Yabancı dille dua eden, kendi anlamaz, ama tanrıya, ruhunu katmadığı, kitapta yazılmış olan duasını iletir, ama kendi dilinde dua eden, ruhunu da katarak duasını tanrısına yapmış, olur.
Peki, "Kuran Arapça okunsun, başka dile çevrilemesin" diyen, "Arapça konuşmayan milletlerin dualarını Tanrıya, ruhları ile hissederek yamalarını" engelleyerek, onlara düşmanlık etmiş olmuyorlar mı?
Böyle düşmanlık karşısında bildirilen dine ve o dinin tanrısına inanmayan insan günahkâr mıdır?
Hayır, nedeni, dini tebliğ eden, kendi dilini zorla dayattığı için, o milleti inanmamaya kendisi davet etmiştir de ondan günahkâr olamaz.
Yukarıdaki, Korinliler 14; 19. ayetin son . çok açık;
"...zihnimden beş söz söylemeyi yeğlerim." Yani kendi dili ve ruhu ile 5 söz on binlerce yabancı dildeki sözden kıymetlidir, diyor.
Azerbaycan’ın Araz News haber sitesinde 08 Nisan 2014
tarihinde bu DİL dayatan, DİL ve Millet aşağılayan bir konu işlenmiştir.
Asırlardır "Kur'an-ı Kerim'in Türkçe'ye çevrilmesinde demek bu yüzden karşı çıkmış bu şerefsizler."
Yani biz zaten cennete giremeyeceğiz okumasak da olur. Bu şeytanın döllerine köle yaratıldık öyle mi? Vay sizin dininize de kitabınıza da inananın aklına sıçayım sizinde elbette, ölmüş de olsanız.
|
Ayetullah Müctehidi Tehrani. İddiasının kaynaklarını ben veriyorum. Bütün dinciler gibi "kulaktan dolma konuşan" cehalet timsali, "yarı tanrı sıfatlı hödük"tür. |
İran’ın I. Dünya savaşından sonra İngiltere’nin yaptığı yeni
dünya düzeni gereğince İran’ın başına sözde “Fars” olduğu iddia edilen Şah
Rıza’yı getiren ve Türk katliamı yaptıran ırkçı İran kültüründe büyüyen bu
şeytan Ehrimanın oğlu, ırkçılıkte epey ileri gitmiş.
Çünkü peygamber Muhammet’in hadislerinde özellikle
Yecüc-Mecüc konusunda Türklerin kast edildiği, “çekik gözlü, yüzleri kalkan
derisi gibi kırmızı, savaşçı, çevik, asla bulaşılmaması gereken kavim”
şeklindeki ifadesinden ve diğer hadis kaynaklarında da “Türk” adının Muhammet
tarafından kullanılmadığını tespit ettiğimize göre Ayetullah Müctehidi Tehrani
adlı kendisini “Allah’ın kelamı=Ayetullah” ilan etmiş sapığın iftirası
kesinlikle hadislere dayanmamaktadır.
Ama böyle bir inanış var mıdır, varsa nerede geçmektedir ki
bu şeytan Ehriman’ın dölü bunu öğrensin ve bu terbiyesizliği yapsın?
Evet, böyle bir ifadeye yakın zamanda, “google kitaplar” da
rastladığım, ABD’li profesör Justin Perkins’in 1843 yılında ABD’de yayınladığı
“Eight Years in Persia=İran’da Sekiz Yıl” adlı araştırma kitabında, kendisinin
İran Urumiye’de Türkçe öğrenirken öğrendiğini anlattığı yazısında gördüm. Ve o konuyu dilimize çevirdim;
Eight Years in Persia- 1843 Justişn Perkins. S.223;
|
İranlıların en eski ve son peygamberleri Zerdüşt |
“.......Nasturi rahibimiz, baş rahip, ve vaiz Haziranın
ortalarında, Tebriz'de çıkan veba salgını yüzünden evlerine gittiler. Urumiye'den
yakında ayrılma ihtimali içinde Tebriz'e dönmelerinin uygun olacağını
düşünmemiştim.
Bizi terk etmelerinden sonra dikkatimi Türkçe öğrenmeye
vermiştim. Azerbaycan Türkçesi, yazılı bir dil değildir ve öğrenme olanakları
sağlamak da sınırlıdır.
Bu dilden, Türkçe-İngilizce on bin kelimelik bir
sözlüğü Alman misyonerlerin hazırladıkları küçük dil bilgisi sözlüklerinden
yararlanarak düzenledim.
