"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

19 Aralık 2010 Pazar

KARISINI KAYBEDEN PEYGAMBERIN SUPHELERI

KARISINI KAYBEDEN PEYGAMBERİN ŞÜPHELERİ

Bu yazı başlığını görünce haliyle merak edip okuyacaksınız.Büyük ihtimalle de bu kafir neler yazmış diyeceksiniz.
Bu yüzden önce kendimden bir örnekle başlayayım.
İlk okulu bitirdiğim yıl,babam beni Kuran kursuna yazdırmıştı.Evde annem hoca kızı olduğundan her Cuma kuran okurdu.Sağlığı iyiyken konu komşu Mevlitlere, meftanın ardından yapılan ölüm günleri ile ilgili yedisi,kırkı,elli ikisi gibi dua günlerine çağırılır ve ondan Kuran okuması istenilirdi.
Kulağım o sayede alışmış olsa ki,Kuran kursuna Elif Sıpırası dediğimiz Kuran alfabesinden başlayıp Kuran okumaya ve hatime geçişim çok hızlı olmuş,bir buçuk ay içinde Kuranı hatim etmeyi tamamlamıştım.

Kurs hocam beni hafızlık konusunda teşvik etmeye başladı.Ancak,okuduklarımdan bir şey anlamadığımı,anlamadığım bir şeyi sürekli okumanın bir faydası olamayacağı için artık kursa gelmek istemediğimi söyledim.
Hocam üzüldü ve “büyüyünce Arapça da öğrenirsin.O zaman anlarsın.Ancak hafız olmak için Arapça bilmen gerekmez,Kuran okumayı bilmek hele senin gibi düzgün kuralınca okuyabilmek herkesin işi değil.Senin arkadaşlarından üç yıldır gelip alfabeyi geçemeyenler var.Sen gerçekten akıllısın.Seni kaybetmek istemeyiz.Kursa devam et” demişti.

Ama hatmi bitirince ben denize kaçmayı tercih ettim ve kursu terk ettim.Zamanla çok sayıda dini kitap aldım.Okudum,sokaklarda insanlarla tartışmaya başladım.Ortaokuldan sonra girdiğim sınavlarda,İmam hatip Lisesi ve Endüstri meslek Lisesi sınavlarını birincilikle tam puanla kazanırken, askeri okullardan sıfır aldım.
Bundan o zamanlar hiçbir sonuç çıkaramamıştım.
Endüstri Meslek Lisesine başladıktan sonra İmam Hatip çağrısı geldi babamın bütün ısrarlarına rağmen gitmedim.Ancak okulda da batı kültürü,solcu,demokrat Atatürkçü kim varsa her öğretmenle de sonuna kadar tartışıyordum ve bana kızmadıkları gibi kendi halime bırakıyorlardı.Hiç birisi de hak ettiğim puanımı kırmadıkları gibi,yardımcı da oluyorlardı.Bana asla müdahale etmediler.
Lise ikinci sınıfta,gerek cami hocalarının vaazlarından gerekse okuduğum dini kitaplardan kafama takılan “Ateistlik,dinsizlik,Komünistlik” gibi konuları merak ettiğimi fark ederek bu yönde kitap araştırmaya başladım.Ama ha deyince hele de dindar bilinince böyle kitaplar olsa da insanın önünden kayboluyorlardı o yıllarda.

Okul harçlığı için akşamları yaşlılar kahvehanesinde çocukluktan beri yaptığım garsonluk işini yapıyordum.Kuran kursu Hocam geldi,çay istedi verdim.-“Otur yanıma“ dedi,oturdum.
-Bak oğlum,sen,farklı birisin,bizim kasabamız çalışkan iyi insanların yaşadığı bir yerdir.Bizim fakirimiz bile bazı yerlerde zengin sayılır.Sen bu din konusuna bayağı taktın.Bu işi sorgulamayı bırak.Sıradan Müslüman ol yeter.
-Hocam niye böyle diyorsun?
-Oğlum dine düşkünlüğün iki esas sonucu olur.Birincisi din adamı olursun, o da senden olmaz,çünkü çok doğrucusun.İkincisi ise dinden çıkmaktır ki o da çok kötüdür,daima yalnız kalırsın.
-Başka ne olur hocam?

-Üçüncüsü de delirirsin ki sende o da olmaz.Ömrün sıkıntı ile geçer.
Git içki iç,coş bir şeyler yap ama dini fazla sorgulama.Sen akıllı bir gençsin.Fakirsin başın sıkıntıdan kurtulmaz,burada kimse kimsenin içkisine,kumarına karışmaz ama kimsenin de ahlaksızlığı bilinmez.Sen de herkes gibi ol.Yazık olur.
Bir yıl geçmedi aradıklarımı buldum ve dinlerin boş bir şey olduğunu anladım.Daha birkaç ay önce, siyasi parti örgütlerinin açılmasına nahiyelerde izin verilmemesine rağmen Kızılay binasında açtığım Ülkü Ocaklarına doldurduğum arkadaşlarımdan ayrılıp “Sosyalist” olmuştum.
Sonra aldı başını gitti.

Herkes bilsin ki bu ülkede,araştıran,soruşturan,sorgulayan beyinler her zaman oldu ve de olacaktır.
Bu açıklamalara aşağıda okuyacağınız yazı yüzünden yer vererek zamanınızı aldıysam kusuruma bakmayınız.Son günlerde artan Atatürk’ü Allah ve Hz.Muhammed gibi ilahi ve dini kişiliklerle yargılama hastalığı apaçık iftiralarla artarak sürmektedir.Yetmez gibi buna bizzat İngiltere ve Amerika devletlerinden Ermeniler,Yahudiler,Hıristiyanlar,Grekler,Kürtler,dönme Pontuslu Rumlara ilaveten İngiliz ve Amerikan Devlet arşivlerinden belgeler  ile bu ülkenin memurları sıfatındakiler de katılmaktadır.

Her gün Amerikan arşivlerinde “Atatürk aleyhine” belge bulup AKP’nin yayın organlarına gönderen “profesör,doçent “ namlı bir yığın it oğlu it de bu gayretkeşliğin içindedirler.

Askeri ve siyasi bir kişilik olan kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk hakkında yapılan bu asılsız ve sefil iftiraların içinden seçtiklerimi de Türkçe’ye çevirip,görüşlerimi ekleyerek diğer blogumda yayınladım.
Türk olduğumdan,İslam’ın da yaklaşık 1300 yıllık kendi kültürüm olmasından ve de “Evladı Fatihan” soyu olmamdan dolayı da bu güne kadar yazılarımı sadece “mukayese,yargılama “ mantığı içinde yürüttüm.

Ancak,özünde Hıristiyan-Yahudi  olup da Sünni Müslüman maskeli İlluminatici-Nurcu ve bilmem neci adlarında 1950 sonrası devletin başına geçen İngiliz-Amerikan işbirlikçisi Kürt-Ermeni Rum dönmelerinin Türk Milletini “Mecücler-Kıyamette Şeytanın ordusu olacak lanetli cüceler” olmakla suçlayan bu saldırılara da artık bir şeyler yapmak gerekiyor diye düşündüm.

Bu gün Atatürk’ün savunuculuğunu yapacak güçte ne bir ailesi ne akrabası ne de basın yayın organları vardır.Oysa din,insanlara doğuştan dayatılır,Kuran Kursu,İlk öğretimden Üniversiteye zorunlu öğretimler,görsel ve yazılı basınla sürekli 24 saatlik şartlamalar ile insanların beyinlerine, ruhlarına istemeseler de enjekte edilir.

Oysa Atatürk’ü, savunan görsel ve yazılı basın organlarının sayısı bir elin parmaklarını aşacak durumda değildir bu gün için.Buna bir de “Sol” düşmanlığı eklenince insan diyor ki:”Yahu,her şey ellerinde olmalarına rağmen bunlar niye bize saldırıp duruyor.Hatta onları seçimlerde ben de destekledim ama bu düşmanlık niye?”

Ama bu sömürgeci devletlerin işbirlikçilerinin dertleri kazara kendilerini iktidardan edebilecek her türlü olasılığı bir an önce yok etmek ve rahatlamaktır.Bunlar,kendilerinden başkasının yaşamasına izin vermeyenlerdir ki bunu yapmaktan bıkmıyorlar.

Şimdi hala bıkmadan bu yazıyı okuyorsanız sıra, yazı başlığındaki efsaneye geldi.


Bundan bin üç yüz küsür yıl önce savaşlara katılan orduların kralları,padişahları savaş alanına giderken,en gözde  karılarını,kızlarını,oğullarını,askerlerini ve hazinelerini de yanlarında götürürlermiş.Yani bir tür kumar olan savaşın galibi her şeyi alırmış.

Gün gelmiş ve  bir peygamberin yönettiği bir devlet düşmanları ile savaşa girmiş.O da yazdığım her şeyi götürmüş ve karıları arasında çektiği kurada da en has,en genç karısı çıktığından onu götürmüş.
Peygamber o zamanlar yaşı altmışa merdiven dayadığı halde en yakın arkadaşının kızı olan has karısı da daha 16-17 yaşlarında çocuk sayılabilecek kadar genç bir tazeymiş.

Deveci,Hecvedli bir deve ve hecvedde taşınan kadın resmi
Neyse savaş sürerken,bir devenin sırtına konulan ve “Hecved” adı verilen etrafı perdeli bir tür koltukta oturan genç kadın küçük su dökme ihtiyacını gidermek için yakında bulunan kum tepelerinin arasında uygun gördüğü bir yere çömelmiş ve rahatlamış.

Çocuk yaşta olduğundan da hayallere dalmış ve boynundaki çift sıra mücevher kolyesinin bir sırasını da oynarken koparıp dağıttığını bile fark edememiş.Sonra tam devesi üzerindeki tahtına dönerken mücevherlerinden bir sıranın eksik olduğunu fark etmiş.Kendisine kızılacağı korkusu ile geri dönerek onları kumlar arasında aramaya başlamış,derken zamanın nasıl geçtiğini anlayamamış.

