden geçerek suç ve günah işlemiş olanlar, kime karşı suç veya günah işlemişse onun yakacağı ateşin içinden yürüyerek kendini temize çıkarması günahını veya suçunu affettirmesi, yani kendisinin suçsuz ve günahsız olduğunu ispatlaması geleneği bakımından önemliydi. (Aleviler ateşten atlarlar,Hıristiyanlar,İsa’ya inanmayanları ruhlarını günahtan temizlesin diye topluca yakarlar.Kaynağı bu dindir.)

Zerdüştlüğe göre esasta yeryüzündeki her türlü canlı ve cansızda ateş vardır. İnsanda ,hayvanda , bitkilerde gökte ve yerde bu ateşi değişik zaman ve durumlarda açık görmek mümkündür. Bunlarda insanda bulunan ve insanların ilişkilerini sağlayan ve aynı zamanda Tanrı ile ilişkide olan ateşin en kutsal ateş olduğu belirlenir.

Bu ateşin 215-216 değişik ateşten meydana geldiği ve her bir ateşin ise çalışan bir meslek grubuna ait olduğu belirtilir. Aynı zamanda insanların değişik şeylerden yaktığı ateşin, insanları kötülükten ve günahlardan arındırdığına inanılır. Ateşin, dünyanın yaratılışında altı unsurda karışık varlığı ile ateşten yaratıldıkları belirtilir. Bu unsurlar gökyüzü,yeryüzü,veya toprak,su,bitkiler,hayvanlar ve insanlardır.Bunların bünyesindeki ateşi değişik şekillerde ve olaylarda gözle dahi görmek mümkündür diye belirlenir.

Zerdüştlükte sabah güneşinin öğleye kadar geçen zamanda bereket getirdiğine inanılırdı.(Hintlilerde,Sabilerde de vardır.Müslümanlara Sabah Namazı şeklinde geçmiştir.)
Bu inanca göre ateş,sadece günah ve suçlardan arındırıp temizleyen yetkisinin dışında aynı zamanda ilahi güç, kuvvet ve kudret veren bir kaynak olarak da görülür. Çünkü ateşin tanrı Ahura Mazda 'nın oğlu olduğuna inanılmasının yanında, insanların ruhlarının da ateşten geldiği ve ölümden sonrada ruhun yapılmış olduğu gökteki ateşe çekileceği ve onunla birleşeceğine inanılmaktadır.

Hindistan’da yaşayan Parsiler günde “beş defa “ (Müslümanlarda 5 vakit namaz) ateşin temizliğini korumak için temizleme ayinleri yapılır. Bu ayinler, rahiplerin nezaretinde yürütülür. Ayinlerde Avesta 'dan ilahiler, parçalar okunur.(Müslümanlar da namazda Kurandan kısa sureler ve ayetler okurlar.Kiliselerde rahipleri de benzer işlemi yaparlar. İbrani dinlerin tümü bu dinden sonra gelmiştir.)

PAFLİKYANLAR (Pavlusçular)

Mani inanışından türemiş,düalist-ikicil bir Ermeni mezhebidir.Pavlikyan,Bavlikyan veya Paulician adı ile bilinirler.İsa’nın öğretilerini Atina’ya kadar yayan aziz Pavlus’un öğrencileri anlamına gelmektedir.

Samsat’lı Pavlus ile alakalarının olmadığı bilinmesine rağmen onun öğrencileri olarak da nam salmışlardır.İnandıkları Pavlus’un hangi Pavlus olduğu karanlıktır.Paflikyan adı ilk kez İ.S.719’da Ermeni kilisesinin Duin Sinod’unda kullanılmış,bu Sinod denen kişi de onlarla ilişki kurulmasını yasaklamıştır.

Manilikten kaynaklandığı zannı uyandıran Paflikyan öğretisi,”maddi varlığı olan tüm varlıklar kötüdür” demektedir.

Eshi Ahit’i yani Ahd-i Atik’i,İncil Tevrat’ını kabul etmezler,İsa’nın yeniden doğacağına inanmazlar.

Onlara göre İsa Tanrının yeryüzüne gönderdiği bir melektir ve gerçek annesi göklerdeki Kudüs’tür.Gerçek öğretisi yaydığı inançtır.Ona inanmak insanı son yargıdan kurtarır,gerçek vaftiz-günahlardan mesh edilerek arınma onun sözlerini duymakla olur.

Haça değer vermezler,İsa’yı ret ettiği için aziz Petrus’un mektuplarına kıymet vermezler.Luka İnciline ve Pavlus’un mektuplarına değer verirler.Kiliseyi,dogmalarını,geleneklerini de ret ederler.

Kilise,ayinler,maddi her şey kötüdür.

Herkes kutsal metinleri okuyup yorumlama hakkına sahiptir.Resim ve heykellere karşıdırlar.Mistik yetkilerin tümünü de ret ettikleri için dünyaya ait bütün değerlerden kendilerini arındırmışlardır.

Örgütlenmelerinde önde gelen kişileri tarikatın farklı yörelerindeki kurucularıdır.Bu kurucular,Aziz Pavlus’un öğrencileri ve ruhlarını onun öğrencilerinin ruhlarından almış olanlardır.

Toplantılarını da proseuchai-(PRUSUÇAY) dua evleri denilen yerlerde yaparlardı.Cem evleri gibi.

Azizlerden sonra konsül oluşturan “synechdemoi-(SNEÇDEMOY)Yoldaşlar ile toplantılarında düzeni sağlayan “notarioi-(notaryoy)-yani Noter-onaylayıcı,tasdik edici gelir.

*Baskı altındayken inançlarını saklamanın hatta ret etmenin gereğine inanırlar.Bu yüzden dışarıdan kiliseye bağlıyken de inançlarını gizlice sürdürmeyi başarmışlardır.

Düşmanları tarafından dua evlerinde bile ahlaksız davranışlarda bulundukları ileri sürülmüştür.(Bu suçlama günümüze kadar gelecek ve yurt içi ve dışında da sürecektir.)

Maddenin onlar için sadece simgesel bir değeri vardır.Bu inançları onların iktidar ve politik hakların varlık nedenini de inkar ediyorlardı.Bu açıdan dinde,inançta eşitliğe dayalı bir kavram geliştirmişlerdi.

Bu hakim olan Katolik öğretisine göre “eşitlikçi bir dinsel anarşizm” anlamına geliyordu.

En büyük amaçları,ırk ayrımından arınmış,inananların mistik birliğine ulaşmaktır.

GNOSTİZM (Bilinircilik-Bilgiye tapmak)

Bilinircilik adıyla bilinen ilk Hıristiyan akımıdır.Kelime anlamı olarak Yunanca Gnosticos-bilgiye sahip insan sözcüğünden türemedir.Tanrısal mutlak bilgiye bir anlık aydınlanma ile,sezgiyle ulaşılabileceğini savunur.İsa’nın tanrının oğlu olduğuna inanmazlar,haç’a değer vermezler,İsa onlara göre sadece insandır.Çilecidirler,Grek uydurması Hıristiyan dogmalarına inanmazlar.

Sabilik,Manilik,Hermetizm inançları ile uyuşurlar.

Helenleşmiş Zerdüşt (Mecüsi)lük,platonculuk ve Yahudilikten etkilenerek oluşmuştur.

İran,eski Yunan-Grek,eski mısır,Babil veya Yahudi kaynaklı olabileceği kanaati yaygındır.

İnançlarının temeli,ışık-karanlık,iyilik-kötülük,maddi beden ve evrenin kötülüğü-ruhun ilahi evrene ait olması yani ikicilik temeline dayanır.Ruhun bedende hapis hayatı sürdüğü,bundan kurtulmak için “ilahi bilgi” ye (Gnosis’e)ulaşmaktır.

İlk resmi Hıristiyan devletini ilan etmiş olan Ermeni kilisesi de “Gnostik” bir kilisedir.

Ölümü kurtuluş olarak görmesi,insanlarda “intihar düşüncesini uyandırıp güçlendirmesi açısından sakıncalı ve sapık bir öğretidir.

UNİTARYANLAR (Unitarianism)

Grek rahiplerince uydurulan,bu gün bütün dünyada yaygın olan Hıristiyanlık inancına havarilerden Aziz Pavlus’un soktuğuteslis-üçleme” kavramını ret eden kavramlar Pavlus’un sağlığında başlamış ve ölümünün ardından sürmüştür.

İ.S.256 doğumlu (Saint Arius of Alexandria)-İkenderiye’li Aryus tarafından şekillendirilen, ”Tanrının birliği-Vahdet-i Vücut” anlamına gelen,teslisi ret eden,İsa’yı, insan,peygamber, kabul eden Tanrının birliğine dayalı bir Hıristiyan mezhebidir.

İS.325’de İznik konsülünce iddiaları ret edilen Aryus’un öğretisi “Aryanizm” olarak da bilinmektedir.

İnsanın günahkar doğduğuna,günaha meyilli olduğuna,yazılan kitapların,yazarlarının insan olduğu için hata yapabileceklerinden doğruluklarına inanmazlar.

Tanrının birliğini,onu ve yarattığı insanları sevmeyi,ebedi hayatın sonsuzluğu kavramlarına inanırlar.