Bunlar, mükemmel olmasalar da görevimiz esnasında
zaman zaman gerektiğinde yardımcı olmaktadırlar.
Burada konuşulan yaygın Türkçe, farsça ve Arapça ile
zenginleştirilmiş, parlatılmış Osmanlı Türkçesinden farklıdır ve bölgenin
şartlarına göre halkın biçimlendirdiği karakterleri içerir.
"...Türk dili,doğal haliyle otoriteye ve komuta etmeye olanak tanıyan çok güçlü bir dildir. Kendi anahtarı üzerinde yuvarlanarak, bizim Sakson dillerimizden daha görkemli olarak inip çıkan ses tonu değişikliği dönüşümlerine olanak sağlar.
"Yılan, üç doğu dilinde karakteri belirlenmiş hayvan efsanesinde olduğu gibi, tartışmacı ve ikna edici dil olan Arapça ile Hava'yı (Eve) baştan çıkartmak istemektedir.
Hava, sevecenlik, ayartma ve aşk diyalektine sahip olan Farsça Adem'i işaret etmiştir.
Melek Cebrail, Arap dili ve Farsça ile onları cennetten kovmakla görevlendirilmişti ama sonunda tehdit, yıldırımın mırıldanması olan Türkçeyi kullanmak zorunda kalmıştı.
Sertçe Türkçe konuşmaya başladığında yüreklerini korku sarmıştı ve düşüncesizce mutluluk ikametini terk ettiler."
Bu karakteristik özelliğini hala barındıran Türkçe, İstanbul ve Küçük Asya'da hakim bir dildir. Fakat uzak doğuda öne çıkan büyüklerini, Muhammedi Türkçe olarak işaret edenlerin dillerinde,alçalan, yükselen, dileyen ses tonlarıyla bükülebilen ve galibiyeti ifade eden, konuşanlarının hürmet ettiği bir dildir.
Kuzey İran'da bütün sosyal sınıflar arasında konuşulan tek dil Türkçedir ve bölgeye gelen misyonerlerin ilk dikkatlerini çeken şey budur....””
|
Resimdeki kitap sayfası bize, Türk dilinin daha Adem Hava yaratılmadan göklerde/cennette konuşulduğunu kendi dini kaynaklarına dayanarak bildirmektedir.
İşte bu bilgi gereğince peygamberin hadislerinde de Tevrat, İncil, Kuran Kehf Suresi ayetlerinde de Türk milleti "Mecüc soyu göksel kavim" olarak tanımlanmıştır. 325'de Hristiyan olan Romalılarca düzenlenen Tevrat, İncil metinlerinde de bu konu işlenmiştir. 611'de başlayan Kuran'ın yazılmasına da aynı şekilde eklenmiştir. Ben bunu, Türklerle asırlar boyu iyi geçinen Roma'nın, 451'de Atilla ile Roma'yı fethine ve ardından Roma'nın Atilla'nın müttefiki olan, Ukraynalı Astrogot ve Vizigot işgallerinin kini olarak kasıtlı konulmuş olarak görüyorum. Bu ayetler gereğince, İslam Araplarının Türk katliamları açıklanabilmektedir.
|
Daha sonra da “Peygamberlere vahiyleri Cebrail’in Farsi ve
Arabi dillerde fısıldadığına inanılırsa da bu inanış yaygındır. Cebrail bütün
peygamberlere vahiyleri Türkçe olarak fısıldamiştir.” Şeklinde konuyu bağlayan
Justin Perkins’e bu tespitinden dolayı, “173” yıl sonra da olsa bir teşekkürü
borç biliyorum.
Bu metin kitabın internet basımından iki saat içinde çıkartıldı. Ben bulamadığımı düşünüp yurt dışında yaşayan arkadaşımdan rica ettim. Merak edip koca kitabı okumasına rağmen bu metinleri internet google kitaplar yayınında bulamadığını söylemiştir.
Buraya kadar İngilizce dilinden dilimize çeviren;
Alaeddin Yavuz
Hint-Aryan kavimlerinin, güçlendiklerinde kendilerinden olmayan kavimlerin "BÜTÜN KADIN VE ERKEKLERİNİ ÖLDÜRÜP, BAKİRELERİNİN IRZLARINA GEÇEREK SOY ÜRETME GELENEKLERİ İLE BASKINLARLA SOYKIRIM YAPIP ÇOCUK KAÇIRMA GELENEKLERİ"nden illallah diyen atalarımızın bunlara diz çöktürdüklerinde haklı olarak bunları suçlayıp hakaret etmelerini de bahane ederek, kendilerini de haklı göstermek için sürekli attıkları iftiraların ürününden başka bir şey değildir bu iftira.