Savaş bitmiş ve peygamber ordusunu toplamış,zaferle kasabasına dönmüş.Devedeki eşinden sorumlu köleleri ve askerleri de dikkat etmedikleri için örtülü tahtın içindedir diye rahatlıkla deveyi sürmüşler.Şehre varınca bir de bakarlar ki örtünün içinde olması gereken peygamberin has karısı yok.Orayı ara,buraya bak,ama ortada kadın yok.

Ortalığı almış bir dedikodu mu demedi kodu mu her ne dersen birden öyle yayılmış ki savaşı kazanan peygamberin zaferinin kutlanması bırakılmış,”Bir peygamber karısını nasıl kaybeder” tartışmaları masum kalmış “kadının zina ettiğine kadar” her türlü boş lakırdı peygambere yakın olanlar tarafından üretildikçe bollaşmış,artmış.


Peygamber bile bunlara istemese de hak vermiş.Ama ne yapsa da ortada karı yokmuş.
Bu arada millet bunlarla uğraşırken,savaş alanında kalanı,döküleni,yaralıları toplamakla sorumlu kuvvetin komutanı peygamberin genç karısını ağlarken bulmuş,tanımış.Hiçbir aşırılık göstermeden, hatta yüzüne bile bakmadan saygı ile hanımı deveye bindirmiş,şehre götürmüş ve peygambere teslim etmiş.

Bu daha da kötü olmuş.Peygamber bunalıma girmiş,en yakın arkadaşının kızı da olduğundan,en sevdiği eşi olması da diğer yandan adamcağızı üzmüş de üzmüş.Bir buçuk ay karısı ile şüpheleri yüzünden konuşmamış.Sonunda hizmetinde olanından anasına kadar yakınlarından olayın aslını öğrenince babasının evine dönme kararını da peygamber olumlu bulmuş ve izin vermiş.
Olay bitmiş mi?
Hayır daha da uzamış.Sonunda peygamberin tanrısı bakmış ki bu peygamberde “dedektiflik” kültürü “ (!) yok,kendisini de böyle bir kültürü ona vermemekle suçladığından (!) olsa gerek üç dört ay sonra dayanamamış ve peygamberi transa sokarak ona bir vahiy göndermiş,karısının “suçsuz” olduğunu ağzından yakındakilere duyurmuş.

Kimi inanmış,kimi kendisini transa girdi olayın altından böyle kalktı.Savaş alanında bulunan mal insan-hayvan fark etmez bulanındır.Onu bulan komutan veya askerleri muhakkak bu kadını kullanmıştır” zannıyla inanmamışlar.

İşte Allah’ın da şahsen zina davasında  “dedektiflik” yaptığı peygamber kimdir sizce?

O peygamber Hicaz Araplarının peygamberi Haz. Muhammed’dir.

Öyle, yok ayeti bölmüşler,yok çarpıtmışlar demeyin.Din bezirganı değilim ki yalan söyleyip iftira atayım,ayet çarpıtayım.Her şey olduğu gibi ortada.Aklı olan düşünsün ve karar versin:

-“Bir peygamber karısını nasıl kaybeder,nasıl güvenemez de zinasından şüphelenir ve de davayı çözemez, aciz kalır da hafiyeliği de Allah’ına bırakır?

Ardından da en yakınından uzağına ne kadar olay nedeniyle diş geçiremediği varsa onları da böyle ölümle korkutur.!!!

Bence bu davada başta peygamber ve onu korumakla,hizmetini görmekle  görevlendirdiği insanlar suçluların başıdırlar.

Dedikodu üretenler değil.

İnsan iyi niyetle de aleyhte konuşabilir bu mümkündür.Hafiyeler de en olmaz,karşı sorularla olayları çözebilmektedirler.

Önemli olan “iddiayı doğrulayacak olayın varlığıdır” Olay varsa nasıl olduğunun soruşturulması, kararlaştırılması farklı konudur.

Şimdi rahmetli Elmalı’ılı Hamdi Yazır efendinin kendinden yüzyıllarca önce yaşamış Kuran tefsircileri ve Hadis derleyicilerinden yaptığı “derlemelerden ve bu konuya has inen Nur Suresi ayetlerinden” oluşan  yazıyı buyurup okuyunuz.


Keykubat




Tefsirde önce Kuran ayetleri gö zönüne serilmiş;
“” Nur Suresi Meâl-i Şerifi
11- Haberiniz olsun ki (Muhammed'in eşine) bu ağır ifki (iftirayı) uyduranlar sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük saymayın; aksine o, sizin için bir iyiliktir. Onlardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. (Elebaşlılık yapan, bu yüzden de) bu günahın büyüğünü yüklenen kimse için de çok büyük bir azap vardır.

12- Erkek ve kadın müminlerin, bu iftirayı işittiklerinde kendi vicdanları ile hüsnü zanda bulunup da, "bu apaçık bir iftiradır" demeleri gerekmez miydi?

13- (Bu iddiayı ortaya atanların) da bu konuda dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Madem ki şahitler getirip ispat edemediler, öyle ise onlar Allah nezdinde yalancıların ta kendisidirler.

14- Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve merhameti üstünüzde olmasaydı, size mutlaka büyük bir azab isabet ederdi.

15- Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur.

16- Onu duyduğunuzda "Bunu konuşup yaymamız bize yakışmaz. Haşâ! Bu, çok büyük bir iftiradır..." demeli değil miydiniz?

17- Eğer inanmış insanlarsanız, Allah, bir daha buna benzer tutumu tekrarlamaktan sizi sakındırıp uyarıyor.

18-Ve Allah âyetlerini size açıklıyor. Allah, (işin iç yüzünü) çok iyi bi lir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.

19- İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.

20- Ya sizin üstünüze Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (haliniz nice olurdu)?

11- Şunlar ki ifk ile geldiler, İFK: Asıl ve esasından çevrilmiş, gerçeği değiştirilmiş söz, yani yalan, iftira, bühtan demektir,

BÜHTAN da ansızın atılıp insanı hayrette bırakan iftira demektir. Genellikle tefsir ve hadis kitaplarında rivayet edildiği üzere bu âyetlerin nüzul sebebi şöyledir:

Hz. Aişe (r.anhâ) dedi ki, Resulullah (s.a.v) sefere çıkmak istediği zaman, kadınları arasında kura çeker, hangisinin ismi çıkarsa onunla giderdi. Benî Mustalik gazasından önce yaptığı gazada da aramızda kura çekti, benim ismim çıktı, bundan dolayı Resulullah ile beraber çıktım ve bu, hicab (örtünme) âyetinin indirilmesinden sonra idi. 

Onun için bir hevdec e (deve üzerine konulan kapalı taşıyıcıya) konuldum, dönüşte Resulullah Medine'ye yaklaşınca bir yerde konakladı, sonra da yola çıkmaya nida ettirdi. Yola çıkmaya seslendikleri sırada ben kalktım ve yürüyüp ordugahı geçtim, tuvalete gittim, yerime dönerk e n göğsümü yokladım, ne göreyim Zafâr boncuklarından bir dizim vardı,kopmuş düşmüş, bunun üzerine döndüm, kaybolan dizimi aradım, bunu aramak beni alıkoydu.

Benim yol nakliyemi yapmakta olan grup varmışlar, hevdeci yüklenmişler ve beni içinde zannetmişler. Çünkü hafif idim, henüz küçük yaşta bir taze idim; beni hevdecte sanmışlar, deveyi çekmişler gitmişler. Döndüğüm zaman orada kimseyi bulamadım, bundan dolayı belki beni aramak için dönerler dedim, oturdum. 
Arap Teslisi.Solda-Uzza (Güçlü olan) Kılıç Tanrıçası-,günümüz kadınlarını andırır.Menat ve Lat feraceleriyle.
Derken uyumuşum, Safvân b. Muattal ordunun arkasına kalır, insanların eşyalarını araştırır, bir şey kalmış ise kaybolmaması için diğer konak yerine götürürdü, beni görünce tanımış "Allah'tan geldik ve yine O'na döneceğiz" (Bakara, 2/156) demesiyle uyandım, hemen feracemle yüzümü örttüm, dev e sinden indi, ben bininceye kadar çekildi, bindim. 

Sonra deveyi çekti, yürüdü, öğle sıcağında orduya yetiştik; inmişler, bağrışıyorlardı. İndikleri zaman beni bulamadıklarından insanlar çalkalanmış, o sırada imiş ben üzerlerine varıverdim, artık herkes be n i konuşmuş. Beni lakırdıya almış, helak olan helak olmuş.

Resulullah Medine'ye ayak bastı ve bana bir ağrı, sızı meydana geldi. Fakat rahatsız olduğum zamanlar Peygamber (s.a.v) den tanıyageldiğim alaka ve lütfu bu defa görmedim, ancak yanıma giriyor, "nasıl o?" diyordu. Bu beni işkillendirdi, henüz söylenen sözlerden haberim yoktu, nihayet nekahet dönemine geldim. Bir gece Mıstah'ın annesi ile hacetimiz için dışarı çıktım, işimiz biter bitmez yine Mıstah'ın annesi ile odama doğru döndük. Derken Mıst a h'ın annesi mırtı, yani yün çarşafı içinde sürçtü dedi. Ben buna itiraz ettim. "Bedir'de bulunmuş bir zata sövüyor musun?" dedim, "Haberin yok mu" dedi, "ne var" dedim. "Ben dedi, şehadet ederim ki, sen hakikaten "Habersiz mümin hanımlar" dansın . Sonra ifk'çilerin dediklerini anlattı. Derhal hastalık üstüne hastalığım arttı, hemen ağlayarak döndüm.

Sonra Resulullah girdi ve "nasıl o?" dedi. "Bana izin ver ,ana babamın yanına gideyim" dedim. İzin verdi, ben de anama babama gittim. Anneme: "Ey anne, dedim, insanlar neler söylüyorlar?" "Kızcağızım! dedi, kendini üzme, vallahi bir erkeğin yanında sevgili parlak bir kadın olsun ve ortakları bulunsun da aleyhinde çok laf etmesinler, pek azdır. Daha dedi, bu ana kadar söylenilen sana malum olmadı mı?" Ben ağlamaya başladım ve bütün gece sabahı ettim, yine ağlıyordum. Ağlarken babam yanıma geldi, anneme, "bu niye ağlıyor" dedi. "Bu

ana kadar söylenilenden bilgisi yokmuş" dedi. Babam da ağladı. "sus kızım" dedi. O gün durdum, göz yaşım dinmiyordu, ana babama ağlamak ciğerimi parçalayacak gibi geliyordu. İkisi de yanımda oturmuş, ben ağlıyorken Resulullah (s.a.v) üzerimize geliverdi, selam verdi, sonra oturdu. Hakkımda söylenilen söylenileliden beri yanımda oturmamıştı ve bir ay olmuş Allah Teâlâ ona b e nim bu işimle ilgili vahiy indirmemişti.