Dua etmenin tanrının işine karışmak olduğuna,ölüm sonrası ebedi hayatın olacağına,tanrının varlığına inançları nedeniyle cehenneme girmeyeceklerine ancak,yaşam kalitesi hakkında bir garanti olmadığını kabul ederler.

16.yüzyılda İngiltere ve İspanya’da matbaanın icadından sonra yaygınlaşmış,inananları çok ağır cezalara çarptırılmış,aforoz edilmiş veya öldürülmüşlerdir.Macaristan’da da Feredric David tarafından krala 1571 sonrası kabul ettirilmiştir.

Macaristan,Transilvanya,Polonya,İngiltere,Amerika’da kurdukları bir çok teşkilat vardır.

Belki de ülkemize gelen Macar asıllı George Soros,Macar Yahudisi Sarkozy,G.bush,Tayyip, Fethullah Gülen Hoca,Said Nursi gibilerin bu tarikatlarla ters düşen kaç yönü var ki?

MANİHEİZM

Mani inanışından bahsetmek aşağıdaki konu için faydalı olacaktır.;

Mani dininin dünyayı görüşünde “tanrısal aydınlık” ile karanlık iki rakip olarak karşı karşıya durur.

Bu ikisinin birbirleri ile mücadelesinde aydınlığın bir kısmı karanlığın içinde (dünyanın içinde) tutsak kalmıştır. Herhangi bir canı söndürmek, hatta bir meyveyi dalından koparmak bile tanrısal maddeye zarar verip aydınlığın tutsaklığını daha da uzatır.Işığın (aydınlığın) tutsaklığına ancak „seçilmişler“in yardımı ile son verilebilir.

Seçilmişler hiçbir canlıyı incitmezler ve asla cinsel ilişkide bulunmazlar. Bu yüzden kendi başlarına geçimlerini sağlayamazlar ve „dinleyenler“ (bir tür asistanlar) onların ihtiyaçlarını temin ederler.(Budist rahiplerinin dilenmesinden alınmış bir ritüel)

Seçilmişlerin sindiriminde ışık ile karanlığın birbirinden ayrıldığına, dua ve şarkı yardımı ile bu elde edilen ışığın tekrar tanrıya geri döndüğüne inanılır.

Ancak dinleyenler de günahlarını temizlemek için birçok enkarnasyonlardan geçmeleri gerekir.İnanca göre dünyanın sonunda ışık ile karanlık ebediyen ayrılacaklardır.

SABİLER (İng.Mandenler-Bilgili,arif olanlar.)

SABİLİK, İlk Tek Tanrılı din olan Güneş Kültü dininin, yüce Tanrının Sembolü olarak kabul ettiği Güneşi, Tanrının kendisi yerine koymuş bir inanış biçimidir. Sabiler, başta Güneş olmak üzere, yedi yıldıza tapınırlardı. Bunlar, en yüce tanrı olan Güneş tanrısı "Şamaş", onun dişil yönü olarak kabul edilen Ay tanrıçası "Sin", ve diğer vasıflarının temsilcileri olan Merkür tanrısı "Nabu", Venüs tanrısı "İştar", Mars tanrısı "Nergal", Jüpiter tanrısı "Marduk" ve Satürn tanrıçası "Ninutra" idi. Sabiler, bu tanrı ve tanrıçaların yanı sıra, Hermes'i, Pisagor'u, Orfe'yi de birer yarı tanrı olarak görüyorlardı.

Kuran'da Tek Tanrılı dinler arasında, SABİLİK de sayılmaktadır. Bunun nedeni, İslamiyet'in birçok söyleminin ve tapınım tarzının Sabilikten geliyor olmasıdır. Namaz kılma, oruç tutma, kurban kesme ve kutsal yerleri ziyaret etme, yani hac gibi ibadet tarzlarının yanı sıra, her namaz öncesi abdest alma gibi adetler, hep Sabi kökenlidir.

Sabilikte, yedi gezegenin her biri için, günde yedi kez namaz kılınırken, bu sayı İslamiyet’te beşe indirilmiştir.

Ay görününce oruca başlanması ve izleyen ayın başında bitmesi geleneği, İslamiyet’ten önce Sabiler arasında görülmektedir.

Muhammed öncesi Hicaz Arapları da ay kültü dine sahiptiler.Diğer dinlerin tersine ,Araplarda ay,erkek,güneş dişiydi.”Ay Tanrısı Kültü ve Allah’ın Kızları” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz. Çocukluğumda annemin bana öğrettiği, bir yeni ay duası vardı, hatırladığım kadarı ile şöyleydi;


“Ay’ı gördüm alâ,amentübillah,ay mübarek olsun, Elhamdülillah”.


İslam,tek tanrılık yanında,Mecüsi temelli Hicaz Araplarının ve Sabiilerin ay tanrısı kaynaklı inananları da,diğer eski inanç mensuplarını da bünyesine çekebilmek için kendinden önceki dinlerin yaptığı gibi,onları dolaylı yoldan doğrulama yolunu tercih etmiştir.

Sabilikte, her gezegen için her gün namaz kılınmasının yanı sıra, haftanın günlerinin her biri, bir gezegene özel ayinler düzenlenmesi için ayrılmıştır. Pazar günleri Güneş ayinlerine, Pazartesi Ay ayinlerine, Salı Mars, Çarşamba Merkür, Perşembe Jüpiter, Cuma Venüs ve Cumartesileri de Satürn ayinlerine ayrılmıştır. Latince kaynaklı batı dillerinde günlerin isimleri, bu güneş kültünün günümüze yansımasından başka bir şey değildir. Örneğin Pazar "Sunday" Güneş günü, Pazartesi "Monday" Ay günü ve Cumartesi "Saturday" de Satürn günüdür.

Sabîlerin Kuranda;

Bakara Suresi 62. “Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabîler; bunlardan her kim Allah'a ve ahret gününe gerçekten iman eder ve iyi bir amel işlerse, elbette bunların Rableri yanında mükafatları vardır. Bunlara bir korku yoktur ve bunlar mahzun da olmayacaklardır.”;

Maide Suresi 69. “Şüphe yok ki, iman edenler, Yahudiler, Sabîler ve Hıristiyanlar her kim Allah'a ve ahret gününe iman edip de dürüstçe çalışırsa, artık onlara korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.”

Ve

Hac Suresi 17. “İman edenler, Yahudi olanlar, Sabîler (yıldıza tapanlar),Hıristiyanlar, Mecusiler (ateşe tapanlar) ve müşriklere gelince, muhakkak Allah kıyamet günü bunların arasını şüphesiz ayıracaktır; çünkü Allah her şeye şahittir.”

Ayetlerinde bahisleri geçmektedir.

(Blog yazarın notu.)

Son Hac 17.ayete ise ,iman edenler sayılırken Yahudi,Hıristiyan ve Sabi’lere Mecusilerin de eklendiğini görüyoruz.Sadece “Müşriklerin (eş koşanları) “ve” bağlacı ile ayırması dikkat çekicidir.Bu tercümandan kaynaklanmıyorsa,Tevrat Danyal suresinde geçen,Allah’ın Yahudi ve Greklerden önce İranlıları (Mecusileri) seçtiği konusu doğrulanmış olmaktadır.

İran’ı fetheden Hz.Ömer’in komutanları ve valilerinin,hatta zalim Haccac’ın bile İranlıları soykırıma uğratmamalarının ardında bu ayetin yattığı da ortaya çıkmıştır.

http://aykiritarih.blogspot.com/2006/05/sabilik.html

http://keykubat.blogcu.com/ay-tanrisi-kultu-allahin-kizlari/2454676

SAHTE ALEVİLER KİMLERDİR?

Alevi’lik deyince öyle bir kerede karar verilecek bir konu olmadığını bilmeyen yoktur eminim.

Bu konuyu birazcık açayım;

“Ali’vi-Ali’den gelen-Ali’yi seven,“Âli’vi-Uludan gelen-yücelikçi-yani insanı öne çıkaran anlayıştır.

Son zamanlarda böyle tanımlamaları aslı olmasa da görmeye başladık.

“Alev’i” yani,Alev’den gelen,”Alev”i sevenler.Ateşçilerdir.Güneşe tapan, Mecusiler.

Ne kılığa girerlerse girsinler,”neyiz” derlerse desinler,ille de “Mecüsilik” de direnmeleridir.

Hz.Ali ve İslam konusunda takiyye yapmaları,yalan söylemeleridir. Bunlar,bizim “dönme Ermeni” dediğimiz –Tunceli-Dersim kökenli Alevilerdir.

Dersim Aleviliğinin tarihine doğru geri gittiğimizde ise,eski Ermeni inanç yapılanması ve özelliğini kaybetmiş bir takım Ermeni,Türk ve Anadolu halk gruplarının izleri ile karşılaşırız.

Bu inanç yapılanmasının,sırası ile Med’ler dönemi,Mitracılık,Persler,Grek,Grek-Bizans dönemi Mecusilik-Mazdacılık,Apostolik (Havarici) Gregorcu Ermeni ve Katolik Roma ve Ortodoks İstanbul Kiliselerince de sapık ilan edilmiş olan Pavlusçulak,Gnostiklik(Bilinrcilik), İslam kültürü döneminde,Hurufilik,Rafızilik, İsmailiyecilik ve Dereziliktir.