Oysa, İranlılar M.Ö.325'de İskender'e, M.S.628'de Roma'ya, 635'te İslam ordularına teslim olduğunda sığındığı kardeş kavim Türklerdi. Türkler de zaman zaman Çin, Moğol istilalarından İranlılara sığındığından iki kavim düşman olmamış en eski kavimdir. Bu Ayetullah şeytanisinin amacı binlerce yıllık Türk-Pers kardeşliğinin köküne kibrit suyu dökmektir.
Bu desteksiz atışlar yapan sapık şeytanın imamını çürütecek öteki kaynaklardan birisi de, Mu kitapları serisini yazan araştırmacı yazar
James Churchward da şu tespitleri yapmıştır ve Güneş Dil teorisini de bu
tespitinden yola çıkarak Naacal tabletlerinden çeviriyle elde ettiği bilgiler
ile geliştirmiştir.
En eski Hinta yaratılış efsanelerinde geçen tanrı Atman, bakar
ki evrende tek başınadır başkası yok ve “Ben” der ve “Sadece BEN varım” der.
Böylece “BEN” olur” şeklinde yazar.
Bakara 136, Maide 68/2
ayette ge geçtiği üzere Müslümanların kitabı Kuran-ı Kerim’in temel
kitaplarından sayılan Tevrattır ve Kur'an Tevratı, ondan doğan İncil’i
okuyanları da “Kitap ehli” yani “Kitap okuyanlar” sayar.
Bu da Tevrat öncesi
dinlerde “okuryazarlık yasağına” işaret eder. Tevrat okuryazarlığı, “tanrıların
bilip okuyabildiği alfabeyi karelere bölerek Hiyeroglif yazısını keşfeden ve
bunu insanlara öğreten eski Mısır Ay Tanrısı Lah'tan sonra kaldıran ilk
kitaptır.
Bu kitapta, “yanan çalıdan Musa’ya konuşan tanrısına Musa
adını sorduğunda o da “Ben, adı BEN olan tanrıyım” diye tanıtır.
|
İran Cebraili Faravahar. İslam kaynakları, Sabi, Süryani Nasturi kaynakları da Cebrailin Faravahar olduğunda uzlaşırlar |
Arami, Fars, Arap ve Greklerin soylarını, dini ve dil
kökenlerini kuzey Hindistan İndus Vadisi medeniyetine dayandırdıkları günümüz
Yahudi ve Hristiyanlarının yetiştirdiği Tevrat-İncil araştırmacılarının tümünce
kabul edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında bile hala göz göre göre yalan söyleyen,
yalanı, hileyi zekanın esası sayan bu şeytan Ehrimanın çocuğunun da sözlerinin
sadece fesatlıktan başka şey içermediği açıktır.
Haa, madem öyle de Türkler neden eski kavim olmalarına
rağmen yazılı edebiyatları yerleşik medeniyetleri yok denilirse bunun cevabını
dinler vermektedir.
“İnsanlığın Yıldız Savaşları” başlığıyla iki bölümde
“alaeddinkeykubat.blogspot.com” blogumda yayınladığım yazımda bunun gerekçesini
gene dini gerekçeleriyle yazdım.
Türkler, “insanın günahkar doğuşuna ve bu yüzden vaftiz
edilmesi inancının” temeli olan, göklerde tanrı ve orduları ile savaşmış,
medeniyetler kurmuş ama göklerden pay isteyince tanrı kavmini üstüne saldırtıp
yok etmiş, sonunda Kuranda da geçtiği gibi “kırmızı balçık” ile başlayan
“insanın aşağılanmış yaratılış efsanesi” nin, “kuru kara çamur” ile son
bulmasıyla ifade edilen, “aşağılanmış yaratılış ile tanrının ordularına meydan
okuyamayacak Kuran Tin Suresi 4.ve 5. ayetlerde “Biz insanı üstün yarattık,
sonra aşağının aşağısına kaktık” (.Y.Nuri Öztürk meali) ifadesiyle “belli bir
süreye kadar bu şekilde yaşamakla cezalandırılmış eski millettir.
Bu ceza çok
uzun olduğundan, “yerleşik yaşama geçmek, okuryazarlığı yaymak suçtur.”
Bu
“unutulmuş yenilgi anlaşma maddesi”, şeytanın yeryüzünde yarattığı Adem’in
oğullarından Şit’in soyundan olduğunu iddia eden Yahudilerce kaldırılmıştır.
Benim çıkarımlarım bu yöndedir.