Sonra dedi ki: "Ey Aişe! Hal önemli, senden bana şöyle şöyle söz yetişti, şimde sen bu durumdan temiz ve beri isen Allah, muhakkak seni aklayacak ve eğer bir günaha düştünse Allah'a istiğfar ile tevbe et. Çünkü kul tevbe edince Allah Teâlâ tevbeyi kabul eder." Ne zaman ki Peygamber (s.a.v) konuşmasını bitirdi, göz yaşlarım boşandı, sonra babama "Tarafımdan Resulullah'a cevap ver" dedim. "Vallahi ne diyeceğimi bilmiyorum." dedi. 

Bunun üzerine anneme, dedim, " Tarafımdan Resulullah'a cevap ver." O da "Vallahi ne diyeyim, bilmiyorum, dedi. Ben henüz küçük yaşta bir taze idim, Kur'ân'dan çok okuyamazdım. Yani çok delil getirebilecek halde değildim. Dedim ki: "Vallahi ben anladım. Siz bunu işitmişsiniz, hatta gönü l lerinizde yer etmiş, inanmışsınız. Şimdi ben size beriyim desem inanmayacaksınız ve eğer benim muhakkak tertemiz olduğumu Allah bilip dururken size kötü bir itirafta bulunsam hemen tasdik edeceksiniz .Vallahi benimle size başka bir mesel bulamıyorum, anca k Yusuf'un babası o salih kulun ki ismini zikretmemiştim dediği gibi "Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. 

Sizin anlattığınıza göre, yardımına sığınılacak ancak Allah'tır" (Yusuf, 12/18) dedim, sonra dönüp yatağıma yattım.

O halde ben vallahi bi liyordum ki, Allah Teâlâ muhakkak beni temize çıkarır. Fakat vallahi, hakkımda vahy-i metlüvu (Kur'ân âyet) indireceğini zannetmiyordum. Benim işim nefsime göre, Allah Teâlâ'nın öyle okunup tilâvet olunacak bir emir ile tekellüm buyuracağı dereceden çok h akir idi. Ve fakat umuyordum ki, Resulullah uykuda bir rüya görür de Allah, beni onunla temize çıkarır. Allah bilir ya, Resulullah yerinden kalkmamıştı, ehl-i beyit'ten kimse de dışarı çıkmamıştı. Allah Teâlâ, Peygamberine vahyi indiriverdi, ona vahyedil i rken olagelen hal hemen geliverdi ki, kış günüde bile vahyin ağırlığından dolu danesi gibi ter dökülürdü. Bunun üzerine, bir örtü örtüldü ve başının altına bir yastık konuldu. Vallahi ben telaş etmedim, aldırmadım, çünkü beraatimi, suçsuzluğumu biliyordum. Fakat Resulullah açılıncaya kadar, insanların dediklerine hak verecek bir vahiy gelivermek korkusundan, anamın babamın canları çıkacak zannettim.

Ne zaman ki Resulullah açıldı, gülüyordu, ilk söylediği kelime şu oldu: "Müjde ey Aişe! Rahat ol, vallahi Allah, seni kat'î olarak akladı" dedi. "Hamd, Allah'a; ne sana, ne de ashabına" dedim. Annem, dedi "Kalk ona!" Ben, "Vallahi ne ona kalkarım, ne de beraetimi indiren Allah'dan başkasına hamd ederim" dedim. Burada Allah Teâlâ den itibaren on âyet indirmişti. Bunun üzerine Ebu Bekir "Vallahi bundan sonra artık Mıstah'a infak etmem" dedi. Çünkü ona yakınlığı ve fakirliği sebebiyle nafaka veriyordu. Bu sebeple de Allah Teâlâ şu âyeti indirdi. "İçinizden faziletli olanlar (yakınlara...) vermemeye y emin etmesinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız?" (Nur, 24/22) , Bunun üzerine Ebu Bekir de "Evet, vallahi, Allah'ın beni mağfiret etmesini severim" dedi Mıstah'a yine nafakası verilmeye devam edildi. Netice olarak özrüm nazil olunca Resu l ullah kalktı minbere çıktı, bunları anlattı ve Kur'ân'ı okudu ve minberden indiği vakitte Abdullah b. Ubeyy'e, Mıstah'a, Hamne'ye ve Hassan'a had cezası vurdu.

İçinizden bir usbedir, mahdud, belirli bir gruptur.
USBE: Ondan kırka kadar bir topluluk, sayısı belli bir güruh, grup demektir. Ey o ifke uğrayanlar onu sizin için bir şey sanmayınız belki o -ifk- sizin için bir hayırdır.
Büyük sevap kazanmaya sebeb, Allah indindeki kerametin ortaya çıkmasına, netice olarak kıymet ve derecenin yükselmesine sebep olur. Aslında ifk, o iftira, yalanı büyük bir şerdir. Fakat gerçekte onun şerri, onu uyduranlara, söyleyenlere aittir. Onlardan, o güruhtan her birinin kazandığı vebali kendisinindir. Kimi susmuş, kimi gülmüş, kimi sö y lenmiş. İçlerinden onun, o vebalin büyüğünü yüklenen, o gürûh içinde o iftirayı kasten atan ve yayılmasını arzu ederek vebalin büyümesine sebep olan için de büyük bir azab vardır. Bu Abdullah b. Ubeyy hakkındadır ki, münafıkların başı idi. O ifti r ayı önce o atmış, ilk önce o ortaya koymaya çalışmış ve halk arasında propoganda yaptırmıştı. Kurnaz münafıklar, cinaslı lakırdılarla müminleri gizliden gizliye heyecana getirmeye çalışmış ve bu propogandaya aldanan şair Hassan ve fakir Mıstah gibi bir i ki safdil de o Übeyy oğlunun açıklamalarına kapılıp kazif cezasına müstehak olmuşlardı. Safvan, Hassan'a hücum edip vurduğu bir kılıç darbesi ile gözünü söndürmüş ve demişti ki:

12-20- Ne vardı o yalanı işittiğiniz zaman müminler ve mümineler kendi nefislerine hayır zannetseler, kendilerine ve kendileri kadar tanımaları gereken hemcinslerine hüsn ü zan besleseler de bu açık bir ifktir, deselerdi ya! Zannın menşei, nefiste bir kıyastır. Bir kimse nefsinde kendi hak k ında cevaz verebildiği ölçüdedir ki, kendine benzettiği kimseler hakkında nefsî bir kıyas ile bir zanda bulunur. Halbuki müminlerin, müminelerin, kendi nefislerinde fena şeylere cevaz vermemeleri, nezih olmaları gerekir. Bu sebepten kötü bir söz işittikle r i zaman kendilerinden şüpheleri olmadığı gibi, kendileri gibi saymaları gereken mümin ve mümineler hakkında da iyi zanda bulunmaları, berâet-i zimmetin asıl olduğunu bilmeleri, açık 

ve görünen halin aksine olan desteksiz ve delilsiz lakırdılara, açık bir iftira demeleri gerekir.
"(İnsanlar arasında kötü sözün yayılmasını arzulayan kimseler var ya işte) onlar için dünyada da ahirette de acı veren bir azab vardır." Dünyadaki azab; kazif cezası ve neticeleridir. Nitekim Mıstah, Hassan, Hamne haklarında kazif cezası uygulandı ve Safvan bir kılıç darbesi ile Hassan'ı vurup bir gözünü söndürdü.

Meâl-i Şerifi
21- Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, şunu bilsin ki o, edepsizlikleri ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse temize çıkmazdı. Fakat Allah, dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.

22- İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

23- Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.

24- O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

25- O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah'ın gerçek olduğunu anlayacaklar.

26- Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.

21-25- "Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnad edenler". Burada gâfilat (habersiz) vasfı, medih (övme) sıfatlarındandır. Yani Peygamber (s.a.v)'in temiz zevceleri gibi kötülükten mutlak mânâda habersiz, öyle bir şey asla hatırından geçmez, imanlı hanımlara atanlar, şüphesiz Dünya ve ahirette lanetlendiler ve onlara çok büyük bir azap vardır.

"O gün dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına karşılık aleyhl e rinde şahitlik yapar." (Yâsîn, 36/65. âyetin tefsirine bkz.). O gün Allah, onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar, Allah'ın bir gerçek olduğunu anlayıp bilecekler. Yani her hakikati ortaya koyan, ve varlığında hiç şüphe caiz olmayan, H a k Teâlâ'ır.

Burada tevbe edenler istisna edilmemiştir. Çünkü bunda Peygamber (s.a.v) in temiz zevcelerinin özel hakları sebebiyle bir özellik vardır. Bununla beraber mânâ, umumîdir. Bu sebepten umumî olan kazf âyetindeki istisnanın ahiretle ilgili yönden burada da geçerli olması düşünülür. Hassan b. Sabit münafık olmamakla beraber, tevbekâr olduğunda, bir şüphe yoktur. Nitekim kendisine had cezası uygulandıktan sonra söylediği şu beyitlerle aklandığını ortaya koymuştu:
"İffetlidir, ağırbaşlıdır, bir şüphe ile suçlanamaz.

Bir şeyden habersiz iffetli kadınların ırzları hakkında söz söylemekten çekinir.
O, insanların din ve mevkii itibariyle en hayırlısının hanımıdır,
İnsanların en hayırlısı da hidayet, keramet ve fazilet peygamberidir.
O, Lüey b. Gâlib kabilesinden bir hanım sultandır.