Son marifetleri de AB-D sivili toplum kuruluşlarından ve hükümetlerinden aldıkları desteklerle ve diğer Alevileri de kandırarak,Bektaşiliği ele geçirerek kendi inançları doğrultusunda yönlendirmeleri şeklindedir.

Bunda da,diğer Alevi yapılanmalarının zayıf kalmaları ve kendilerini destekleyecek kültürel ortamı kuramamış olmalarıdır.(Vatana ihaneti beceremedikleri için olsa gerekir.)

Özünde “Ermeni inancı milliyetçiliğine” dayalı bu yapılanma bu gün devletin resmi-sivil tüm kurum ve kuruluşlarını ele geçirmiş,Alevi-Sünni,Türk-Kürt ve etnik ayrımcılığı körükleyen her türlü faaliyetin içinde yer almaktadır.

İnançlarının temelinde,”baskı altında oldukları sürece inançlarını inkar etme,(Pavlusçular bölümü)yanındaki gibi görünme gibi her türlü yalanı da mübah sayan” kuralları sayesinde,dünyanın her yerinde rahatça yaşayabilmektedirler.

Ama,başından beri “sapık cinsel ilişkileri”(iftira saymaktadırlar) yüzünden dışlanıp soykırımlara da uğratılmışlardır.Belki bir çoğu sapıklık içinde olmasa da,olanları onları tanıtmaya yetmektedir.(Her toplumda böyle bireysel olaylar çıkabilir.Yalnız bunların olayları ya abartılıyor ya da gerçekten fazla çıktığından “yeter gibisinden” gündeme getiriliyor olabilir)


Sahte Alev-i’lere,Osmanlı zihniyeti ile Cumhuriyet dönemi gözüyle okuyalım.Bakalım eskiler neler yazmışlar?;

Günümüzde Bektaşi Aleviliğinin temsilcisi olarak kendilerini gören bu yapılanma hakkında, ”Eski Kadıköy Müftüsü” namıyla bilinen,Işıkçı,Arvasi oğlu Esseyid Ahmet Mekki ÜÇIŞIK , ”Saadet-i Ebediyye-Sonsuz Mutluluk” adlı 07.Temmuz 1967 baskılı kitabının 448. sayfasında “Bektaşilik-Bektaşilik Tarikatı Nasıl Bozuldu” başlığı ile Tokatlı İshak Efendi’nin yazdığı “Kaşif-ül Esrar” adlı kitabından alıntı bir yazı koymuştur.

Yazı 5 sayfadan ibaret olduğu için,yazarın diline sadık kalmaya çalışarak kısa alıntılar yapacağım.Merak eden alsın okusun;

“İslamiyyeti yıkmak için çalışanlardan biri Bektaşiler oldu.Bektaşi deyince,iki dürlü insan anlaşılır;

Birincisi,hakiki,doğru,Bektaşi olup Hacı Bektaş-ı Veli hazretlerinin gösterdiği hak yolunda giden temiz Müslimanlardır.

Bektaşilerin ikincisi,”yalancı Bektaşilerdir”.Eskiden Bektaşi denilen kimselerin çoğu bunlardı.Zemanla azaldılar,yok oldular.

Bu sahte Bektaşiler,Müslimanlar arasında rahat yaşamak ve dinsizliklerini saklayarak gençleri aldatabilmek için bu kıymetli ismi maske olarak kullanmışlardı.

Böyle kıymetli isimler altında saklanan,dinsizler,az değildir.Mesela Cehenneme gideceği bildirilen Rafıziler kendilerine ALEVİ demişlerdir.Eskiden,Hz.Ali’nin “radyallahü anh” soyundan olanlara “Alevi” denirdi.Bunlara sonradan “Seyyid” ve “Şerif” isimleri verildi.

Alevi”,hazreti Ali’yi seven ve onun yolunda bulunan hakiki müsliman demektir.

Görülüyor ki “Alevilik” üç çeşit kimselerin isimleri olmuştur.Bunlardan yalnız birisi bozuk olup,sahte alevidir.

Melami” ismi de böyledir.Hiç ibadet yapmayan,her çeşit günahı,kötülüğü işleyen şeriate uymayan sapıklar kendilerine “Melami” diyorlar.

Bunlar şeriate uyan müslimana “sofu”,müteassıp” adını takıyorlar.Halbuki Melami,beş vakit nemaz gibi farzları camide kılıp haramlardan sakınan nafile ve sünnetleri evinde gizli kılıp şöhretten sakınan temiz kimse demektir.Şimdi nemaz kılmayanlar “biz Melami olduk” diye Müslümanları aldatıyorlar.

Müslümanları aldatmak için kendilerine kıymetli bir ism takan dinsizlerden biri de Bektaşi adı altında toplanan Hurifilerdi.Bunlar,önceleri iç yüzlerini saklıyorlardı.(H.1288 –M.1872)yılında maskelerini kaldırmağa,başladılar.”Cavidan” adındaki gizli kitaplarını ortaya çıkardılar.Bu kitapları altı formadır.Bir formasını hurufiliğin kurucusu olan Fadlulullah bin Ebi Muhammed Tebrizi,Farisi dili ile yazmış,beş formasını da bunun talebelerinden bazıları düzmüştür.Bunlardan Ferişteh oğlunun Aşkname (Işkname) adındaki formasında küfrleri öteki formalardaki kadar açık olmadığından bunu 1871’de İstanbul’da taş üzerinden bastılar.

Fadlullah Hurufi adındaki zındık,Hamdan adındaki bir Kurmutinin dervişi idi.Karamitlere “İbahıyye” de denir.Bunlar,haramlara halal deyip,yetmiş,seksen sene hacıları soydular. Müslümanları öldürdüler.Hükümet kurdular.Hükümetleri yıkılınca,dağıldıkları yerlerde gizlendiler.(Bir başka Ergenekon hikayesi).

Bunlardan Hamdan-i Kurmutinin Küfe şehrinde yetiştirdiği müridlerinden Fadl,İran’da Esterabad şehrinde gizlice küfr yaydı.Dokuz yardımcı buldu.Nokta ilmi diye bir şey uydurdu. Bu iş mübahdır,nokta çift geldi.Falan şey haramdır.Nokta tek geldi derdi.İbni Hacer-i Askalani hazretleri “Enba-ı Fadl” adındaki tarihinde,Fadlullah ve Hurufilik hakkında geniş bilgi vermektedir.

Fadlullahın küfrleri yayınlınca,Timurlengin oğlu Miran Şah,babasının emri ile,H.796-M.1393 senesinde Fadlulah’ı öldürdü.Bacağına ip takılıp sokaklarda sürüklendi.Böylece İslamiyyet büyük bir düşmandan kurtuldu.

Yavuz Sultan Selim han,ehl-i sünnet alimi (Maveraün nehir’den Antakya’ya yerleşmiş,Arap bir vaizin oğlu,Kudüs,Mısır’da eğitim görmüş,Memluk’lu Melik Kaytebay müftü yapmıştır.) Mola Arab’ın öğütleri ile Rafıziliğin yani Kızılbaşlığın yayılmasını önlediği gibi Timurleng de İslamiyyet için çok tehlikeli olan Hurufiliğin yayılmasını önleyerek İslamiyet’e büyük hizmet etmiştir.

Bunun için sahte olan Bektaşiler Timurleng’i sevmez,onu hep kötülerler.

HURUFİLERİN BEKTAŞİLERE KARIŞMASI

Fadlullah öldürülüp Esterabad yıkılınca,dokuz yardımcısı kaçdı.Bunlardan “Ali-yül-a-lâ” adındaki kimse,Anadolu’da bir Bektaşi tekkesine geldi.”Cavidan”ı gizlice yaymağa,cahilleri aldatmağa başladı.

Hac-ı Bektaş-ı Velinin yolu budur dedi.

Haramlara mubah,nefsin arzularına serbestdir dediği için sözleri kötü insanlar arasında çabuk yayıldı.

Sözlerine “sır” deyip,çok gizli tutulmasını emr ederdi.Sırları yabancılara açanları öldürmeleri bile vaki olurdu.Sırlara Cavidan kitabında “A,C,V,Z” gibi harflere işaret ederdi.

Herbiri kafirlik olan bu işaretler” Miftah-ul hayat” adındaki kitapta açıklanmıştı.Bu kitaba da “sır” dediler.Elinde “sır” kitabı olmayan Cavidan’ı anlayamaz.

1397 yılından beri pek çok zavallıları aldattılar.Dinden çıkardılar.Aralarına Masonlar da karıştı.Yehudi parası ile beslendiler.1823 senesinde küfrlerini açıkça yaymağa başladılar.

Sultan II.Mahmud Han,tarafından “Ulu”ları katl edildi.Bektaşi tekkeleri dağıtıldı.Yerlerinin Nakşibendilere verilmesi için ferman buyurdu.Dağılarak gizli çalıştılar.1871’de tekrar ortaya çıktılar.Ferişteh oğlu Abdülmecid’in “Işkname” Aşkname risalesini 1871’de bastılar.Yayılmağa başladılar.Bunlara aldananlara “Işık Taifesi denildiği,Bursa’lı İsmail Hakkı Hazretlerinin “Hucet-ül baliga” kitabı başında yazılıdır...