Mevcut tarih biliminde ise böyle bir kaynak veya tespit
yoktur. Bu durum “insanlığın kayıp tarihlerini yazan” dinlere göredir.
Türklerin, Zencilerin, Aborijinlerin, Maya, Aztek gibi
“ekvator kuşağı Kızılderililerinin dışında olan Kızlderili kavimlerinin
“okuryazarlık ve yerleşik yaşam yasaklarına bağlılıkları” bu yüzdendir. Bu
dinlerin hepsinde bunu görmek mümkündür.
Çünkü yer yüzünde okuryazarlığı Hindular, Farsiler, Aramiler,
Mısırlılar, Grekler dahi kaldıramamıştır ve sadece “ruhban ve ruhban olan
aristokrat sınıfı” için bu yasak uygulanmamıştır. Türkler gibi eski kavimlerde
ise aristokrasi zaten yoktur ve yasağa herkes uymaktadır.
Bu cevap “teoloji bilimi” araştırmacılarınca bile dile
getirilmemiş bir konudur ve ilk kez benim dikkatimi çekmiştir.
|
CEBRAİL, VEYA TANRI TÜRKÇE DİLİYLE ADEM-HAVVA'YI
CENNETTEN KOVARKEN.
HRİSTİYANLARIN DA BU RESİMLE ONAYLADIKLARINA GÖRE, ,
TÜRKÇE "EMRETME DİLİ" OLARAK,CENNETTE DE
KULLANILMIŞTIR. ADEM İLE HAVVA'NIN YÜZSÜZLÜKLERİNDEN
DOLAYI KABA KISMI KULLANILDIYSA BU TÜRKÇE'NİN DE TÜRK-
LERİN DE KABAHATİ DEĞİLDİR. BU DA TÜRKLERİN
"SEÇKİN KAVİM" OLDUKLARININ KANITIDIR.
|
Bu nedenle bazı batılı tarihçi ve dil bilimcilerin, Sümer,
Hint, Fars, Asur, Mısır, Grek medeniyetlerini incelediklerinde bunların
tanrılarından, dini ritüellerine, ilahilerine, efsanerine kadar yazılı
kaynaklarında “Türkçe” diline rastladıklarını görmekte, “Ey Dünya İnsanları
Hepimiz Türküz” diye kitap yazan ABD’li yazar Gene D. Matlock boşuna mı yazıyor
dersiniz?
Bütün insanlığa, “kaynağını dinlerden alan aptallıktan,
yeryüzündeki bütün savaşların, fitnelerin sebebi olan DİNİ IRKÇILIK”
saçmalığından vazgeçmelerini öneriyorum.
Bu dünya hepimizi besleyecek kadar bereketlidir ve
cömerttir.
Kendini farklı, güçlü gören sapkınlar bu tamahkarlıklarından
vazgeçtiklerinde yeryüzü bir barış, adalet cenneti olabilir.
Elbette biraz da,
“çok eşliliğe inanan, 12’den aşağı çocuk yapmayan Arami, Yahudi, Yezidilerden
başlayarak” nüfus planlaması yapmak gerekir.
Çünkü sokaklarda dilenenler
ülkemizde bunların “ülkemizi ve yeryüzünü soylarıyla doldurmak için şeyhleri,
pirlerince yürütülen işgal süreci planlarını gerçekleştirmek için yapıldığını”
dinlerinden öğrendik ve önceki yazılarımda da yayınladım.
Türk diline ve Müslümanlığına aşağılayarak hakaret eden Arap ve Fars ırkçılarına İncil Korintliler 14:6. ayeti son noktayı koysun;
14-6 Şimdi kardeşlerim, yanınıza gelip dillerle konuşsam, ama size bir vahiy, bir bilgi, bir peygamberlik sözü ya da bir öğreti getirmesem, size ne yararım olur?
7-Kaval ya da lir gibi ses veren cansız nesneler bile değişik sesler çıkarmasa, kaval mı, lir mi çalındığını kim anlar?
8-Borazan belirgin bir ses çıkarmasa, kim savaşa hazırlanır?
9-Bunun gibi, siz de anlaşılır bir dil konuşmazsanız, söyledikleriniz nasıl anlaşılır? Havaya konuşmuş olursunuz!"
Kendini Müslüman, Türkleri mevali= Köle sayan bu Fars-Arap zihniyeti, Dinini tüm insanlığa yaymak için peygamberler gönderdiğine inandıkları tanrıları Allah'ın bu emrine karşı gelmekle Türklerden çok İslâm düşmanlığı yaptıklarını anlarlar mı?
Takdir aklı olan okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz