Sayfalar

4 Şubat 2009 Çarşamba

ZITLIKLARDAN KORKAN ISLAM

ZITLIKLARDAN KORKAN İSLAM



Tezatlıkların yani “zıtlıkların” toplum yaşantısında da insan yaşantısında da önemi tartışılmazdır.Örneğin,bulaşıcı hastalıkların aşıları,o hastalığın mikroplarının öldürülerek vücuda verilmesi ile olur.Canlı virüslerin,kendilerinin ölüleriyle uğraşmalarını sağlayarak,aşı, vücudun güçlenmesine fırsat yaratmaktadır.


Yani bir zıtlıktır.İnsanlık tarihi de zıtlıklarla doludur.


Günümüzde “dinler çağı” yeniden geri getirilmeye çalışıldığından ben de moda ya uyarak örneklendirmek istiyorum.


İbrahim peygamber 75 yaşında aldığı peygamberlik görevini,Tanrısının desteği ile bir çok sıkıntıların ardından inançlarını çocuklarına aşıladı,Tanrısının melekleri ile sürekli başlarında destek vermesi ile ilk nesillerini oluşturdu.Çok değil,torunu Yakup’un çocuklarından Hz.Yusuf’un Mısır’da firavun olmasına kadar bu desteği sürdü.Sonra 400 yıllık bir kölelik dönemi yaşadılar.


Bu dönemde başka kavimler arasında kendi inançları dışlandı,aşağılandı ve kendileri köle olarak zıtlıklar içinde yaşamayı ve onlara katlanmayı öğrendiler.


400 yıl sonra Tanrıları onlara Hz.Musa’yı gönderdi ve onun önderliğinde Mısır’dan çıktılar.


Tanrı İ.Ö 1300’lerde Hz.Musa ve ardından Hz.Süleyman’a,İsa’ya kadar yine onlarla birlikte oldu.Onları güçlendirdi,saltanat sahibi etti,diğer kavimleri soykırımlara uğrattılar,zaferleri,büyüklenmeleri yaşadılar.


Bu büyüklenmelerinin olduğu zaman 700 yıl kadar geçmişti ve sonra Babil’e sürüldüler,

Sonra Pers Kralı Büyük Krus’un onlara yurtlarını geri vermesi ve yeniden güçlenmeleri ile saltanatları toplam olarak,yaklaşık 1400 yıl sürdü.Gene ,şımardılar,sapıttılar,güçleri onları şaşkına çevirdi.İ.Ö195’lerde Romalıların boyunduruğu altına girdiler.Öyleyken gene sapıttılar.


En son İ.S.70’de tekrar yurtları,tapınakları yeniden yıkıldı ve o zamanın dünyasının her yerine dağıtıldılar.

Bu dağılma da 1948’e kadar 978 yıl sürdü.


Sürüldükleri toplumların arasında bunca yıl aşağılanıp dışlandılar,soykırımlara uğradılar,kimlik değiştirip o toplumlar arasında güçlenmeyi,zenginliği,bilimi ele geçirmeyi öğrendiler.Onları kurtaran da bu meziyetleri oldu.


Bu gün yeryüzünde 17 milyon kadar Yahudi olduğu söylenilmektedir.Ama 7 milyar dünya nüfusu içinde bu 17 milyon insan yeryüzündeki bütün keşiflerin,icatların,bilimsel gelişmenin %50-60’ına denk gelen oranda pay almayı başardılar.


Yıllardır,İngiltere,Fransa,Almanya,Amerika üzerinden dünyaya yön veren güçlerin başında yer almaktadırlar.

İsmail Peygamberden Sami soyu olduğunu iddia eden Hicaz Arapları da Hz.Muhammet ile başlayan ilk Müslümanlar da,Arap yarımadasında korkunç işkencelere,aşağılanmalara,toplumdan kovulmalara katlanarak inançlarını korumayı ve iktidara getirmeyi başardılar.