Bektaşi adı altında saklanan Hurufiler,Müslümanları aldatmak için birkaç yoldan saldırıyorlardı.;

1-Fadl-ı Hurufi,ilah,tanrı diyorlardı.Cavidan’da diyor ki,Tanrılık,ezelde görünmez bir kuvvet idi.Önce harfler şeklinde,sonra peygamber şeklinde ,nihayet Fadl’da açığa çıktı.Önce Adem peygamber şeklinde göründü,melekler bunun için Ademe secde etti.Dört kitabın manasını Cavidanda bildirdi.

2-Hazreti Ali’nin sözleri diyerek uydurdukları “Hutbet-ül Beyan” ve başka kitaplarda hadisler düzerek “Ali’yi sevenlere günah zarar vermez” diyorlardı.”Böylece,ibadete lüzum yoktur.Haramlar helaldir,” diyerek amelsiz,ibadetsiz Cennete girmek isteyen cahilleri aldattılar.Bir kimseyi böyle aldatıp,ibadetten,imandan ayırdıktan sonra “Sır” kitabını öğretmeye başlarlardı.

Çünkü Cavidan’da “Ehl-iBeyt’in” adı bile yoktur.

Hutbet-ül Beyan’ın Türkçe şerhi de vardır.

3-Bütün dinlerin bir olduğunu,hepsinin 16 kemerbend i,çinde toplandığını söylerlerdi.On altı kemerden her biri,bir peygamberin şeriatı imiş.O kemeri kullanan o peygamberin şeriatını yapmış olurmuş.Mesela Adem aleyhisselamın kemerini takan hep deri giyermiş.Çünkü,Adem aleyhisselam deri elbise giymiş.

Musa aleyhisselamın kemerini takan,”kısrağa” binmezmiş.İsa aleyhisselamın kemerini takan evlenmez imiş.Hıristiyanların üç uknûmuna yani üç tanrı olduğuna inandıkları Ferişteh oğlu Cavidan’da yazıldır.

Yine orada,Hz.Ali denilen zât,Fadl-ı Hurufi idi diyor.

Bir başka sahifesinde ,Fadl-ı Hurufi,Muhammed aleyhisselamdan ve Aliden (haşa) daha üstündür.Onlar,şeriatlerin inceliğini Fadl kadar bilmiyorlardı,diyor.Yazıları birbirini tutmuyor.

Sahte olan Bektaşiler Alevi de değildir.Müşrikdirler.

Yehudiler,Masonlar tarafından desteklenerek,cahil Müslümanları dinden çıkarmaktadırlar. Yeni aldatılanlara “Cavidan”ı göstermeyip,kendilerini “Alevi” olarak tanıtıyorlar. Halbuki,”Şî” alimleri,sahte Bektaşilerin “kafir” olduklarını söylemektedirler.

4-Haramlara,yalan söylemeğe “caiz” dedikleri için “Hamzaname” ve “Battalgazi” gibi uydurma kitaplar yazdılar.(Bu da Cüneyt Arkın’ın bir filmi ile gerçek oldu.)Baba denilen ulularından uydurma kerametler aldılar.

(Blogcunun notu-Ermenilerin bu özelliği,kendi kiliselerini üstün,seçkin göstermek için Aziz Pavlus’un Ermenistan’ı gezerek kendilerinin ilk Hıristiyanlığı ondan öğrendiklerini söylerler.

Benzeri olay,İslam dönemi Tunceli Aleviliğinde de vardır.Tunceli’nin sırtını verdiği yek pare kayanın sipsivri göğe yükseldiği “Düldül Tepe” adlı bir tepe vardır.Anlattıklarına göre,Hz.Ali buraya gelmiştir.Atı da kaçarak bu tepeye çıkmıştır.Orada otlarken susayınca ayaklarını kayaya vurarak su çıkarmıştır.O tepenin adı Hz.Ali’nin atının adından “Düldül Tepe” olarak kalmıştır.Gelecekt başka bir inancın hakimiyetine girdiklerinde bu efsanenin hemen o şekle de dönüşmesi kaçınılmazdır.Yahu,hangi kayıtta Hz.Ali’nin oraya geldiği yazmaktadır diye sorunca da “tıss” cevabı duymaktasınız.J))

Yalanlarından biri de “Bektaşiler içinde bazı azgınlar var ise de bizim babamız öyle değildir” derlerdi.Halbuki sahte Bektaşiler içki içmektedirler.Hiç nemaz kılmazlardı.


Bunların en meşhurları;Osmancık’ta “Koyun Baba”,Elmalı’da “Abdal Musa”,Eskişehir’de “Şücaeddin”,Dimetoka’da “Kızıl Deli”,Kalkandelen’de “Sersem Ali” adındaki babaları,hep “Cavidan “ okumakta kafirliği yaymakta idiler.Koyun Baba’nın sahte Bektaşilerden olduğu “Müncid” lügatinde (sözlüğünde) yazılıdır.

Sahte Bektaşiler de sahte Aleviler gibi bıyıklarını uzatırlar.Bıyık uzatmak Hz.Ali’nin sünnetidir” derlerdi.

Halbuki bıyıkları kısaltmak hadis-i şeriflerle emr edildi.Bunlar,”seviyoruz” dedikleri Hz.Ali’nin bu sünneti yapmadığını,”sevmedikleri” ,düşmanı oldukları Muaviye’nin de bu sünnete uyduklarını söylüyorlar.

Sahte Bektaşilerin,zikirleri,ibadetleri okumaları yoktur.Her sabah pîrin evinde,meydan odasında toplanırlardı.Birisi elindeki tepsi içinde adam sayısında şerâb kadehi ve birer dilim ekmek,peynir olarak odaya girer.Bunu saygı ile,gülbank çalarak karşılarlardı.Herkesin önüne gelerek birer dane verirtazim ile alır,yüzlerine sürer,sonra yirler,içerlerdi.Bütün ibadetleri bundan ibaretti.

Evli olanı,kadınlarını,kızlarını da toplantıya getirir.İçerler, ve dans ederler.Birisi,birinin kadınını veya kızını beğenirse, erkeğe gelip “sizin bahçeden bir gül koparacağım” der.izin ister.O da zevcesini (eşini) çağırıp,”bu canın talebini hak et” der.Sonra,takbil ederdi.

Bu talep karşılıklı olursa,iki adam da babanın önüne gelip izn isterler.Baba izn verince,ömrleri boyunca birbirlerinin ayalini istifraş(tanımaya çalışırlardı) ederlerdi.

Hakiki Bektaşilerde böyle kötülükler yoktur.

Sahte Bektaşi babaları, papazlar gibi günah çıkartırlardı.Günahın durumuna göre,baba,”kırklar kurbanı” kes,yahut,”üçyüzler nezri(adak)” ver, der.Birkaç lirasını alıp “avf ettim” derdi.

Bektaşi bir kadın,Bektaşi olmayan bir erkekle buluşsa,babaya gelip “üstümden bir köpek atladı” der.Baba para alır,günah avf olur.

Kitaplarının başlıcalarının adları da Cavidan,şkname,Tuhfet-ül Uşşak,Risale-i Bedreddin, Risale-i Nokta,Risale-i Fadlullah,Risale-i Huruf,Turabname ve Vilayetname’dir. Toplam 60 civarında kitapları vardır.

Kitapların hepsi,Allah-u Teala’yı inkar etmeye ve şeriatı kaldırmaya dayanmakta,Fadl-ı Hurufiye tapınmağa sürüklemektedir.Bütün kafirlerden,bütün fırkalardan daha kötü oldukları,yukarıdaki bilginlerden anlaşılmaktadır.

Hacı Bektaş-i Veli yolunda olan temiz Bektaşilerde bu kötülüklerin hiç biri yoktur.”””

Aynı kitabın 440.sayfasında,”bozuk dinler” konusunu incelerken,bizim Sahte Bektaşilerin benzerleri olan, Arap bölgelerinde yaşayan,diğer “Alevi” “Şî-Pers” kökenli grupları Derezilik ve İsmailiye bahislerinde nasıl tarif ediyor;

Dereziler,”dürüz”,yani,Derezilere yanlış olarak Dürzü deniliyor.İbn-i ABİDİN üçüncü ciltte “Mürtedleri (Dönekleri) anlatırken buyuruyor ki;

İsmailiye;”ilel-nihal” kitabında diyor ki,Şîler 20 fırkaya ayrılmışlardır.Bunlardan biri İsmailiyeyedi ismi vardır. fırkasıdır.Bunların

Birinci isimleri Batıniyye’dir.Çünkü,Kuran-ı kerimin açaık manalarına inanmayıp kendilerine göre başka manalar çıkarırlar.Kuranın zahir ve batın manaları vardır derler.Batın iç-öz manasındadır,cevizin kabuğu değil içi makbuldür derler.

Halbuki,Kuran-ı kerimdeki ve hadisi şeriflerdeki kelimelere,açık manaları verilir.Başka ayet,daha açık anlaşılıyorsa o zaman birinci ayete de buna uyacak şekilde değişik mana verilebilir.

Böyle,bir mecburiyet olmadan,açık manayı bırakıp başka mana vermeleri küfr ve ilhad olur.Çünkü bu suretle şeriatı (İslam-î temel kuralları) değiştirmek istiyorlar.

İkinci isimleri Karamitadır.Çünkü,bu fırkayı meydana çıkaran Hamdan Karmat denilen kimsedir.Hamdan Basra’da Vasıt şehrinde bir köy ismidir.