O kabilenin gayreti üstün ve o hanımın şerefi devamlıdır.
Terbiyelidir, Allah onun ahlâkını asîl ve tertemiz kılmıştır.
Kendisini de her türlü ayıp ve batıldan aklamıştır.
Eğer sana ulaştırılan sözü ben söylemiş isem,
Ellerim kamçımı kaldırmaz olsun, kurusun.

Nasıl olur da söyleyebilirim, yaşadığım sürece sevgim ve yardımım,
meclislerin güzelliği olan Resulullah'ın Âline aitt ir.
Onun insanlar üzerinde nice üstün ve faziletli rütbeleri vardır.
Yükseklere atılanlar bile o rütbelere ulaşmaktan aciz kalırlar."
Hz. Âişe (r.anha) de "Hassan'a cenneti ümid ederim. Resulullah'ın medhine ait şiirini işittiğim zaman, ona cenneti ümid ettim" demiştir.

26- Habiseler habisler içindir. Habisat, murdar kötü karılara, murdar sözlere, murdar fiillere ve genellikle kötü ve pis şeylere kelimenin asıl mânâsında kullanılmış olunabilir. Fakat Habîsîn, Cem-i müzekker olduğunda, yalnız erkekler hakkında kelimenin gerçek mânâsında kullanılmış olur. Bununla birlikte, habis, kötü kişiler mânâsına olarak erkekler ile beraber dişileri de içine alacak şekilde kullanılabilir. Bunların zıddı olan tayyibat ve tayyibînde de fark böyledir. Âyetteki karşılaştırmadan ilk bakışta gözüken dişi ile erkek karşılaştırmasıdır. Bununla beraber ikinci mânâ da uzak değildir, rivayet olunmuştur. Buna göre mânâ şu olur; murdar, yani eteği kirli, namusu temiz olmayan, hain karılar murdar erkeklerindir, murdarların dengidir. Bundan dolayı, murdar karının kocası da murdar olur, olmasa murdar karıyı tutmaz. Yahut murdar sözler, murdar fiiller, murdar kişilerindir. Bundan dolayı, kazıf, ifk, bühtan, sövmek ve edepsizce sövmek gibi laflar, zina gibi pis fiill er, murdar kişiden, murdarlardan çıkar ve ancak murdarlara ait olabilir. Ve bilâkis habisler de habiseler içindir. 

Murdar erkekler, murdar karılar içindir. "Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez, zina e d en kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir." (Nur, 24/3) gibi... Veya murdar kişiler, murdar işler ve sözler içindir. Pislikler pislerin özelliği, pisler de pisliklerin özel yerleridir. Tayyibât da tayyibler için, hoş, pak ve temi z kadınlar, pak erkekler içindir, temiz olanlarındır, pak olmayanları bulaştıramaz. 

Veya ikinci mânâ ile iyi ve hoş kelimeler ve iyi ameller hoş ve temiz kimselerin şiarı, temizlerin işi, temizlerin halidir. Tayyibler de tayyibat içindir. Temiz, pak ad a mlar temiz, pak kadınlar içindir. Pak olmayanları, ne alırlar, ne tutarlar veya temiz pak insanlar da temiz pak sözler, temiz pak işler, temiz pak şeyler içindir. Onlara yaraşan, onlardan beklenen bunlardır. 

Netice olarak pak hoşluklar, pak ve hoş olanların özelliği; pak, hoş olanlar da pak, hoşlukların öz sahibi, öz mahalli ve yeridir. O yüksekler, o yüksek temizler, o tayyibîn ve tayyibâtın en seçilmişleri olan Muhammed Mustafa (s.a.v) nın ailesi onların söylediklerinden çok uzaktırlar. O pis kim s elerin, o ifk ve iftiracıların ağızlarına aldıkları dedikodudan çok uzak ve temizdirler. Onlar için bir bağış ve güzel bir rızık vardır. O temizler için hesap gününde bambaşka bir mağfiret, bağış ve ikramı nihayetsiz bir rızık vardır ki o, cennettir.

İslâm, anayasasında iffet, ırz ve namus hukukunun ilk esaslardan olduğu tesbit edildikten sonra, bu temizlikle en fazla ilgili olan meskenlerin korunması, beşerî münasebet ahlakı ve hukuku, kadınların tesettürü gibi detaylara geçiliyor....””

Buraya kadar zahmet edip okuduysanız ve utanmadan halen kendinizden 30-40,50-60 yaş küçük çocuklarla evleniyorsanız,unutmayınız ki,zayıf anınızda,sizlerin dedektifliğini yapacak bir "Allahınız" yoktur.Varsa da peygamber olmadığınız için "vahiy hatları" kapalı,"ulaşılamaz"  olduğundan faydası olmaz. 
"Daha sonra tekrar arayınız" veya  "Sesli mesaj bırakınız" hizmetleri de ne yazık ki Allah hattında yoktur.

Lütfen "pedofiliye" son veriniz ve eşiniz,oturduğunuzda geçmişinize ait ortak anıları bulabileceğiniz, sözünüzü anlayabileceğiniz,anlatabileceğiniz,"aaah o günler" diyebileceğiniz olgunlukta bir insan olsun.

Saygılar.

Keykubat

15 Aralık 2010 Çarşamba

WIKILIK MI TILKILIK MI

WİKİLİK Mİ TİLKİLİK Mİ?
Resim yazısı tamamen Obama'yı hedef almaktadır.
Wikileaks olayı faşist Neo-con operasyonudur.
"Resimde,Hukuk ve Şeffaflık Başkanlığının Mihenktaşı olacaktır."Yazılı.
27 Kasım 2010 günü yazdığım “Büyük Savaşın Ayak Sesleri” başlıklı yazımda son birkaç yılın önemli olaylarını birkaç cümle ile özetledikten sonra,Avrasya kıtasının doğusunda ve batısında meydana gelen bloglaşma ve zıtlaşmaları göz önüne sermiştim.Son olarak da Wikileaks (Vikiliıks okunur) belgelerinin İsveç’te göz altına alınmasının ardından açıklanan bir çok ülkeyi birbirine sokacak gizli belgelerin 15 gün içinde ifşa edilmesinin Türkiye’nin 2011 seçimlerini beklemeden bir karışıklığa sokulabileceğine ve savaştan uzak durulması için çabalar gösterilmesine işaret etmiştim.

Sonunda belgeler açıklandı ve aynen yazdığım gibi “Amerika’ya küsme” teşebbüsünde bulunan ne bizden ne de başka bir yerden kimse çıkmadı.Hatta Amerika’ya çatmayı bırakın bizim iktidar ve muhalefet birbirine düştü.Sanki belgeleri muhalefet üretmiş gibi bir hava oluşturuldu.

Oysa,vatansever bir meclis,her ne kadar siyasi emelleri doğrultusunda bunu kullansalar da diğer yandan gizli bir oturumla bu olayın “olası etkilerini” en azından benim yazım kadarıyla tartışabilselerdi daha iyi olurdu.
Bunu da görmediğimiz gibi,muhalefetin bütçe görüşmelerinde başbakanın önünde “gene çaktınız” gibi ifadelerle şamar oğlanına dönüşmeleri de iğrenç görünmektedir.

Çünkü yaptıkları hiçbir eleştiri ve suçlama “halkı gaza getirecek,arkalarından sürükleyecek,iktidara taşıyacak” özellik arz etmemekte,kendilerin güvenenlerin de boyunlarını bükmektedir.
Bırakın halkı gaza getirmeyi,konuşmalarını önlerindeki yazılı kağıttan okumakta bile zorluk çekmektedirler.Sanki yılların bürokratı,profesörü değiller de,kahvehaneden konken masasından kaldırılmış amele gibi heceleyerek ya da resmen yanlış okumaktadırlar..

Resimdeki "Sızdırma-kızdırma" 
edebiyatı ile hedef gene Obama'dır.
"Sadece Politikacıları kızdırırım" yazılı
Wikileaks belgelerinin Amerikan derin devletinin bilgisayarının resmen boşaltılırcasına dünyanın en saygın ve büyük basın-yayın organları eliyle dünya kamuoyuna yayılması,ilgili İnternet sitesinin sahibinin “cinsel taciz-tecavüz” iddialarıyla suçlanmasını takiben izini kaybettirip İngiltere’de ortaya çıkarak yargılanmasını birkaç gün tutukluluğun ardından serbest bırakılması izledi.

Jullian Assange yani malum sitenin sahibi,Amerikan derin devletinin bilgisayarlarını boşaltan “büyük bir anarşist” havası ile dünya medyasında boy gösterirken benim gibi eski emekli polisleri maalesef kandıramadı.
Bizde Tayyip Erdoğan’ın Minareden süngü,kubbeden miğfer,camiden kışla edebiyatı sonucu “irtica” suçlaması ile cezaevine konulup takip eden 10 yıl içinde AB-D’nin en büyük ortağı olarak iktidara taşınması olayındaki “mağdur” edebiyatı bu olayda da kendisini göstermiştir.
ABD her zamanki “mağdur” edebiyatı ile yeni projelerinin kahramanını yaratmaktadır.

03.Ekim 2002 seçimleri ile iktidar olan AKP’nin başbakanının malum B.O.P Projesinin eş başkanı olması ve buna dayalı olarak 11 Eylül 2001’den beri yürütülen “Şer Ülkelerine Demokrasi Götürme Savaşı”,köktendinci Hıristiyan faşist Bush’un ABD halkını,köktendinci İslamî faşist AKP’nin yazılı ve görsel basına yaptıkları sınırsız gözdağı-yıldırma eylemlerinden oluşan sansüre,savaş kayıplarının eklenmesi ile küresel sermaye ABD’nin başına B.Obama gibi köle eskisi bir kurnazı getirerek gergin ortamı yumuşattı.
11.Eylül 2010
18.00-21.00 arası Dünya Kuran Yakma Günü
ABD faşizminin hız kesmesi,Afganistan ve Irak’tan çekilme sinyallerini,AKP’nin Fas’tan Filipinlere, Yemen’den Kazakistan’a İslam Birliği yani “Hilal Blogu” oluşturma çalışmaları,muhalif olan Ergenekoncuların “Avrasya Modeli Teorilerini” de kapsayıp eritirken AB-D ülkelerinde de bu gelişmeler “Haçlı Blogu” oluşması şeklinde kendisini gösterdi.