Ve ardından üreyenler,”dört halife” döneminde Afganistan’dan Güney Türkistan’a,oradan Libya’ya kadar topraklarda hakimiyet kurdular.İstanbul’u kuşattılar.


Fethettikleri topraklardaki halkların tepkilerini,onların felsefelerini incelediler.


Özellikle İ.S.750 sonrası kurulan,daha ılımlı idare sistemi oluşturan Abbasilerin Bağdat şehrini inşa etmeleri,orada bir İslam Üniversitesi kurmalarının ardından Yunanistan’a,oradan Çin’e kadar topraklara kültür elçileri gönderdiler.Bunlar topladıkları bilgi ve belgeleri kendi Arap diline çevirdiler,yorumladılar.


Bilim,tasavvuf (felsefe),tıp,toplum idaresi,hukuk,matematik,astronomi alanlarında yükseldiler ve dünyaya ışık oldular.

Sonra, onlar da soydaşı olduklarını iddia ettikleri Yahudiler gibi şımardılar,740’larda “Irkçılık” yüzünden çöken Emevi İmparatorluğunun ardından 40 yıl Bizans’tan soykırım yiyen ve Haçlı baskısı ile çıkarılan yeni İslam-i tarikatlara bölünmelerini benzeri şımarıklık 850-950 arasında Abbasilerin çöküşleri döneminde onları tekrar yakaladı ve bütün güçlerini kaybettiler.


Çünkü,yaşadıkları safahat dönemi Müslüman Arapları "zıtlıklardan korkar hale getirmişti.


Bu yüzden bir daha da böyle bir Arap hakimiyetini yeryüzü görmedi.

Sebebi “ırkçılık”,keşfedecek başka bir şey olmadığına kendini inandırma,dünya yaşamını bırakıp kendini ölüme hazırlama yani aşırı ibadet,zevk ve sefa düşkünlüğü ve adaletsizliğin artması gibi basit insani sebeplerdi.


Ama İslamiyet’i kurtaran “Yecüc-Mecüc” soyu diyerek aşağıladıkları Türkler oldu.İran’da,Anadolu’da,Mısır’da hep Türkler vardı.


Selçukluların ardından,Doğu Roma’yı Müslüman etmeyi başaran Osmanlı Türkleri de başlangıçta hızla yükseldiler.Ama,Arap kılıcı ile edindikleri dinlerini bilmedikleri,kendi dillerinde kutsal kitaplarını okuyamadıkları için (halen bile tartışma konusu) Arap yarımadasından getirdikleri Kuranı ezbere bildiğine inandıkları,”peygamber soyu” olduğunu söyleyen bir sürü Mekke ve Medine’li işsiz Araplar,onları,kendileri,Yunanlılar ile ve İranlılarla evlenerek soylarını Sami soyu ile karıştırmaya ikna ettiler.


Sonunda karşı gelen Türkler de Fatih döneminden başlayarak devlet içinden iyice çıkarıldılar.13.yy’da Fazlullah Esterabadi’nin İran’da öldürülmesinin ardından 15.yy’da Fatih Edirne’de kazdırdığı çukurlarda yine bu Fazlullah’ın izinde giden “Hurufileri” diri diri yaktırdı.Bunun ardından,”sayı saymak” dahi yasaklandı.


Bir daha da hiçbir Müslüman ve Türk ülkesinden “adam” çıkmadı.Osmanlı da Arap'a uydu ve zıtlıklardan korktu.

İşte bu noktada,”tezatlara” yani “zıtlıklara” tahammül edemeyen “Arap Kültürü” Osmanlı’da hakim oldu.

Osmanlı,16.yy.da Hicaz’ın fethinden sonra İslam’ın Halifesi,hamisi ve Hicaz Araplarının bakıcısı oldu.