Üçüncü isimleri Hurumiyyedir,Çünkü bir çok haramlara helal diyorlar.Dördüncü isimleri Seb’ıyye (Yedi’ci)dir.Çünki,şeriat sahibi olan peygamber sayısı (7) yedi’dir derler. (Alevi kültüründe “destur” ların başında olan bu rakam her zaman karşınıza çıkacaktır.) Adem,Nuh,İbrahim,Musa,İsa ve Muhammed.Yedincisi ise Mehdi olacaktır derler.

“Natık” adını verdikleri bu peygamberlerden her ikisi arasında (7) yedi imam gelmiştir.Her asırda yedi imam bulunur derler.

Bunların en yaygın isimleri İsmailiyye’dir.Çünki,Cafer Sadıkın radyallahü anh vefatından sonra büyük oğlu İsmail Müslümanların imamı oldu derler.

Bunların çıkması şöyle oldu;

Hindistan’daki Mecüsiler,yani ateşe tapan kafirler,İslamiyet’in üç kıta üzerinde sürat ile yayıldığını görünce;Müslümanları kılıçla yenmeğe imkan yoktur.Onları içten yıkmaktan başka çare kalmamıştır.Onların kitaplarına kendi inancımıza göre mana verip gençlerini,cahillerini yoldan çıkaralım.” Dediler.Başları olan Hamdan Karmat şu temel prensipleri koydu;

1-Din bilgisi olanlarla konuşulmayacak.Din alimleri bulunan yerde kendimiz gizleyeceğiz.

2-Karşıdakinin arzusuna,keyfine göre konuşulacak.Mesela,zahidin yanında zahidler meth edilecek,Fasıka düşkün olduğu günahların yasak olmadığı söylenecek.Ehli sünnet yanında ehli sünneti (sünnet ehli,Sünniliği iyi bilen) överler,hepimiz kardeşiz derler.

3- Müslümanlar,şeriatın emirlerinde ve yasaklarında şüpheye,kararsızlığa düşürülecek. Mesela,Beş vakit namaz neden üç dört vakit değildir gibi sorularla şaşırtılacaklar.

4-Sırlarını yabancılara söylememek için söz alırlar.Allah,kuranda misak emrediyor derler.

5- Din ve dünya büyükleri bizi beğeniyor,övüyor derler.(Mesut Yılmaz’ın Avrupa bizi istiyor demesi gibi.)

6-Aldatmak için önce herkesin inandığı şeyleri müdafaa ederler.

7-İbadetler lüzum yoktur,İş kalbin temiz olmasıdır derler.

8-Avladıkları gençlere ehli sünnet itikadını kötülemeğe,ehli sünnete gerici demeğe başlarlar.Son olarak haramları işleme alıştırırlar.Bunları yaptırmak için ayeti kerimelere yanlış manalar,anlamlar verirler.......

Şeriatle alay ederler,şeriatın emirlerini yasaklarını inkar ederler.Hayvanlar gibi dinsiz, kanunsuz yaşama yolunu tuttular.Çeşitli fırkalara,kollara ayrıldılar,bunlardan birisi de Suudi Arabistan’da yayılmış olan Vehhabiliktir.

İsmaililerin Süleymaniye kolunun kurucusu olan Süleyman Bin Hasen (ölümü M.1597)”Nühab-ül Mültekıta “ adlı kitabında bozuk fırkanın gizli felsefesini uzun uzun yazar.

Dereziler Müslüman adı taşır,Nemaz kılanları vardır,fekat imanları bozuktur.Tenasüha (ruh göçüne) inanırlar,Şeraba,alkollü içkilere,ve zinaya halâl diyorlar.

“Uluhiyyet-tanrılık” insandan insana geçer diyorlar.

Öldükten sonra dirilmeye,nemaza,oruca,hacca inanmazlar.Bunların manaları,dünyada yaşama yollarını düzeltmektir. Derler.

Peygamberimize çirkin şeyler söylüyorlar.Şam Müftüsü,allame Abdurrahman (İmadi Fetvası)nda bunların Nusayriye ve İsmailiyye gibi inandıklarını bildirmektedir.

Dört mezhebin alimleri bunlardan cizye alarak “İslam memleketlerinde oturmalarına izin vermek helal olmaz “ dedi.....

Nusayriye,Şî’lerin yirmi fırkasından onuncusudur,Rafızilerin en taşkınlarıdırlar.

Allah,Ali’nin ve çocuklarının şeklinde göründü derler.

On birinci imam Hasen bin Ali Askeri’nin adamlarından olduğunu iddia eden İbni Nusayr’ın uydurduğu çirkin sözlere inanırlar.

Bu gün kendilerine “Alevi” diyorlar....

İnanışlarını gizli tutarlar,iri,inadçı,yağmacı,merhametsiz kimselerdir.

Yavuz Sultan Selim’e tabii oldular.Sultan II.Murad zamanında isyan ettiler ise de Bosna’lı damat İbrahim paşa terbiyelerini verdi.

Bunlar,Arabistan’dan Irak’a gelmişler,Suriye,Lübnan,Mısır’da yaşamaktadırlar...

“Ay’ı gördüm alâ,amentübillah,ay mübarek olsun, Elhamdülillah”.

İslam,tek tanrılık yanında,Mecüsi temelli Hicaz Araplarının ve Sabiilerin ay tanrısı kaynaklı inananları da,diğer eski inanç mensuplarını da bünyesine çekebilmek için kendinden önceki dinlerin yaptığı gibi,onları dolaylı yoldan doğrulama yolunu tercih etmiştir.

Şimdi de Alevilerce çok sevilen araştırmacı İrene Melikoff’un kaleminden tanıyalım;

.....Hacı Bektaş’a bağladıkları, adını andığım ilk makalemde de belirttiğim önemli bir ayrılığın dışında. Razgrad yakınında, Sevar (eskiden Caferler) köyünde, bir köylünün yanında kaldım ve Madrevo’nun (eski adı Nesimi Mah.) diğer köylerini de bir kaç kez ziyaret ettim.

Sevar köyü, ortadan geçen bir yolla ikiye ayrılmış durumdadır. Bir tarafında, Kızılbaşlar’ın “Türk” diye çağırdıkları Sünniler yaşamaktadır....

Hurifilik,1394’de Nahcivan’da Alincak’ta Timurlenk’in oğlu Miran Şah tarafından gerçekleştirilmiş olan Fazlullah Astarabadi el Hurufi’nin ölümünden sonra Anadolu’da ve özellikle Rumeli’de yaygınlaşacaktır. Hurufilik öğretisi, çeşitli işkencelerden geçen Fazlullah’ın müritleri tarafından yayılacaktır. Hurufiliğin başta gelen propagandacılarından biri -ve kuşkusuz en büyük- Bağdat bölgesinde doğmuş, uzun zamandır Iraklı bir Türk olduğuna inandığımız Azeri bir Türk olan Seyid İmameddin Nesimi olur. Bugün, Azerbeycanlı araştırmacıların sayesinde Nesimi’nin Sirvan’ın başkenti Semahi’nin yakınında, kendi adını taşıyan-ya da lakabını- bir köyde 1370’e doğru doğduğunu öğreniyoruz......

... Fakat ölümüne kadar kaldığı ve öğretisinin merkezi olan yer Bakü’dür. En sadık müridleri Seyyid İmamettin Nesimi ve Ali al-Al’a’yı bulduğu yer, Sirvan Krallığı içindedir.

Biyografilerine göre, Fazlullah bilhassa Arap olmayan halklar, özellikle Türkler arasında birçok yandaşlara sahip olacaktır.

Kendi bütünlüğü içinde Bektaşiliğin 12 İmamlar kültüne içten bağlı olmasına karşın, 7 İmamlar’a olan bu bağlılık, Trakya’nın dışında yayımlanmasına sınırlı bir sayıda tutulduğunu gösteriyor.....

....Şeyh Bedrettin kültü, Deliorman Kızılbaşları arasında her zaman canlılığını korumaktadır. Bu da bizi karizmatik kişiliğe sahip Şeyh’e yönelmek zorunda bırakır.Kendisine yüklenen saygınlığın azaldığı uzun yıllara karşın, Şeyh Bedrettin düşüncesi, her zaman büyük bir saygı görmüştür. Öldüğü kabul edilen gün, Kızılbaşlar, Üryanlar Semahı (Çıplaklar Dansı) denilen bir semah dönerler.

Bu araştırmada da görüldüğü gibi,kökeni,Pavlusçu Hıristiyanlık öğretisi olan dönme Ermenilerce,”Ermeni vb. olduklarına AB-D Sivil Toplum Kuruluşlarından gelen paralarla ikna edilip devlete karşı kışkırtılan bu insanlarımızın,çoğunun da kökeninin öz be öz Türk oldukları görülmektedir.

Dikkat çekmek istediğim,Alevi düşmanlığı değil,Sünni Osmanlı’nın baskısı ve merkezi bir din eğitim düzeni olmaması yüzünden başı boş kalmış din eğitimi yüzünden,kandırılmış Alevi’lerin artık bu oyunu kavramalarıdır.

Bunların kim olduğunu söylemeye gerek var mı?