Hz.Muhammed’in “Pedofili-sübyancılığını” içeren karikatürlerle hızlanan İslam düşmanlığı Almanya’da bir Lise öğrencisinin derste “Türk Olduğu için” helaya gitmesine izin verilmemesine kadar uzadı.

Diğer yandan ABD’de Obama’nın Amerika’da doğmadığına dair belgeler,Afganistan’a gidecek Albayların muhtıra mektupları ile “Obama=İslam’ın koruyucusu=Hıristiyan düşmanı” resminin çizilmesi de Beyaz Saray önünde Kuran yakma eylemleri ile tamamlandı.
Sizce Obama daha nasıl Hain ilan edilebilir?
"New York'a istemezseniz Beyaz Saraya yaparız"
Amerika’ya Haç’ı götüren İspanyolların El Pais gazetesinin,Wikileaks belgeleri nedeniyle “Obama’nın İstifasını” isteyen bu günkü yazısını okuduğumda ise işin sırrı da ortaya çıktı.

Köktendinci Hıristiyan Faşist küresel sermayenin işbirlikçisi Neo-con’cu yapılanma,başlarına Alman faşisti-C.İ.A Ajanı eskisi Papa 16.Benedictus gibi AB-D’de bir “Beyaz Adam” istiyordu.
Türkiye’de AKP, Hilal Blogunu kurarken ,küresel sermayenin, oluşan AB-D karşıtlığı gazı alması için başa getirdiği Barrack Obama da Haçlı Blogunu oluşturmada üstüne düşeni yaptı.
Artık AB-D Haçlı Blogunun başına Haçlı Şövalyesi bir Beyaz Adam geçmeliydi.
İşte Wikileaks buna zemin hazırladı.

Yoksa, kıytırık,namı duyulmamış bir adam  birden ABD’nin derin devlet belgelerini bilgisayarları boşaltırcasına ele geçirecek de,yedi düveli birbirine sokacak da sağ kalacak?
Bu olacak iş değil,çok daha basit işler için ABD istihbaratının aldığı canların sayısı toplansa yeni bir devlet kurulur,ne diyorsunuz siz?

ABD başkanı B.Obama’nın istifasını isteyen yazının bir İspanyol gazetesince yazılması,başından beri,Irak-Afgan işgalinden Ilımlı İslam Projelerine kadar  İspanya’nın her işin içinde olması,1492’de Amerika’nın keşfinin ardından dünyanın işgalinde 1568 Manş denizindeki Armada Savaşı ile önderliği İngiltere’ye kaptırmasına kadar sürmüş olması da göz önüne alındığında, küresel sermayenin İspanya’ya verdiği önemli rol ortaya çıkmaktadır.
Wikileaks dümeninin,”Hileci Tanrı’nın Çocuklarının” İncil şeriatına dayalı yeni dünya düzenini kurmak için son operasyonu olduğuna dair hiçbir kuşku bırakmamaktadır.

Hileci Tanrının Çocukları,”Milliyetçilik ve Demokrasi” dümenleriyle 20.yüzyılda yeryüzünde “sol-eşitlik-emeğin kutsallığı” adına her şeyi kazıdıktan sonra,21.yüzyılı da AB-D+Rusya+Çin işbirliğinde mitolojik Mu İmparatorluğunu andırır köleci yeni bir Dünya İmparatorluğu kurmakla geçirecekleri işaretini vermişlerdir.Bu birleşme görünmektedir ve savaş,İslam ve Hıristiyan olmayan ülkelere karşı yapılacaktır.

Wikileaks, “Hileci Tanrının Çocuklarının” kurnaz bir tilkiliğidir.
Yutulmamıştır.
Çare ise imkansızdır,çünkü hedef ülkelerin başında ülkesini düşünen devlet adamları yerine işbirlikçi köleler vardır.
Tehlike halklar açısından büyüktür,çünkü “işçilik-memurluk,emeklilik,sağlık,sosyal devlet” gibi değerler bir anda bitecek yerini “sınırsız-sorumsuz” bir köleci dünyaya hızla bırakacaktır.
Son,asıl hedef "Köleleştirilecek"
halklardır.
"Grev"
Dünya çapında gelişen öğrenci-emekçi direnişleri de bir zaman sonra yerini köleliğe rıza göstermeye bırakma eğilimindedir.Çünkü,buna tepki gösterecek derecede halklar henüz tahrik edilmemişlerdir.Edildiklerinde ise direnecek güçleri kalmayacak gibi görünmektedir.

Wikileaks (Vikiliks),emekçi hakları köleleştirmeye dönük büyük bir tilkiliktir.

Ama dünya emekçi halklarının birlikte direnişleri ile başaramayacaklardır.Mevcut direnişler her ülkenin emek kurumlarınca iyi değerlendirilmelidir.Uluslararası Emek Kuruluşları Birliği sağlanırsa başarmaları olanaksızlaşır.

keykubat

9 Aralık 2010 Perşembe

POLIS HALKTAN KOPARILIYOR

POLİS HALKTAN KOPARILIYOR

Eylemcilere,öğrencilere AKP'den haşarat muamelesi

Son öğrenci protestolarının ardından,hükümete çatmaktan korkup,nefret nehrinin polisin üstüne yönlendirilmesiyle,Polis teşkilatı hakkında yapılan yorumların acımasızlığı beni bu yazıyı ve diğer bloglarımdaki yazılarımı yazmaya itti.

Şunu da belirteyim,siyasilere dayalı beklentileri olan meslektaşlar yüzünden Polis de sütten çıkmış ak kaşık da değildir.

1990-2000 yılları arasında polis teşkilatı teröre karşı verdiği mücadele ve halka sıcak davranarak 20 yılda saygınlık kazanmayı başarabilmiş ve bu sayede suç örgütleri de halkın işbirliği sayesinde çökertilebilmiştir.

AKP hükümetinin iktidara geldiği 2002 Ekim seçimlerinden beri izlediği siyasetlerle “eleştiri kabul etmez” baskıcı siyasetini yürütebilmek için polis teşkilatını resmen kendi siyasi özel güvenlik teşkilatı haline döndürme gayretleri,son protesto olayları ile had safhasına ulaşmıştır.12 Eylül 1980 sonrasında resmen toplum dışı olmuş Polis Teşkilatının halka kendini kabul ettirmesi 20 yıl aldı.

AKP’nin siyasi amaçlarını gerçekleştirmek için karşısına çıkan her engelin üstüne polis teşkilatını sevk etmesi polisi asıl görevi olan “asayişi temin etme” görevinden ayırıp “AKP’nin önündeki engelleri kaldırma” aracı” haline getirilmiştir.

İşte bu tezimi doğrulayan bazı yazıları aşağıya aldım.Meslek bağlılığı yüzünden gene de onların “iyi,seçkin davranışlarını” da eklemeyi uygun buldum;

HABERVER> Hamile kadina Tekme Atan Fetocu (!!!!!) Polis

Cocuklugumda gorunce sevindigimiz, guvendigimiz Turk polis teskilatina artik ne guvenim, ne saygim kaldi. Yaziklar olsun onlara!! Gorevlerini, uniformalarini halkin yararina degil zararina kullanan ve halkin refahi degil cefasi haline gelen ve buna goz yuman butun polisleri burada kiniyorum. Tabi onlarin umurunda degil, bize de guluyorlardir..

Simdi yaptiklarinizin cezasini bir gun cekeceksiniz. Tarih okuyun tarih!!! YAZIKLAR OLSUN SIZE O UNIFORMAYI GIYDIRENLERE. HAK ETMIYORSUNUZ.
...................

Bunlarin islami bu. Hamile kadina tekme atmak. Alcaklar. Bunlar.

Yok efendim evli degiller mis. Yok efendim söyle böyle.  Mazur görmek HAMİLE bir kadina tekme atmak. Sonra bu kadin hastahane de iken dalga gecmek.

Doktorlar  rapor yazmislar. Soyle böyle.  Hay o doktorlarin meslegine. Alcak serefsizler. Bebek katillerini destek olan sifa dagittigini söyleyen asagilik pislikler.

Ama igrenci kim biliyormusunuz ? Hamile bir kadina tekme , Yere düsen bir kadina tekme atan serefsiz alcaklari savunan dinciler. Kızın sevgilisi ile ilişkisini sorguluyorlar. Bir bebek öldürülmüş. Sucladiklari nedir ? Hamile kadina atilan tekme degil. Ahlaklari.

Gazlanan eylemcilere gazlama sonra polis yardımı.
O  Ahlaklari da alin igrenc lagim cukuruna atiniz. O lagim cukuru bile sizin ahlakinizdan temizdir. O ahlaklari doguran dininizi de , imaniniza atin.

HAMİLE bir kadina tekme atildi. Vicdanlariniz nerede ey ? Hangi lagim cukuru bu vicdani kabul eder ?
........................

 İstanbul'un böyle polisleri de var

Erdoğan'ın rektörlerle toplantısı öncesi protestocu öğrencilere orantısız güç kullanan ve eleştirilerin hedefi olan İstanbul polisinin aynı olaydaki bir diğer yüzü ise 'Bölye polislerimiz de varmış' dedirtti..

Başbakan Erdoğan'ın 'açılım' toplantıları kapsamında geçtiğimiz hafta Dolmabahçe'deki çalışma ofisinde rektörlerle görüşmesi öncesi, bir grup protestocu öğrenciye orantısız güç kullanan İstanbul polisi eleştirilerin hedefine haline geldi..

Toplantıyı protesto eden göstericilerin içindeki bir bayanın yerde tekmelenmesi görüntüleri de eleştirilerin dozunun daha da artmasına neden olmuştu..

Ancak aynı olayda biber gazından etkilenen ve gözaltına alındıktan sonra bir parkta dinlenmeye alınan öğrencilere polisin ilgisi de 'böyle polislerimiz de varmış' dedirtti..

Protestocu öğrencilere su ve peçete dağıtarak onlara yardım eden polisler, gazdan daha fazla etkilenmemeleri için de tavsiyede bulundu..

..........