Kendi devletlerini batırmış,yeryüzünün nefretini çekmiş Hicaz Arapları,hazır kurulmuş Türk devletini kültürel baskı altına aldılar.”Cennete “ gidebilmeleri için ,Hicazın yani Mekke ve Medine’nin duasını almaları gerektiğine inandırıldılar.


Bu da “Surre alayları” denilen,her türlü mücevherat ve hazinelerle yüklü kervanlarla,her yıl Hicaz Araplarının gönüllerinin alınmasını,böylece onların “hayır dualarının” alınarak Türklerin dünyada hakim,hükümran ve cennetlik olabileceğine inandırdılar.


Oysa,Türkler gerçekten Yecüc-Mecüc soyu’muydu?


10. ve 14 yüzyıllar arasında Sami Soyu için “Tanrının Cezası” kabul edilen Moğol-Türk akınlarını yapanlar için Kuran gerçekten öyle mi diyordu?


İsra Suresi 5. Nihayet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların

aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.(Yaşar Nuri Çevirisi-Meali)

İsra Suresi 5-Bu ikiden birinin vakti gelince üzerinize pek güçlü olan kullarımı göndereceğim.Onlar da yurdunuzda her şeyi araştıracaklar.Bu yerine gelecek bir vaattir.(Elmalılı Çevirisi-Meali)


Bu aynı ayeti kelimenin iki ayrı din adamı ve iki ayrı zamanda yaptıkları tercümeye tanık olmaktayız.Sami soyunun cezacısı olan kavimler için Sami Tanrısı “aşılmaz bir güce sahip kullarımız” ve “pek güçlü olan kullarım” diyerek anmaktaydı.Yani “Lanetli,Yecüc-Mecüc soyu “DEMİYORDU”.


Belki de İslam tarihinde bu konuyu benden başka hiçbir kimsenin kurcalamadığını sanmaktayım.En son bir ay kadar önce dinci basından bir yazar bunu gündeme getirdi ki bu da benim bu konuyu dile getirmemden yaklaşık bir yıl kadar sonra oldu.


Oysa ben Dine inanmıyorum işte.


Bu olay bile “Arap olmayan” kavimlerin Arap Kültür Emperyalizmi ile sömürülüp uyutulduklarına bir kanıttır.Onlar dini “kazanç,ticaret ve sefahat” için kullanan kavimlerdir.


“Allah’ın Pek Güçlü Kulları” başlıklı yazımda diğer yazılarımda Tevrat -İncil ayetleri ile destekleyerek bunu dile getirmiştim.


Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bile 17 yy.da yazdığı Marifetname’sinde,”kıyamet” konusunu işlerken,””Türklerin,kıyamet öncesi Armageddon savaşlarına Mesih Hz.İsa’ya 300.000 asker vermeyi taahhüt ettiklerini,bu yüzden Türklerin de Yecüc-Mecüc kavmi olmalarına rağmen “cennetlik” olabileceklerini”” yazmaktadır.(Pazarlığı kimlerin nasıl yaptığı yazılmamaktadır(!)O yazıyı, Osmanlı’nın “İslam’ın ve Haçın Halifesi olma” isteği yönünde yazdığı inancındayım.)


Oysa,toplumun gelişmesi için gerekli olan “tezatlarla yaşama kuralı” tamamen unutulmuştu.


Osmanlı da,“kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış” örneğinde olduğu gibi Arapların nasihati ile yaşadı ve Arapların kaderini paylaştı.


Son 200 yılı İngiliz korumasında geçtikten sonra ,sonunda 620 yıllık ömrü ile tarih sahnesindeki yerini aldı.

Türk milletini ise “zıtlıklara önem veren” bir önder kurtardı.Bu ne bir Arap ne bir Sami’ydi.


Bu bir Türk’tü.


O da Mustafa Kemal Atatürk’tü.