Görüldüğü gibi Ermenilerin sahtelerinin, gerçekten tarih içinde onlar açısından çok zor bir yaşamları olmuş.Onların zorluklarının nedeni, arada bir devlet olsalar da asla uzun süreli ve çok güçlü olamamalarından kaynaklanmaktadır.

Bu yüzden,önce Medlerden bir şeyler öğrendiklerini,ardından,Pers-Fars-İran idaresine girip Mazdacı-Mecüsi olduklarını ve bu inançta sebat ettiklerini görmekteyiz.


Ardından gelen,Havarici Ermeni Gregorcu Kilise öğretisini kendi kral ve rahiplerinin emretmesine rağmen,Grek Gnostiklerine (Bilinirciler-Bilgiyi üstün tutanlar,dini kaideleri rahip sınıfı dışında halkın da bilmesine inananlar) taş çıkartarak,Pavlus’çu geçinmeler,zaten Pavlusçu olan Ermeni kilisesinin onları sapık ilan etmesi ile,bir başka Pavlus uydurmaları, ardından gelen İslam hakimiyetinde,kutsalların adlarını değiştirerek “Alev’i-“Işıktan gelen, ışıkçı,aydınlanmacı,,aydınlatan,aleve tapan;Ali’vi-Ali’yi seven;Âli-vi-Ululuğu,yüceliği seven,ilahi nurla aydınlanmacı” olmaları,Avrupa’da Ortodoks, Luterci,Presibiteryen vb. olmaları,tüm bunlara rağmen inançlarını değiştire değiştire kendilerine öz bir inanç oluşturmaları, fırsatı bulduklarında,demokrat,sosyalist, yeşilci, çevreci,komünist olmaları her baskıda da biraz daha değişen,aslında hayran olunacak bir mücadele azmidir.

En takdir ettiğim yanları felsefede akılcılıktan sapmamalarıdır.


Ancak,son 400 yıl içinde de hem Avrupa’daki dindaşları,soydaşları hem de Osmanlı ve son Türkiye’deki “emperyalizm ile işbirlikçi” olmaları olayının temelinde de “devlet olma beklentisi ve para” vardır.

Ermenilerin Hıristiyanlığı yorumlayış şekli asırlardır Sünni Müslümanların ve Osmanlının Grek İncilinin uydurma veya değiştirilmiş olduğunu kanıtlamak için asırlardır arayıp bulamadığı,yakın zamanda Hakkari’de bir mağarada bulunan,ardından da Avusturya Viyana müzesinde 16.yy. yazımı bir kopyasının olduğunun açıklandığı meşhur Barnaba İncili ile Hıristiyanlara kabul ettirmek istedikleri konuların Hz.Muhammed’in gelmesi konusu dışında tümüyle,az farkla yer almaktadır.


Bizans,eğer Havarici Gregor’cu Ermeni inanç sistemini kabul etseydi belki İslamiyet kesinlikle doğmazdı veya bu kadar uzun ömürlü olmazdı,hatta haçlı seferleri gibi korkunç insan kıyımları,maddi manevi kayıplar ise hiç olmazdı düşüncesindeyim.


Aslında,2000 yıl öncesi şartlarını düşünürsek bu insanların fikir üretmedeki ustalıkları gerçekten takdire değer.

Osmanlı’nın Ermenileri devlet işine sokmak ve İstanbul’a yerleştirme kararını verdiğinde,

Ermeniler hakkında benimle benzer kanaatte olduğuna eminim.


Yavuz Sultan Selim zamanında Çaldıran Savaşı sonrası ortaya çıkacak siyasi gelişmeler sonucunda ,Fransız ve diğer Avrupalı Katolik rahiplerinin bölgeye girmesine ve onları “İran etkisinden kurtararak “ devletin yanına çekme siyasetine gerek duyacağını ise o zamandan görmesi beklenemezdi zaten.


Bu siyaset de daha o zamanlar,Baba İshak,Pir Sultan Abdal isyanlarını başlatacak,”*Alevi kimliğinde” saklanmış dönme Ermeniler,batı ile işbirliği yaparak güçlenecekler,Kanuni sonrası,Hürrem Sultan-Sokollu hakimiyetleri ile devleti ele geçiren “Slav yapılanması” ile birleşerek devletin sonunu getireceklerdir.

1800 yılının başlarından itibaren,Rus Çarlığınca maddi manevi korunma altına girmeye başlayan Ermeniler,batılı dindaşları Grekler,Bulgarlar,Sırplar,Macarlar gibi bir devlet hayali ile gözleri döndüğünden bir çok masum Türk ve diğer Alevi-Sünni Müslüman’ın çoluk çocuk demeden kanına girecekler,haklı olarak da gördükleri tepki ile de acı biçimde,bölge halkı ve devletin yetkilendirdiği Hamidiye Alaylarınca cezalandırılacaklardır.

Ayrıca batının onlara vât ettiği devleti de kuramayınca satıldıklarını anladıklarında pişmanlık para etmeyecektir.Onlar,yine de devlet sahibi olmayı Ruslar’dan göreceklerdir.


Ancak yaptıkları ihanetler,onların sürgünde yaşamasına sebep olacaktır.l915 tehcir olayı sırasında Dersim,Van,Diyarbakır,Yozgat,Kırşehir,Çorum,Sivas,Erzincan Alevileri arasında “Müslüman olduk,Türk olduk” diyerek saklananlar, Atatürk’ün ölümünün ardından,İsmet paşanın iktidarı sırasında gene devlet kadrolarına getirilerek semirtilecekler ve 1938 Dersim isyanı ardından yapılan sürgün sırasında Türk devletini yıkmak için ettikleri yemine sadık kalacaklardır.Hem de tarih sürecinde aralarına karışmış Alevi Türkleri de içine alan bir şekilde.


Türkçe’nin de doğuda en güzel konuşulduğu il de Tunceli’dir,bir çok mezra halkı mükemmel Türkçe konuşur,hatta bu kayıtlar,Cumhuriyet öncesi yerli yabancı devlet kayıtlarında da geçmektedir.

Onu geçin,Pers,Roma ve Bizans’tan itibaren Trakya’ya sürülmüş olanları da yerleştikleri yerlerde “Türkçe” konuşup,ibadetlerini “Türkçe” yapmışlardır.


Halen devletimizin AB-D-Rusya dengeli siyaset gütmesinin ardında,AB kapısında yalakalık etmemiz,batı dillerine ait kelimelerin ve adların dilimize doldurulup yozlaştırılması,PKK terörü,200 yıldan beri bitmeyen savaşlar,isyanlar,her gün verdiğimiz şehitler bu yapılanmaya gösterilen sadakatin ürünüdür.

1990 yılından beri televizyonlarda yapılan Alevilik tartışmalarına katılan hiçbir Alevi’nin farklı bir Alevilik anlayışı ile uyuştuklarına şahit olmadım.Birbirlerinin de açıklarını bir güzel kapatıyorlar.


Malum,Sünni baskısından hepsi yıldıklarından eylem birliği kararı aldılar.06.Ağustos.1980’ den beri de Kürt-Ermeni eylem birliği çerçevesinde,”Alevi Birlikleri Federasyonları,İnsan Hakları Dernekleri,Nükleer Enerji karşıtı vb. sivil toplum örgütlerinde de başı çeken hep bu “Ateşçiler” dir.

Bahsettiğim ihanet yapılanması işte bu Alevi maskeli dönme Ermenilerin yapılanmasıdır.


Ben bunların “Ermeni olduklarına da inanmıyorum.Öyle olsaydı,krallarının ve Gregor’un emriyle “Tanrı sıfatı taşıyan “ krallarına biat ederlerdi.

Ama etmiyorlar ve ayrılıyorlar.Hem kendi halkları hem de diğer kavimlerce inançlarını saklamak zorunda kalmak,soykırıma uğramak gibi aşırı baskı altında yaşıyorlar.


Bu yüzden Türklerin gelişiyle “Ali’vi-liği” hemen benimseyivermişlerdir.


Bu insanların,Farsi olduklarını da sanmıyorum.Benim bu konudaki tahminim bunlar,sınırları Asya ve Avrupa’yı da içine alan kadim Uygur İmparatorluğu kalıntısıdırlar ve bu devlet yıkıldıktan sonra sahipsiz kalınca varlıklarını korumak için çabalamaktadırlar.


Ayrıca,bu inanışlarda bahsi geçen,temeli Zerdüştlüğe ve daha eski dini inançlara dayanan, “İlahi bilgiye ulaşmanın ilahi nurla olduğuna inanma,bilgicilik,bilinirlik” temelinde doğan “İlluminatı-Işıkçılık,Aydınlanmacılık” hareketi de,Gnostik olarak da bilinen,Apostolik (Havarici) Gregoryan Ermeni Kilisesinin kurucusu olan Mezrop Gregor İlluminati’den kaynaklanan Ermeni inancında doğu Anadolu Ermenileri arasında yaygındır.Buna Ermeni mezheplerinin “Sünni’si” denilebilir.


Sahte Alevi-Bektaşilerin, hepsinin “babalara,pirlere” bağlılık yeminleri vardır.Amerikan ve İngiliz büyükelçilerinin 19.yy.daki raporlarında bile,aralarından ayrıldıktan sonra Sünnileri arasında da geçinemeyip geri dönenlerin,keçilerle,ineklerle,eşeklerle birlikte ahırlara bağlanarak, yanlarına bağlandıkları hayvan gibi seslerle böğürtüldükleri,dizlerinin üstünde pirin merhameti gelinceye kadar,pirin avlusunda ve ahırlarında dolaştırıldıkları,uzun ücretsiz amelelik yaşamlarına mahkum edildikleri yazılıdır.