Taraf gazetesi yazarı  Demiray Oral ise polis şiddetini dünkü köşesinde 'Kimyasal Hüseyin' başlığıyla taşıdı.  Oral, olaylarla ilgili şunları yazdı:
"... Ben böyle vahşet görmedim arkadaş! Polis önce öğrencilerin üzerine kimyasal gazı boca ediyor, sonra da düşmüş, kıvranan, kaçma şansı olmayan gençleri eşek sudan gelinceye kadar dövüyordu... Bende öğrencilerin üzerine sıkılan kimyasalları gördükten sonra İstanbul Emniyet Müdürü'ne 'Kimyasal Hüseyin' lakabını koydum.

Kaynak : http://www.internethaber.com/iste-olay-emniyet-mudurunun-sicili--313312h.htm#ixzz17d0t7Xle
........................................................

Polis geldi, muhbir görevlendirildi... Şiddet bitti mi?

Türkiye günlerdir bir kez daha polis şiddetini konuşurken MEB’in her okulda bir müdür yardımcısını polisle işbirliği ile görevlendirdiği ortaya çıktı.
TBMM’de verilen bir soru önergesine Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun verdiği cevapla birlikte her okulda bir müdür yardımcısının emniyetle işbirliği yapmak üzere “irtibat görevlisi” olarak görevlendirildiği ortaya çıktı. Çubukçu konuya ilişkin eleştirileri “bundan doğal ne var” diyerek kızgınlıkla karşıladı.
MHP Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman'ın, okullarda şiddeti önlemek amacıyla yapılan çalışmaların neler olduğuna yönelik soru önergesine Çubukçu’nun verdiği yanıtla birlikte artık her okulda bir müdür yardımcısının “emniyet görevlileri ile karşılıklı paylaşım yaptığı”, “irtibat görevinde” bulunduğu öğrenildi.

http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/polis-geldi-muhbir-gorevlendirildi-siddet-bitti-mi-haberi-36677

Polis teşkilatının fedakâr mensupları malum kendi illerinde görev yapamamaktadırlar.Sırtına Polis üniformasını geçiren her memur,önce gittiği şehirde bir otel sonra kiralık ev ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır.Evlenecek olanların kız bulmaları da bunlara dahildir.Polis dahil hiçbir meslek mensubu “halktan kopuk” yaşayamaz.

Suçlu takip edersin halkın yardımı şarttır,

Suçlu kaçırırsın yakalamak için halkın yardımı şarttır,

Ev ararsın,evine eşya alırsın,taksit gerekir,günlük yaşamını sürdürmek için her şeyini temin etmede kolaylığı halk sağlar.

Leman'ın yazısı için Tıkla

Halk dediğin de o üzerine gaz fışkırttığın öğrenciler,aileleri,akrabaları,hemşehrileri,ülküdaşları,yoldaşlarıdır.

Yarın öbür gün,bir güne gelmez o öğrenciler doktor,kaymakam,vali,polis müdürü,iş adamı,sanatçı vb. olur,sana da yaptıklarının karşılığını bir güzel ödetirler.

Lütfen başta “kendi çıkarınız” için aldığınız emirlerin yasal olup olmadığını anlayacak kadar PVSK’yı  en azından okuyunuz.TCK,CMUK” ise her polisin öğrenmeden çalışmasını olanaksız kılan mecburen okunması gereken yasalardır.

Sizlere öğrencilerin üzerine saldırmanız,gaz fışkırtmanız,cop kullanmanız için emir veren,o öğrencilerin tepkilerini ortaya koymalarını gerektirecek usulsüz hükümet yönetenler bir güne gelmez çekip giderler,tarihten silinirler.

Ama sizler “karnınızı doyurmak,onurunuzla insanca ekmeğini kazanan” toplumun onurlu bir ferdi olmak için çektiğiniz cefaların karşılığında bir mükafat beklerken toplumun nefretini kazanacak işler yapmayınız.

Siyasilerin sağı solu belli olmaz

Devletimiz büyük,güçlü bir devlet değildir aksine yarı sömürge bir devlettir ve haini de boldur.Kökenleri asırlar öncesi geçmişe dayanan işbirlikçi iktidarların çıkardıkları,”dinci,ırkçı,sağcı-solcu” gibi siyasi kamplaşmaların etkisinde kalmayınız ve işinizi tam bir “adalet bağlılığı” içinde yürütünüz.Size müracaata gelen insanın hangi ırk,din,mezhep,soy,millet,yerli-yabancı olmasına dikkat etmeden görevinizin gerektirdiği hizmeti veriniz.

Görev yaparken zaten yasak olan her türlü ayırımcılıktan uzak kalınız.Siyasi veya dini görüşleriniz içinizde kalmalı ve hizmet götürdüğünüz vatandaşa yansımamalıdır.Görev böyle yapılırsa sadece hizmetini gördüğünüz Türk Milleti değil tüm dünya halklarının sevgisini ve saygısını kazanırsınız.

Göreviniz yasalarla belirlenmiştir.

Unutmayınız!

-“Kanunsuz emri yapan sorumludur veren değil”

Yasal olmayan emri veren ister amir ister siyasi olsun bir şekilde kurtulurlar,ama sizler ezilir gidersiniz.Aileniz bile sahip çıkmaz.

Turgut Özal zamanında oluşturulmuş olan tüketim toplumu edebiyatından kurtulunuz.Yani;

-“Benim memurum işini bilir” sözünü terk ediniz.

Ya da AKP’nin “Bahşiş helaldir” tanımlaması da böyledir.

Bunlar sizleri halktan koparan zararlı,sefil işlerdir.

Siyasiler oy ile çalışır,çekinmeden polisi harcarlar

Unutmayın,siyasiler “maddi kazançları uğruna” siyasetçi olurlar,onların “amme hizmeti,halk sevgisi kavramı” yoktur.Bir seçim dönemi masraflarının milletvekili başına en az 500.000TL olarak düşünüldüğü ülkemizde de onlardan başka bir şey beklenemez zaten.

Avanta,rüşvet gibi lüks yaşam özlemi kaynaklı adi,anlık çıkarlar,bir zaman sonra dayanılmaz pişmanlıklar haline dönüşürler.

Güçlünün-zayıfın değil haklının,fakirin-zenginin değil haklının yanında olmak polisin de her insanın da asli görevidir.

Her insan kendisi için en iyi olan seçmeyi bilmelidir.

Unutmayınız,herkes kendi seçtiği hayatı yaşamaktadır.

Daha iyi bir yaşamın faturasını ödeyemediğimiz için beğensek de beğenmesek de bu yaşamı biz seçtik.

Saygılarımla!!!

keykubat

27 Kasım 2010 Cumartesi

BUYUK SAVASIN AYAK SESLERI


BÜYÜK BİR SAVAŞIN AYAK SESLERİ


   
Kore'den yükselen Dumanlar

Son birkaç ay içinde dünyadaki gelişmeler 11 Eylül 2001 İkiz Kule Komplosunun artık sonuç aşamasına geldiğini göstermektedir.
Deccal,Dabbe Bush
ABD eski başkanı Bush’un aile dostu ve ortağı Ladin ailesinin afacan oğlu Usame B.Ladin’e kurdurduğu El Kaide terör örgütü her ne kadar sağ duyulu insanların çabalarıyla olsa gerek bir şekilde “Haç-Hilal Blogu” oluşturmada yeterince çalıştırılmadı desem yeridir.
Gürcistan-Rus Savaşına Türkiye’nin dahil edilmesinden kıl payı sıyrıldıysak bunu gerçekleştirenlere de teşekkür etmeliyiz.

Gazze’ye yardım götürme bahanesi ile AB-D ve hükümet ortaklığında başlatılan sözde İsrail’i yola getirme projesi gene savaş karşıtlarının çabası ile AKP hükümeti adına fiyasko ile sonuçlansa da önlendi.
2001’de Bush’un iktidara geldiğinde başlattığı “Yecüc-Mecüc Savaşları” kampanyasının temelini teşkil eden şer üçgeninden Irak ve Afganistan işgalleri ile acılara gark olurken İran ve Suriye Rusya-Türkiye’nin sağ duyulu gayretleri ile Irak’ın kaderini paylaşmaları engellendi.
İsrail ile sinsi işbirlikleri ortaya çıkınca da AKP hükümetinin Ortadoğu Liderliği veya Yeni Osmanlı çabaları seçim sonrasına ertelendi.

Dış işleri bakanı A.Davutoğlu’nun geçenlerde Araplardan yediği fırça,Telekom’un hibe edildiği Lübnan’ın başbakanımızı “Padişahım Çok Yaşa” diye karşılaması ile telafi edilmeye çalışıldı.
Arap gazeteci Hüsnü mahalli dün katıldığı bir programda,Arapların Türk dizilerini çok sevdiklerini ve “Yahu bu Türkler,birbirlerinin karılarına,kızlarına rahatça girip çıkabiliyorlar mı bunlar nasıl Müslümanlar” diye de sormaktan geri durmadıklarını anlattı.

Yani bazılarının çok övündüğü dizi siyaseti halkımızı cinsel sapık olarak tanıtıyormuş, haberiniz olsun.
AKP’nin yarattığı köktendinci rejim korkusunu hafifletmek için CHP’nin boyunu uzatmaya karar veren AB-D,AKP karşıtı Alevi ve Alevi görünümlü dönmeleri rahatlattı.
Komşularımızla “sıfır sorun siyaseti” güttüğünü söyleyen ve bu yüzden Ermenistan ve Yunanistan’ın her dediğine evet çeken  AKP hükümeti,Gürcistan-Rus ve Gazze Flotalia olayının yarattığı düzmece İsrail-Türkiye krizleri ile devleti iki kez savaşın eşiğine getirmiştir.
C.I.A ürünü El Kaide
Türkiye’yi bir türlü savaşın içine çekmeyi başaramayan köktendinci AB-D  şeytan ittifakı,bu hevesini seçim sonrasına ertelemiş görünürken,uzun zamandır kışkırttıkları Kuzey Kore’yi bir şekilde Güney Kore’ye saldırtmayı başarmıştır.

K.Kore’nin yarım milyon kişiyi askere almaya başladığını,AB-D uçak gemilerinin bölgeye hareket ettiklerini,Çin’in ABD’ye olaya karışmaması için önerilerini,bu kriz öncesinde de Sarı Deniz civarlarında bir ada sorunu için Çin-Japon gerginliğinin çıktığını da hatırlayalım.

Bütün bu gelişmelere ek olarak geçen ay Fransa-İngiltere askeri-ekonomik işbirliği antlaşmasının imzalandığı günlerde Yemen’den İngiltere’ye ve Alman şansölyesine gönderilen bombalı mektuba  kadar bir dizi olaya Wikileaks’ın sahibinin İsveç’te yargılanmasının ardından geçen 10-15  günlük sürenin ardından seri halde ABD-İngiltere,Türkiye ve diğer  bir çok ülkeyi içeren gizli belgelerin bu sitede sergileneceğinin duyurulmasının ardından ABD hükümeti ilgili hükümetlere “aman kızmayın,olur böyle şeyler” uyarısı yapmış.
Sanki ona “görürsün sen ben de sana küstüm” diyebilecek bir hükümet varmışçasına böyle bir nezakette bulunmuş.
Bütün bu olaylar 2010 Türkiye genel seçimlerine varmadan bile ortalığın birden karıştırılacağı, aynı iki dünya savaşında da olduğu gibi milletlerin bir oldu bittiye kurban gidecekleri sonucuna işaret etmektedir.
Yeryüzünde ister AB-D ister ezilen yarı sömürge devletlerin halkları olsun herkes dünya barışını korumak için bir şeyler yapmalıdır.
En çok da batılılar,çünkü bütün hile-desise,dolap dümenleri kuran köktendinci hükümetler  onların seçtikleri hükümetlerdir.
Faşist ABD
Elbette son 40 yıldır seks ve uyuşturucu ve de alkol ile erimiş beyinlerinde bunu düşünecek hal kaldıysa yapabilecekleri inancındayım.Çünkü onlar bizler gibi asırlardır sindirme kampanyalarından bizler kadar etkilenmediler.Bu yüzden mücadeleciliklerine dayanarak bunu yapabilirler.
Bizde kendilerine NGO diyen AB-D+AKP yalaması olmuş,kocasını evlendirmek için dilenen Çingene karısı gibi ağalarına devlet kurmak için savaşan ama,kendi özgürlüklerine sahip çıkmayan, “azad kabul etmez” Kürtlerden oluşan bu sivil toplum örgütlerinden hiçbir umudum olmadığını da belirteyim.
Ama,bu pislik geldiğinde yaratacağı acılar inanın,1970-1980 olaylarının, PKK kayıkçı kavgasının acıları ile kesinlikle kıyaslanamayacak derecede olacaktır.Bir anda devletler silinecek bir anda yenileri kurulacak,korkunç acıların yaşanacağı bu olasılıkları önlemek için hala şansımız vardır.

Unutmayınız;
“”Savaş öncesi sağlanan huzura Barış denir.Savaş sonrası sağlananın adı ise kaybedenin teslimiyetidir.””

keykubat

15 Kasım 2010 Pazartesi

TANRI HERMES İNGİLİZ TACININ LOGO SAHİBİ



HERMES,EN HİLEKAR,DÜZENBAZ TANRI


HERMES-(Hileci,üçkağıtçı Tanrı) Grek mitolojisinde yer altı dünyası (ahret) ile ilişkilendirilen tanrıların büyük habercisi(Mesih)dir.Arkadya’da (Cyllene) Sillene Dağında doğdu.Ayrıca,çobanların,yanından gelip geçen gezginlerin,yolcuların,hudutların,inek sürülerinin,hitabetin,nüktenin,şiir ve edebiyatın,atletizm ve sporun, ağırlıkların ve ölçülerinin,mucitliğin,yalancıların,kurnaz hırsızların ve genellikle de ticaretin koruyucusu, hakimi olan bir Grek tanrısı olarak da tapınıldı.Sembolleri arasında kara kaplumbağası-tosbağa,horoz,kanatlı çarık ve kanatlı sandalet ve Kaduses vardır.

Yaratılıştan Hileci Hermes-
Giambologna'nın heykelinden esinlenme.
(The caduceus) –Bu gün ticaretin sembolü kabul edilen başı topuzlu kanatlı,asanın alt ucundan kanatların altına kadar vida dişi şeklinde çift yılan sarılmış olarak yapılan Hermes’in taşıdığı iddia edilen bir tür asa-değnek.

Roma döneminde Merkür olarak tapınılan Hermes ticareti yaymış, asası tanrı ile birleşmenin veya tanrılığı üstlenmiş olmasının sembolü olmuştur.Bu asa daha sonraları astrolojide Merkür’ün de sembolü olmuştur.Eski zamanlardan günümüze hem Merkür’ün hem de ticaretin sembolü olmayı sürdürmektedir.Kuzey Amerika’da, Asklepius’un “tek yılanlı-kanatsız” sopasının yerine Kaduses, tıbbın da sembolüdür.

Homer’e ait bir ilahide,Hermes’e –“gezici satıcı,alçak gönüllü kurnaz,bir soyguncu,inek sürücüsü,rüyaları gerçekleştiren,gecelerin gözcüsü,kapılardaki hırsız,ölümsüz tanrılar arasında dördüncü mucizeyi yakında gösterecek olan” diye yalvarmaktadır.
Afrodit 
Hermes'in hatuınu
Hermes,bütün gezginleri,imansızları,fahişeleri,esrarlı kocakarıları,hırsızları ve yoluna çıkıp ona dua edenlerin koruyucusuydu.Atlet olduğu için koşuculara dikkat eder veya yaralanan yardıma ihtiyacı olan atletlere daima yardım ederdi.
Tanrılar ile insanlar arasında habercilik eden İris ile birlikte tanrılardan insanlara haberleri getirirdi.Sınırlar arasında tercümanlık yapardı ve tercümanlık terimi olan Hermenutik (Hermeneutics) terimi ondan kalmıştır.Tanrıların dağı Olimpos’tan onların mesajlarını ölümlü dünyaya o getirirdi.

Ayağına kanatlı ayakkabılar giyerdi,onlarla Olimpos ile ölümlü dünya arasında kolayca uçarak gidip gelebiliyordu.Diyonisustan sonra tanrıların ikinci derecede en genciydi.Dev Prometeus ile alakalı olan ateşin de mucidiydi.

İlahilerde anlatıldığına göre,güreş,boks,atletizm yarışlarının da mucidi olduğu için zaten atletlerin koruyucusuydu.Üçkağıtçının tekiydi.Ahrette ölülerin yollarını bulabilmeleri için onlara rehberlik etmekteydi.Hades,Persefon,Hecate,Tanatos gibi yer altına engelsiz inebilen tanrıların önünde tek tanrı olarak tasvir edildiği bir çok ilahi vardır.

Yolcuların emniyet içinde seyahat etmelerini sağladığı için Grekler yola çıkmadan önce ona kurban kesiyorlardı.

DOĞAR DOĞMAZ İLK İŞİ HIRSIZLIK,HİLE,DOLAP OLAN TANRI


Hermes'in eşcinsel hileci babası 
Zeus-Hermeafrodit Ganimedes ile
Zeus ve dev Atlas’ın kızı olan Pleiade Maya’nın oğluydu.Zeus Maya’yı gizlice hamile bırakmıştı.Doğduğu gece annesi maya onu kundağa sarıp bir beşiğe koymuştu.Annesi uyuduğunda kundağından kurtulup beşikten fırlar ve ağabeyi olan Apollon’un ineklerini gözü önünde çalar ve Pilos yakınlarında bir mağaraya saklar,izlerini siler .Mağarada bir kaplumbağa bulur ve onu öldürüp iç organlarını ortadan kaldırır.

Kaplumbağanın kabuğundan ve bir ineğin bağırsaklarından ilk liri yapar.Ve hızla eve gelip kendisini kundaklar ve beşikte bebekliğine devam eder.Sürülerinin çalındığını gören Apollo Maya’ya gelerek sürülerini oğlunun çaldığını söyler.Maya buna haklı olarak itiraz eder.İçeri girer ve çocuğunu kundağı ile beşikte yatarken gösterir.Apollo sürülerini çalanı gördüğü için itiraz eder ve tartışma sırasında Zeus araya girer ve olayı gördüğünü söyleyerek Apollo’yu destekler.

Hermes de yeni icat ettiği liri çalarak Zeus’u büyüler.Zeus onu cezalandıracağı yerde büyünün  etkisi ile Hermes'e tanrıların haberciliği görevini verir.Böylece Hermes ölümlü  dünya ile ölümsüz tanrıların yaşadığı Olimpos arasında haberci-mesih olur.

Apollo da bu olayda tanrıların müziğini çalan lirin sesinden büyülenir ve Hermes’e sürülere karşılık liri değiştirmek için pazarlığa girer ve anlaşırlar.Bundan sonra Apollo lirin hakimi,tanrısı olur.
Eski Greklerde,Hermes sınırlara dikilen erkek cinsel organını temsil eden tanrıydı.Adlarından biri olan Herma yol boylarına konulan bu günkü kilometre taşlarına benzer erkek organı şeklinde taşlar Hermes başı ile şekil verilerek dikilirdi.(Grekler her zaman yaptıklarını burada da yaparlar  ve cinsel organının büyüklüğü ile bilinen Arap tanrısı Bes-Ba'al'in karakterini kendi uydurma tanrılarına yamarlar.)
Sonradan kadınlık organı çıkan
Hermaphroditus ve Salmacis (Selma)


Her geçen yolcu bu taşlara bir çizik eklerdi.İ.Ö.6.yy.da Hipparchos her köyün ortasına,çarşılara dikdörtgen şeklinde Hermes’in sakallı bronz başını bulunduran sütunlar dikti.Ağaçtan yapılan sütunlar yerinden kalkmış erkeklik organına sahipti.Bu sütunların evlere bereket,şans getireceğine inanılırdı.
Afrodit ile evliliğinden olan ve sonradan değişerek androgynousa (andro-adam,gyne-kadın) dönüşerek kadınlık organına da sahip olan (Hermaphroditus)Hermafroditus’un da babasıdır.