Günümüzde de 10 Kasım 1938 İsmet İnönü İhtilali ile iktidara gelen “dönmeler iktidarı”,1950’de yerini “Sünni Kürt-Dönme” ortaklığına bıraktığından,dünyanın hakim devletlerinin idaresine teslim edilmiş bir Türkiye vardır.

Bu yüzden,dünyanın hakim devletlerince Osmanlı’nın çöküş döneminde başlayan,250 yıldır İngiliz,50 yıldır da Suudi Arabistan’ın paraları ile dayatılan “Vehhabilik” ile 110 yıldır dayatılan Nakşibendi kökenli,İncil karışımlı Said Nursi islamı yani “Nurculuk akımı” ile Türkiye halkı yine “zıtlıklardan” arındırılmak istenmektedir.


Zıtlıkların olmadığı ortamda “tek fikir” vardır.


Herkesin tek fikirde olmasının sakıncaları Kuranda bile açıkça anlatılmaktadır.”Ben isteseydim herkesi Müslüman yaratırdım” diyen Tanrı ise,Müslümanlar neden “zıtlıklardan” korkmaktadırlar?


Müslümanlar solculuktan,dinsizlikten,Darvinizm’den,Sosyalizm’den,Komünizm’den korkuyorlarsa bilsinler ki “inançlarına güvenmiyorlardır”.


Bunun başka açıklaması yoktur.


Hz.İbrahim’den başlayarak 4000 yıllık bir dönemi birkaç cümlede “zıtlıklar” açısından anlatmaya çalıştım.


Yahudilere bakınız,bunca yıllık zahmetlerin sonunda,Fazlullah Esterebadi’nin Hurfiliğinden,Eretna Devletinin hakimi Kadı Burhanettin’in düşüncesinden Komünizm’i çıkaran Karl Marks’da,Kuran’da “küçüğün de küçüğünü biliriz” ayetinde bahsi geçen “Atomu” parçalayan Einstein ve her gün hastanede röntgen filmlerimizi çektirdiğimiz cihazları,askerimizin radarlarını ve daha da saymakla bitmeyen buluşları icat eden nice Yahudiler de bu zıtlıklardan çıkmıştır.


Zıtlıklara tahammül etmeyen toplumlar tarihten silinmişlerdir.


Aklı olan herkesi “zıtlıkları korumaya”,bulundukları yerlerde zıtlıklar yoksa da çıkarmaya çağırıyorum.(Kan dökmek hariç)


Müslüman ülkeler bu gün yeryüzünün sömürge ülkeleridir.


Bütün pislikler,salgın hastalıklardan yoksulluklara ve gökten düşen bombalardan kimyasal ve biyolojik silahlara kadar her şey onların başına yağıyorsa,bunda “zıtlıklara tahammüllerinin kalmaması” ile,”erken Tanrıya kavuşma istekleri” etkili değilse nedir?


Birkaç gün önce Başbakanımızı Davos’ta “meşhur eden” davranışın nedeni de Müslüman bir kavimi Yahudi İsrail’den korumak uğruna değil midir?


Düşününüz,1.5.milyarlık İslam dünyası,5.Milyonluk Yahudi devletine “dur” diyecek güce sahip değil ve bu yüzden,”bir tepki davranışı” bile birilerini önder eder hale gelmiştir.


Bu gülünç acizliğinizden halen utanmayacak mısınız ey Müslüman dünyası!!!


Ben utanıyorum.


Yoksa Tevrat’ta geçtiği gibi,Yahudiler dışında her kavim papağanlar gibi sadece “konuşanlar topluluğunu” mu oluşturmaktadırlar?


Öyle değilse, ya adam gibi zıtlıkları koruyarak bilgi düzeyini yükseltmeyi seçeceğiz ya da “konuşan insan kılıklı hayvanlar sürüsü” olduğumuzu kabul edeceğiz.


Çünkü onlar bize böyle bakıyorlar.


Bir düşünürün dediği gibi ;


“İnsanlar tercihlerini yaşarlar!!!!”


Keykubat