Pirlerinin ve babalarının desteğini almayan birisinin ne sanatçı,ne gazeteci ne de siyasetçi olma olanağı vardır.Solculukları da Alevilikleri gibi sahtedir.Halen,malum terör örgütü içinde yönetim onlardadır,Gizli Ermeni Kurtuluş Örgütü adlı İstihbarat birimi ile birlikte çalışmaktadırlar.


NURCULAR(İlahi Işıkla Aydınlanmacılar)



Ermeni Ergenekonu olan Bitlis’in Nurs köyünde doğan, SAİD-İ NURS-İ’nin (Nurs’lu Sait) yaydığı,Nurculuk,1919 sonrası bölgede kurulacak Kürt Devletinin dinen Hıristiyanlaştırılarak, göreceli olarak Ermenileştirilmesine dayalı olarak İngiliz-Said işbirliğinde hazırlanmış bir öğretidir.


Gnostik-Gregorcu Ermeni Hıristiyanlığı ile karıştırılmış Şafi-Sünni İslam anlayışının birleştirilmesi temeline da Nurculuk-Işıkçılık-İlluminati” İslam anlayışı,Hicaz Araplarına kabul ettirilmekte başarılı olunmuş olan,İngiliz ajanı Hemper’in yarattığı “Vehhabilik” dan esinlenilerek, 1820-1920 yılları arasında devlete karşı Ermenilerle birlikte karşı gelmeleri sağlanamamış olan Sünni Kürtleri Ermeni ihanetlerine katma amacıyla 110 yıldır desteklenmektedir.


Temelde Nurculuk hareketi ile,gerek kiliselerinde heykel resim bulundurulmasına,gerek teslise karşı olan, Hz.İsa’yı tanımlayan Kuran ayetlerine pek de ters düşmeyen Apostolic-Gnostik Ermeni Hıristiyanlığına “İslami motifler” karıştırılarak, Kürtlerin “ErmenileştirilmesiRusya’nın Hürmüz’e inmesini engellemek için batının bölgeye yerleştiğinde “tepki görmemesi” beklentisine de hizmet edecektir.


Bu gün gene bir Erzurum Ermeni’si olduğu iddia edilen ve Amerika’daki sarayından fetvalarını sürdüren Fethullah Gülen’in AKP ile sürdürdüğü “Gülen Hareketi “ de, emperyalizmin bu amacına hizmet etmektedir.

AKP’nin geldiğinden beri “Kürt Milliyetçiliğini ve terör örgütünü azdıran” faaliyetlerinin arkasında bu proje vardır.Kuzey Irak’da kurulan Kürt devleti bu Nurcu-İşbirlikçi iktidar dönemin de gerçekleşmiştir.

Her Amerika çıkışında başbakan ABD için “Hür insanların ülkesi” demektedir.


Diğer yandan, tüm İslam dünyasına Hıristiyanlığı benimsetmek için bir geçiş aşamasını oluşturmaktadır.Prototip bir projedir.


Yani,Müslüman olmakla “Hicaz Araplarının mevalisi-kölesi” olmuş İslam dünyasının, Hıristiyanlaştırılarak,gene Grek İncil’i ve Katolikliğince,sadece “doğulu olması ve teslisi ret etmesi” nedeniyle “sapık” saydığı “Ermeni Hıristiyanlığına” geçirilerek,”Ermeni Mevalisi” yapılmak istenmektedir.:))


ERGENEKON MUAMMASINDA DA BUNLAR BAŞROLDE



Hükümetçe halen sürdürülmekte olan “Ergenekon Davası” nedeni ile içeri alınanların da kökenlerinin “Dersim Alevi”lerine dayanması, eski AP’li milletvekili Sadık Perinçek’in oğlu olan Doğu Perinçek Erzincan Eğin ilçesinin Apçağa köyünden olması,Tuncay Özkanlar, Aydınlıkçılar ve daha kimler,inceleyin,kökenleri muhakkak bu bölgeye dayanan kişilerdir..


Gürcü başbakanın bir kez olsun “Türk” milletine gönül alıcı bir söz ,bir selam vermemesi, danışmanlarının (40) kırkının da Kürt olması,”beynimin yarısı” dediği kişinin Kürt’çü bir yazar M.Metiner olması,hükümeti oluşturan en önemli bakanlıkların Kürtlerde oluşu;


En son,devleti bölen haritalara olumlu bakışları ile Kenan Evren paşa’dan çektiği tepkinin ardından,K.Irak’a operasyonda İstihbarat konusunu gündeme getiren Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül;


İç İşleri Bakanları yıllardır Abdülkadir AKSU ve diğer Kürt kökenli kişilerin elinde ve daha niceleri,terör örgütünü “Alt kimlik-üst kimlik,Ben Gücüyüm karım Kürt (Ben de sizdenim dercesine) sözleri ile coşturması;

partinin yarı resmi kanalı Samanyolu ve diğer kanallarda DTP’nin kapatılması konusunda “Üç buçuk milyon oy almış bir parti nasıl kapatılır,hak mıdır” diye yorumlar yapmaları,hükümetin bütün yayın organlarının resmen terör örgütünün yayın organı haline gelmesi,bu örgütü ve ayrılıkçı fikirlerini her şekilde koruyan,yücelten,teşvik eden,şehide kelle,işçiye torba diyen,emekli ve çalışanları hiç görmeyen,son yedi yılda çocuklarına anonim şirketleri kurmak,gemiler almak,yandaşlarını süper zenginler arasına sokmak ve Kürtlere de bu alanda çok iltimas geçmek,terör örgütünün et,ot(esrar) vb. kaçakçılıklarına göz yumma siyasetleri,Kuzey Irak’ta Kürt devletinin bu yapılanma sırasında kurulmasının resmen desteklenmesi,başta başbakanın damadının şirketi “Çalık Grubunun” ve diğer hükümet üyelerinin çatır çatır ticaret yapmaları ” ilginç değil midir?


Ya da Alevi açılımı yapmadan önce “Alevi evi cümbüş evi” diyen,kendi kurduğu bir İstanbul ilçesinde,Alevi mahallesine “Yavuz Sultan Selim” adını veren bu adamın,ABD emriyle,1950-60 yıllarında Alevi köye Sünni imam tayin eden bakanlığın devamı olduğu açık değil midir?


İzlediği siyasetlerle her gün attığı “birleşme” nutukları,ters tepki yapmakta, ülke bölünme aşamasına getirilmiştir.

Dersim kökenli Ergenekon yapılanması ile AKP çatışmasının ardında;


“Alevi-sahte Bektaşi Tuncelililer,AKP ile güçlenen Sünni Kürtlerin,1991’de olduğu gibi onları saf dışı bırakarak bölgede inisiyatifin,Gürcistan+ Kürt koalisyonunun ” eline geçmesi ile Hamidiye Alaylarının Ermenileri katletme olayının,yeniden tekerrüründen korktukları, kendilerinin bu defa silinecekleri korkusu ile mi “Atatürkçüdürler, Ergenekoncu’durlar”?


Yoksa gerçekten “anti emperyalist ve Türkiye sevdalısı”:)) olduklarından mı AKP ile çatışmaktadırlar?

Her iki yapılanma da örgütü semirtmekte,kollamaktadır.


Ancak, Ergenekon,terör örgütünün “demokrat kanadı” olarak adlandırdığı,”Dersim Yapılanmasını” desteklemektedir.AKP ise,”Sünni Kürtleri.”

Gürcü-Rus savaşından önce de hükümet imzaladığı bir antlaşma ile Gürcistan ordusunun eğitim işini üstlenmişti.Rusya’dan bu yüzden bayağı zılgıt da gördü yani.

Ama buna rağmen,son zamanlarda,AKP’nin ülkeyi getirdiği yere bakınca,içerideki Ergenekoncular dışarıda olsaydı bu ülke buraya gelmezdi inancım güçlenmeye başladı.

Darbeyi sevmem ama,bu hükümet vallahi de billahi de aratır oldu.En azından,bu adamları sevmeye mi başladım nedir? :))


Biz Türkler çok safız.


Ergenekon,aslında “Türk yurdu Bitlis-Ani” şehridir.Ani şehri yıkılınca,Ermeniler,dünyaya buradan dağıldıklarını kabul ederler.Yani,çıkış yerleri burasıdır.


“”Ermeni Cemaati Karma Meclisi ve İstanbul Patriği Nerses Varjabedyan (1837-1884) tarafından, Sıvas,Amasya civarındaki Ermeni Türk sorunlarını incelemek için görevlendirilen Natanyan, anılarında bu durumu açıkça belirtmektedir;


http://www.chronicledergisi.com/content/view/297/1/



Özel bir bilgi olarak şunu ekleyebilirim ki, şimdiye kadar görevim icabıyla ziyaret ettiğim yerlerde aradığım Ermenilerin hemen hemen hepsinin kökü Ani şehrine dayanmaktadır. Tarihimiz ve tarihi çalışmaların tümü bizi, geçmişte yoğun Ermeni nüfusuna sahip bu şehre yönlendirmektedir. Böylece biz de milletimizin dört bir tarafa dağılmasının sebebini bu kentin yıkılışında buluyoruz.