LOGO’NUN İLK SAHİBİ

Konuşma,hitabet ve güzel söz söyleme sanatlarında (belagat) tanrıları temsil edebilmesi için Zeus ona Logios lakabını vermişti.Asena ile birlikte eski Grek’te güzel söz söyleme (belagat) sanatının ilahi temsilcisiydi.
İ.Ö.6.yüzyılda Homer,ilahilerinde Hermes’in doğumunda yaptığı hırsızlığı savunmak için beşiğinden ikna edici konuşmalar yaptığını,bu yüzden de hitabetin ve “ikna ediciliğin tanrısı" olarak onu anmaktadır.

Yeni Platoncular,Hermes Logios’ın esrarlı bir şekilde “Hermes Zincirinin” aslı olduğunu ve tanrısal zekanın ışımalarını yaydığını söylemektedirler. Hermes kenarları geniş,Robin Hood filmlerinde Robin Hood’a giydirilene benzeyen bazen de kulakları örten kanatlı bir şapka giyerdi.

Hermetik
İngiliz Kraliyet Tacı
Hermes’in Roma kültüründeki Merkür adıyla bilinirdi İngiltere Kraliyet Sembolü olan tacın şekli de İtalyan heykeltıraş Giambologna’nın (16.yy.) Merkür heykeline yaptığı şapkadan alınmıştır.

Bizim Nasreddin Hoca her ne kadar kavukta bir keramet bulamadıysa da İngilizlerin 17.yüzyılda dünya hakimiyetinde baş rol kapması ve 20.yüzyıl ortalarına kadar dünyanın tek hakim gücü olmasını sağlayan başarıları getiren İngiliz siyasetinin inceliklerinin sırrı belki de bu taçtadır.Kim bilir (!)

Düşünün,İ.S.325'de Nicomedia'da (Bursa-İznik) İran Şahının Mitra dininin temsilcisi ve bu yüzden kutsal sayılması nedeniyle dini ağırlığını kullanarak,Roma imparatorluğunda da çıkardığı isyanlar yüzünden yeni din arayışına giren Roma'nın Grek rahipleri,Mısır'ın adilyargıç tanrısı Thoth-Yehuti-Lah'ın özelliklerinden uydurularak fikren imal edilmiş bu tanrıya tapıyorlardı.
Zaten bütün Grek tanrıları Mısır,Arap ve Sümer kültürlerinden ördeklemedir.

Grek İncili ve Tavratını bu rahipler bu tanrıya olan inançlarını oluşturan dini ilkelerine bağlı imanla yetişmiş beyinleriyle yazdılar.
O tarihlerde "Ticaret" aşağılık bir iş sayılmaktaydı ve bir alıp beşe ona sattıkları için hem devlet çok ceza veriyordu hem de halk tüccarlara güvenmiyorlardı.

Bu yüzden "Grek=Hileci,düzenbaz" demektir.

Fransa'nın başkenti Paris de adını hileci Grek tanrısı Paris'ten almadır ve "Paris=Hileci" demektir.

Yakup peygamber,oğulları ile Yusuf'a giderken
Onlardan başka bir de Yahudiler ticaretler uğraşıyorlardı ve Yakup peygamber,doğarken ikizi-ağabeyi Esav'ın ayağına tutunarak doğduğu için babası İshak peygamber ona "Yakup=Topuktutan-Hileci-Üçkağıtçı" adını vermişti.Hileci Yakup, hile ile ağabeyi Esav'ı kandırmış,boynuna kıllı keçi derisi bağlayarak kör babası İshak'ın onu kıllı ağabeyi Esav sanmasını sağlayarak kendisini kutsatmış ve böylece  peygamber olmuş,sonra ağabeyinden korkuya dayısının yanına giderken yolda rastladığı Allah ile güreşiken kafayı kırmış ama  onu yenmiş ve "İsrail" adını almış,dayısı onu küçük yerine büyük kızını vererek kandırınca,iki karıyı ödemek için 15 yıl kölelik ederken yaptığı çobanlık sırasında çaprazlama melez koyun üretmeyi keşfetmiş,kayınpederi-dayısını doğacak koyunların renkleri konusunda bahse girerek dolandırmıştı.

Ama tanrısı ona da oyununu oynayacak en sevdiği oğlu Yusuf'un ölüm haberiyle yıllarca üzecek,oğulları tarafından aldatılacak,bir kıtlıklar, yokluklarla dolu bir yaşamdan sonra oğluna kavuşturacaktır.
Peygamberi ve Tanrısı böylesine yaratılıştan hileci ve düzenbaz olan İsrail'in, ve Hıristiyan Avrupa Birliğinin bize ettikleri oyun az bile değil mi?

Keykubat

Alttaki linkten Türkçe'ye çeviren Keykubat-adilyargıç
http://en.wikipedia.org/wiki/Hermes


EKTİR;
Amerika'daki Ermeni NUR Mason
Loacasının 150.000'e yakın
Türk üyesi vardır.
Hermetizm M.S.750'lerden itibaren Bağdat İslam Üniversitesinde İslâm'ı destekleyen felsefi bir unsur olarak sokulmuştur. Oysa, Grek Hermes M.Ö.335'lerden sonra Grek işgali döneminde Yunanlılarca Thoth/Yehuti/Lah'ın benimsenmesi üzerine Greklerce Mısır'ın Thoth'undan üretilmedir. Thoth zamanında eş zamanlı olarak Sümer'de Enki, Babil ve Asur'da Enki'nin torunu Nebo/Nebu/Nebi olarak bulunmaktadır. Muhtemelen Mısırlılar bunu Babil ve Asur'dan almışlardır izlenimi vardır. Ama, Bizans'ın Grek Hıristiyanlığına ve Yahudi Tevrat'ına İslam'ı bağlamak isteyen zihniyet (Rum Suresi tefsirini oku) sonunda kendisini Greklerin hileci, düzenbaz felsefesinin bir parçası olarak bulmuştur. Kur'anı okuması bile yasaklanan Müslüman milletlerin halkları dinlerini öğrenemedikleri için İslamî felsefe gelişememiş, Müslüman ulemalar da Muhammed'nn açtığı çığırı daha ölümünün ardından terk ederek eski Yezidi inanışlarına dönmüşlerdir. Hermes'i İdris peygamber olarak tanımlayarak İslam'daki felsefe eksikliğini doldurmaya çalışmışlardır. Müslüman halka da gerçek İslam ile ilişkisi olmayan her şey önüne "Allah" adı konularak kabul ettirilmiştir. İşte bu ek yazı Grek hileciliğinin İslam'ı nasıl etkilediğinin örneğidir. Said-i Nursi ve Fethullahçılık akımı da bu Hermetizm'in etkisinde olduğundan Said-i Kürdi Deliüzzaman ile Fetullah Gülen'in evlenmemeleri Hermetizmin "Bekarlık" şartına bağlılıklarındandır. Oysa Muhammed Hz. Osman'ın karısı olan kendi kızı Ürkiye öldükten sonra evlenmemeye karar vermesini öbür kızı Rukiye'yi vererek onu "bekarlık" yaşamaktan alıkoymuştur.
Yıldıza ve şeytana tapan Harran Sabilerinin Grek işgali döneminde Yunanlılaştıkları bilinmektedir. Bu yüzden günümüzün teslimiyetçileri olan Kürdi ve Gülen'in de dindarlıklarının ardında "Müslüman maskeli" Hermetizm" vardır. 1950'den beri Nurcu yapılanma Mason locaları ile işbirliği halinde olan "maskeli bir ihanet yapılanmasıdır. Bu yazı "Fethullah Gülen Muhammed'e Karşı" başlıklı yazımda kaynaklarıyla genişçe anlatılmıştır ve blogumda vardır.
Alıntıdır;

"...Aşağıda Hermes, TUT ve Enok isimleriyle tanınan veya Hz. İdris olarak da kabul edilen bilge kişinin öğretisi hakkında açıklamalar bulunmaktadır. Dikkat edecek olursak bu zatın öğretisi ve hikmeti Muhammediyet’e bağlıdır ve zamanının gereği olan adetlerdeki farklılıklar ile, kavminin bu ilmi almaya kabiliyeti nisbetinde, Muhammediyet’in feyiz ve bereketinden kendisine ihsan edileni insanlığın hizmetine sunmuştur.


Eğer bu zat Hz. İdris ise, mukaddes kitaplara göre peygamberdir. Ona vahiy suretiyle mukaddes kitap gelmemiştir, fakat kendisine indirilen hikmet bakımından fevkalade önemlidir. Nitekim İdris (AS)’ın hikmeti, Cenabı Hakk’ı şanına yakışmayan imkan ve ihtiyaçtan, yaratılışa ait noksanlıklardan ve bunlara benzer sıfatlardan temizlemektir. (“Allahu Teala onların isnad ettiği sıfatlardan münezzehtir.” Saffat Suresi;159) Allah’ın zatında bu temizliğe muhakkak ki ihtiyacı yoktur, bu ihtiyaç şerefli olarak yarattığı O’nun tecelli mahalleri olan insan için vardır. (“Allah size güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve size olan nimetini tamamlamak istiyor, ki şükredesiniz.” Maide Suresi; 5,6) HZ. İdris de ümmetini bu temizliğe ve nihayetinde, Tek ve Biricik olan Allah’a hakkıyla kulluğa davet eder.
Amerikan Times 
Tayyib'in Yolu'nu çizmiş! 

HZ.İdris’in getirdiği bu hikmet ve eğitim ile Mısırlılar’ın ve O’nun yolunu takib edenlerin dini inanışı, Vahdaniyet olmuştur. Yani tek bir Allah’a inanmışlardır. Onların dini itikatlarına göre dünya yaratılmazdan önce her şeyin ruhu tıpkı bir deniz, bir bulut gibi boşluk içinde dönmekteydi. Allah’ın ruhu bu boşluğa nüfuz etmiş, her şeyi yaratmıştır. Yeri göğü yaratmış, kendisi ise yaratılmamıştır. (“De ki: O Allah birdir. Büyüklük O’nda nihayet bulmuştur. Doğmamış, doğurmamıştır. Ve O’nun hiçbir eşi, benzeri yoktur.” İhlas Suresi)..."

Alıntı yazının linkinden tam olarak okumak için;http://morates.tripod.com/id60.html; Bu site de bunu gösterebilir;http://www.historicalsense.com/Archive/Hermetizm.htm