Ne tuhaftır ki, insanlığın dünyaya yayılışı nasıl ki Ermenistan'ın ilk atalarından oldu, şimdi de Ermenilerin diasporaya dağılımı aynı şekilde Ermenistan'dan başladı.

İşte bunlar, milletimizin birleşememiş olduğunun kanıtlarıdır. Bu sefer de kanıtladığım üzere, vatanını terk ederek ülkenin her yerinde, diasporada dağınık olarak yaşamaktadırlar...””


Bu satırlardan sonra A.Mekki Üçışık’tan yaptığım alıntıları hatırlayınız.Sahte Bektaşiler de aynı tarihlerde Cavidan’larını basıp,alenen örgütlenmelere başladılar,1909’da 31.Mart Vakası diye bilinecek olan II.Abdülhamit’in tahttan indirilmesinde baş rol oynayacak,”Kürdistan’da üç üniversite kurnuz” diye ültimatom mektubu ile gelen,akabinda Üsküdar Toptaşı akıl hastanesine kapatılan,Irak’ta savaşan askerlerimize gönderilecek olan Almanya’dan ithal edilmiş silahların taşınmasını engellemek için Kürt ve diğer ameleleri eyleme sokan,Abdülhamit hakkında,İngiliz rahip casus Mr.Frew talimatlı muhalif yazıları malum “Kürdistan Teali Cemiyeti ve İngiliz Sevenler Cemiyeti bağlantılı Volkan adlı gazetede yayınlatan,Abdülhamit’in başına gelen bütün pisliklerin en başında olan,sonra da yazdığı kitaplarda onu öven,Kürtleri Hıristiyanlaştıracak olan,”Vehhabilik” türü uydurma Nurculuk İslamı kurucusu ,zamanının “İslam Kürdistancısı” olan, dönme Bitlis Ermeni’si Said-i Kürdisahte Alevi ve Bektaşileri” de alan,özgürlükçü maskeli,bölücü yazılar içeren batı ülkelerinde basılmış ,gemilerle getirilen matbuata “sansür” koyduğu için,bir Fransız gazetecinin taktığı “Kızıl Sultan” lakabını yakıştırmakta tereddüt etmeyen,batı fikirlerinin tesirinde devletinin çıkarını görmekten acze düşmüş,bilerek-bilmeyerek emperyalizmin yanında saf tutmuş,devleti “9” dokuz yılda çökertecek, ,”aldanmış veya –hain” monşer-İttihat-Terakki-Jön Türk,yapılanmaları da bu tarihlere gelmektedir. ve,aralarına işte bu “


Yani Osmanlının çöküşü =Sahte Bektaşilerin (dönme Ermenilerin)ve Kürtlerin bütün azınlıkların ve farklılıkların güçlendirilmesi.(AKP’nin,Kürt,Demokrasi,Roman açılımları)


Hicaz Araplarını Vehhabi yapıp,hilafete bağlılıklarını kaldırdılar,diğer Araplar da her şekilde elde edildiler.

Vehhabiliğin gelişimi 1739-1850 arasıdır.Aynı tarihlerde,Anadolu’da Ermenilerle birlikte “Alevi-Bektaşi” ayartmaları sizce tesadüf mü?


Bu gün,bu sahte Bektaşi ve Alevilerden oluşan Alevi Konfedserasyonlarının A.P’de Atatürk’ü Dersim ve Süryani soykırımları ile mahkum ettirme,açılım,saçılım süreçleri vb,vb.

Sanki okuyunca bu gün yaşadığımız olayların tarih okuyanlara sanki bir “tekrarmış” gibi gelmesi boşuna değil mi dersiniz?



Aslında bu kadar akılcı felsefe üretebilen,doğruyu aramaya bu kadar meyilli olan bu Turanlı komşularımızın,bütün bu iyi sıfatlarını hiçe saydıran ise bu inançlarında Yahudiler gibi “dini milliyetçilik” gütmeleridir.

Oysa,ne Mecüsilik ne de Hıristiyanlık onlara gelmiştir.


Ha Fars mevalisi,ha Yahudi mevalisi ya da Grek-Yahudi mevalisi olmuşsun,ne değişir ki?

Sonunda mevalisin,yani o dinin geldiği kavme kölesin.


Onlarla birlikte Osmanlı Sünni siyasetinden mağduriyet yaşamış Türk,Arnavut,Boşnak ve diğer Ortadoğu kavimleri onlar kadar devleti yıkıp bölmeye heveslenmemektedirler.Onlar işi aymış demek ki.

Yaşananlar,çekilen acılar muhakkak ki unutulmaz,ancak,sonucu hem sizler hem de bizler için daha büyük acıları belirleyecek olan,anarşi ve kan dökme siyasetini yol yakınken gelin bırakın.


Kürt sorununu çözümsüzlüğe itmekle ne ABD-AB’ye bu ülkeyi işgal ettirip “demokrasi getirtebilirsiniz”olsa bile ne onlar size devlet kurar,ne de bu ülke işgal edilir.


Oldu diyelim,gene de siz,bu bölgede uzun ömürlü bir devlet kuramazsınız.

Ne de Tayyip efendi büyük Gürcistan’ın atası olabilir.

Şunu da söylemek gerekir ki;

Gürcü Tayyip,Gürcülerin değil ama,Nurcu-ayrılıkçı İslamcı KürtlerinAta’sı” olma yolunda oldukça yol almıştır.

Ya ya ya ,şa şa şa!!!


-”BABA KÜRT GÜRCÜ TAYYİP” çok yaşa!!! :))


-Nasıl ama yakıştı değil mi?

Adam gittiği yerde camiden çok kilise gezip,devlet içinde bile ya Yahudi Kürt’le ya da gayrimüslimlerle ilişkisini daha sıkı tutuyor.


Hiçbir Türk ile bir ilişkisi var mı?

Boşuna mı diyoruz “Sahte Müslümanlar” diye


Gene de pazarlamacı Tayyip’in ne yapacağı hiç belli olmaz.Bunu biliniz.Bu işin Arap’ı Fars’ı,Grek’i,kuzeyden bakan Rus’u,Orta Asya’dan Çin’i var.Pazarlamacı Tayyip sizi de bir yerlere pazarlar. ::))


Ne ilginçtir ki,Zerdüştlükten İslam’a kadar tüm dinler insanı “İlahi Işık’a,Nur’a sevk ediyor.


Hatta,alıntı yaptığım Sünni yazarın soy adının “Üç Işık”,tarikatının adının da “Işıkçılık” olması,başbakanın hükümetini oluşturan Nurculuğun-Işıkçılık,aydınlanmacılık,Ermeni Hıristiyan inancının kurucusu mezrop’un lakabının İlluminatı=Aydınlatan,aydınlatıcı, Gnostizm ve Pavlusçuluk’un da aydınlanmacılık,hatta,Dersim’li Perinçek’in partisinin Cumhuriyetin başından beri çıkan dergisinin de adının “Aydınlık” olması ilginç değil midir?

Bu kadar “aydınlık-ışık” arasında,mum ışığından başka ışık görmemiş,Said-i Kürdi’yi İsviçre seyahatinde, elektrik ampulleri ile donatılmış,salonu aydınlatan koca kristal avizelerin aydınlığı karşısında şaşırıp “Allah,nurunu bu kavimlere vermiş,bunlar hak yolu insanlarıymış” dedirterek secdeye vardıracak “cehalet” karanlıklarından beter,(Adamın kabahati yok) bu umutsuz yazıları,hiçbir bağlantım,çıkarım, husumetim olmadığı halde,niye,sıradan vatandaş olan beni,ülkemin geleceği hakkında endişelere sevk eden, “karanlığa” itildiği endişesi uyandıran siyasetlerin izlendiğini, idarecilerimizi,“karanlık, fesat işbirlikleri içinde” gören yazılar yazmak zorunda bırakan şüphelere neden gark olduğumuzu,hepsi de devletin daha iyi günlere gelmesi için çalıştığını söyleyen siyasi, asker,basın mensubu değerli insanlarımızı bütün bu “aydınlıkçılıklarına” rağmen,neden içerde tuttuğumuzu anlayan varsa beri gelsin.


Bütün “aydınlıkçı” din,felsefe ve siyasi görüşlerin merkezi olan Anadolu’da bu halk neden “karanlık korkuların,endişelerin,sonu gelmeyen karanlıkların,-Aydınlık- adı altında esiriolmuştur?

Gelin yol yakınken üzerinde asırlardır birlikte yaşadığımız toprakların milliyetçiliğini kıskançlıkla yapalım.

Bu kadar zengin “aydınlık” arasında “karanlık” hiç yakışmıyor!!!


Herkes birbirinin ampulunü patlatma gayretinde oldukça, barış ve aydınlık ortamı asla oluşamaz.

Keykubat


Zerdüştlük hk. bilgi için;http://www.forumturka.net/forum/archive/index.php/t-320814.html

Bu kadar yazıyı inat edip okuyana şahsen hayranlığımı belirteyim.Adını bilmediğiniz insanların yazılarını okumak için bu kadar çaba sarf etmenizi sağlayan merakını için sizi kutluyorum!!! :)))